Cinsel istismarı önlemek mümkün mü?

Cinsel Sağlık Eğitmeni Danışmanı Efsun Sertoğlu ve Avukat Selmin Cansu Demir'le "çocuğa cinsel istismar" gerçeğini konuştuk

01 Mart 2018 - 11:35

Neredeyse her gün basın yoluyla çocuğa cinsel istismar vakalarıyla ilgili haberlerle karşılaşıyoruz. Kız ve erkek çocuklarına karşı cinsel şiddetin gerçek boyutları, ancak buzdağının görünen yüzü kadar biliniyor. Bu alanda yapılan çalışmalar kısıtlı olsa da her dört çocuktan birinin cinsel istismara maruz bırakıldığı tahmin ediliyor. Peki cinsel şiddete maruz bırakılan çocukla nasıl iletişim kurulmalı? Cinsel istismarın önüne geçmek için neler yapılmalı? Aileler nelere dikkat etmeli? Hukuki yaptırımlar neler olmalı? Bu soruların cevaplarını Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği gönüllüsü Cinsel Sağlık Eğitmeni Danışmanı Efsun Sertoğlu ve Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakıf Başkan Yardımcısı Avukat Selmin Cansu Demir’le konuştuk.

“CEZALAR ARTTIRILARAK ÖNLENEMEZ”

Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği gönüllüsü Cinsel Sağlık Eğitmeni Danışmanı Efsun Sertoğlu, cinsel istismarın boyutlarını ve istismarın önüne geçmek için yapılması gerekenleri anlattı.

Cinsel istismar kavramını tanımlayabilir misiniz? Cinsel istismarın farklı biçimleri neler olabilir?

Cinsel istismar; uluslararası sözleşmeler ve ulusal hukuk metinlerinde ‘çocuk’ olarak tanımlanan kimselerin (yani 18 yaşını doldurmamış bireylerin), bir yetişkin tarafından cinsel olarak sömürülmesidir. Cinsel istismar dendiğinde çoğu insanın aklına genellikle fiziksel temasa dayalı eylemler gelir. Halbuki cinsel istismarın temas içeren ya da içermeyen çok farklı biçimleri var. Temas içermeyen cinsel istismar türlerine örnek olarak; çocukla duygusal ilişki kurma/flört etme, çocukla cinsel içerikli konuşmalar/şakalaşmalar yapma (yüz yüze, telefon ya da internet yoluyla), çocuk pornografisi izleme ve bunları saklama/yayma, çocuğu erken yaşta ve zorla evlendirme gibi eylemleri verebiliriz. Cinsel istismarın fiziksel temas içeren biçimlerinin toplumda daha fazla gündem olduğuna, tepki gördüğüne, hatta infial yarattığına şahit oluyoruz. Ancak yukarıda saydığımız eylemler pek görülmez ve konuşulmaz. Bu noktada her birimizin, cinsel istismar kavramına yaklaşımımızı sorgulamamız gerekir. Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği olarak; cinsel istismarın her biçimini gündemleştirmeyi ve konuşulur hale getirmeyi önemli buluyoruz.

Hukuki müdahale ve yaptırım dışında cinsel istismarın önüne nasıl geçilir?

Cinsel istismarla mücadele konusunda hepimizin sorumlulukları var. İnfial yaratan vakaların ardından toplumda “cezalar arttırılsın” sesleri yükseliyor ve idam, hadım gibi insan haklarına aykırı cezalar gündemleşiyor. Ancak bilinmelidir ki, cinsel istismar cezalar arttırılarak önlenemez. Cinsel istismarın önüne geçmek istiyorsak odağımıza faillere verilecek cezaları değil, önleyici mekanizmaları almamız gerekir. Önleyici mekanizmalar geniş bir çerçevede ve bütüncül bir perspektifle planlanmalıdır.

Önleyici çalışmalara örnek verebilir misiniz?

Yenidoğan takibinden sorumlu aile sağlığı merkezlerinden başlayarak çocukların sistemin içinde nasıl izleneceği belirlenmeli. Cinsel istismarı önleme, fark etme ve bildirme ile ilgili protokoller hazırlanmalı. Sağlık Bakanlığı, Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığına bağlı kurumlar arasında işbirliği ve koordinasyon sağlanmalı. Ebeveynler, sağlık hizmet sunucuları, eğitimciler, okul psikolojik danışmanları ve çocuklarla yakın ilişki içindeki diğer yetişkin gruplar; cinsel istismarı önleme, fark etme ve bildirme konusunda bilinçlendirilmeli. Çocuklara gelişim dönemlerine uygun şekilde cinsel eğitim verilmeli. Yetişkinler; çocukların özel alanına ve sınırlarına saygı gösterme konusunda bilinçlendirilmeli. Çocuklar bedenini tanıyan, kendini ifade edebilen, sınırlarını tanımlayabilen, hayır diyebilen bireyler olarak yetiştirilmeli. Şiddetin öğrenilen bir davranış biçimi olduğu bilinciyle; sadece cinsel şiddetle değil, şiddetin her türü ile, aralarında hiyerarşi kurulmadan mücadele edilmeli.

“ÇOCUĞUN BEYANINA İNANMALIYIZ”

Cinsel istismara maruz bırakılan bir çocuk yaşadıklarını paylaşmıyorsa yakınları bunu nasıl anlayabilir?

Pek çok kaynakta, cinsel istismar durumlarında rastlanabilecek fiziksel ve ruhsal işaretlere dair listelere rastlarız. Ancak bu işaretler yanıltıcı olabilir. Çünkü her çocuk maruz bırakıldığı cinsel istismara kendi ruhsal gerçekliği çerçevesinde, farklı tepkiler gösterebilir. Bu nedenle, çocukta gözlemlediğimiz olağan dışı fiziksel ve ruhsal değişimlere karşı duyarlı olmamız daha doğrudur. Örneğin; yakından tanıdığımız ve ilişkilendiğimiz bir çocuğun eskisinden farklı olarak içine kapandığını ve sessizleştiğini mi fark ediyoruz? Önceden odada tek başına kalmakla ve yalnız uyumakla bir sorunu olmayan çocuk bununla ilgili bir korku mu ifade etmeye başladı? Bunlara benzer olağan dışı durumlara dikkat kesilmemiz önemli. Böylece, yalnız cinsel istismarı değil; ihmal, fiziksel istismar, psikolojik istismar gibi örseleyici diğer yaşantıları ya da çocuğun ruhsal dünyasındaki başka durumları da fark etmemiz mümkün olur.

Vakit kaybedilmeden “bildirim sorumluluğu” yerine getirilmelidir. Bildirim; cinsel istismar beyanı aldığımızda ya da çocukların ihmal, istismar gibi örseleyici bir yaşantı içinde olduğuna dair herhangi bir şüphemiz/şahitliğimiz olduğunda çocuğun durumunun değerlendirilmesi için ilgili makamları harekete geçirmek demektir. Bildirimde bulunmak her yetişkinin sorumluluğudur. Çocuğu bildirim ve sonrasındaki süreç ile ilgili bilgilendirmek önemlidir.

Cinsel istismara maruz bırakıldığını anlatan bir çocukla nasıl bir iletişim kurulmalı?

En önemlisi çocuğun beyanına inanmaktır. Çocuklar böyle durumlarda yalan söylemezler. Yetişkin soğukkanlı bir şekilde ve dikkatle çocuğu dinlemelidir. Yetişkinin büyük tepkiler vermesi, kontrolünü kaybetmesi çocuğun “onu üzdüm/kızdırdım, anlatmamam gerekiyordu” diye düşünerek beyanını geri çekmesine neden olabilir. Unutulmamalıdır ki, çocuğun anlattıklarını değiştirmesi istismarın olmadığı anlamına gelmez. Çocuk ne kadarını paylaşmak istiyorsa o kadarına izin verilmelidir. “Anlatarak çok doğru bir şey yaptın, paylaştığın için teşekkür ederim, sanan inanıyorum ve senin yanındayım” gibi cümleler çocuğa desteklendiğini ve yanınızda güvende olduğunu hissettirir. Çocuklar sıklıkla cinsel istismara kendilerinin neden olduğunu düşünür, suçlu hissederler. Ona “yaşadıkların senin hatan değil; istismar eden yetişkin yanlış yaptı, sen değil” mesajı verilmelidir.

Çocukların kendini korumaları ama toplumdan da kopmamaları için neler yapılmalı?

Çocuklardan önce yetişkinlerle çalışmak gerekiyor. Ebeveynlerle, öğretmenlerle, toplumun her kesiminden yetişkinle bu konuları konuşmadan, sadece çocuğu odağa alan bir eğitim yaklaşımı koruyucu-önleyicilikten uzaktır. Çocukla yetişkin arasında bu kadar belirgin bir güç ilişkisi varken, söz hakkı her daim yetişkindeyken, toplumda çocuklar birey olarak görülmezken çocuklara “hayır diyebilirsin, kimse senin sınırlarını ihlal edemez” demek büyük çelişkidir. Çocuklar küçük yaştan itibaren sınırlarını belirler ve ifade ederler aslında. Yetişkin dünya, çocukların sınırlarını sürekli olarak ihlal eder; canı istediği zaman, istediği şekilde temas eder, çocuk kendisini öptürmez/sevdirmezse küser ve hatta cezalandırır, rahatsız edici şakalar yapar, kısacası çocukların da bir özel alana ve sınırlara sahip olduğunu unutur. Üstelik bu toplum çocuklardan, yetişkinlere koşulsuz saygı duymalarını ve itaat etmelerini bekler. Sonra da aynı yetişkinlerin çocuğun karşısına geçip “hayır diyebilirsin” demesi kafa karıştırıcıdır. Öncelikle yetişkinlerin çocuk algısı ve çocukla ilişkilenme pratikleri değişmelidir.

HUKUKİ ÇÖZÜMLER NELER?

İstismar vakalarının gündem olmasından sonra özellikle sosyal medyada konuyla ilgili farkındalık kampanyaları başlatıldı. İşin hukuki boyutunda ise kimyasal hadım ve diğer yaptırımların yeniden düzenlenmesi gündemde. Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı Başkan Yardımcısı Avukat Selmin Cansu Demir  “Kimyasal hadım  sadece cinsel dürtülerin baskılanmasını hedefler oysaki baskılanması gereken failin zihniyeti, şiddete, çocuğa bakış açısı, çocuk üzerinde tahakküm kurma istediğidir.” diyor.

Cinsel istismarla ilgili yeni bir yasa hazırlığı var. Siz bunu yeterli buluyor musunuz?

Öncelikle konuşmaya başlama nedenlerimizi ve yöntemlerimizi sorunlu bulduğumu belirtebilirim. 2 – 3 senede bir neredeyse periyodik olarak basına yansıyan ağır istismar vakalarından sonra toplumun talebi ve siyasi iktidarın iradesi; idam, hadım ve cezaların ağırlaştırılması üçgeninden dışarı çıkamıyor. Bu yaklaşım son derece sorunlu ve çocukların korunması amacına hizmet etmek için de yeterli değil. Yapılacak yasa çalışmaları sırasında mutlaka bu alanda çalışan kişi, kurum ve örgütlerin değerlendirmeleri dikkate alınmalı ve bu suça maruz kalanların da görüşlerine başvurulmalı. Pek çok bakanlığın bir araya gelerek çalışma başlatması olumlu da olsa, çok gecikmeli hayata geçti. Geçtiğimiz yıl TBMM’de daimi olarak kurulması teklif edilen çocuk istismarı komisyonu reddedilmişti. ‘Neden o zaman kurulmadı ve ne değişti’ diye sormak da hepimizin sorumluluğunda.

Başka bir konu da “iyi hal indirimi”. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hapis cezalarının daha da ağırlaştırılmasını değerlendirirken bu davaların genelinin doğası gereği delilsiz olduğunu, faillin uygun an ve çocuğu hedef alarak bu suçları işlediğini, mağdurun beyanı dışında başkaca bir delil bulunamadığını dikkate almak gerekir. Eğer hakime ağırlaştırılmış müebbet cezası tayin etme zorunluluğu verilirse bu hakimlerin vicdani kanaatini etkileyecektir  ve cezasızlık içeren kararların çıkması daha olası olacaktır. Hali hazırda 5 davanın 1’inde bu şekilde karar çıktığını görüyoruz.  Ayrıca bu davalarda iyi hal indirimleri, zincirleme suç hükümleri gibi uygulamalarla yasada var olan cezada da indirime gidiliyor. Her dosyada sistemli şekilde verilen bu takdiri indirim uygulamasının keyfi ve gerekçesiz uygulanmasının  önüne geçilmesi gerekir.

“HUKUK ÇOCUĞU KORUMALI”

Bir hukukçu olarak sizce cinsel istismarın önüne geçmek için hukuki olarak neler yapılmalı?

Söz konusu çocuk olduğunda, hukukun temel işlevinin çocuğu korumaya ve desteklemeye yönelmesi gerekiyor. Çocuklar ile ilgili her türlü konu bütüncül bir çalışmayı gerektirir ve ideal sonuca eğitim, tıp, psikoloji, sosyoloji, hukuk gibi dalların iş birliği ile gidilebilir. Ancak hukukun temel fonksiyonu, bu alandaki çalışmaların sürekliliğini ve işlevselliğini denetlemektir. Çünkü çocukların korunması anayasal bir haktır. Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır hükmü anayasadan kaynaklanmaktadır.

Bazı çevreler tarafından,  çocukların erken yaşta evlendirilmesine yönelik açıklamalar yapılıyor. Ancak bu kişiler için ciddi bir hukuki yaptırım yok gibi. Yasal düzenlemede buna yönelik bir çalışma yapılması gerekiyor mu?

Türkiye’de çocukların erken yaşta evlendirilmeleri önünde güçlü bir yasal engel yok. Türkiye’de çocuklar 17 yaşında da anne ve babasının onayı ile evlenebiliyor. 16 yaşındaki bir çocuk  ise anne babasını talebi üzerine hakim kararı ile evlendirilebiliyor. Hatta eğer gebeyse bu evlendirme için yasada yer alan olağanüstü durum ya da önemli sebep şeklinde kabul ediliyor. Bu durum açıkça yasa eliyle istismarı oluşturuyor. 16 yaşında hangi gerekçe ile hamile kalırsa kalsın bu çocuğun korunmaya ihtiyacı var, evlendirilmeye değil. Erken yaşta evlendirmeyle ilgili önemli bir ceza kanunu maddesi vardı. Resmi nikah olmadan evlenme için dinsel tören yapan kimse hakkında cezalandırma öngörüyordu ancak bu hüküm Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Şu an 16 yaşında bir çocuğu dinsel tören ile evlendirenler ceza almıyor bu da çocukları korumasız bırakan en önemli uygulamalardan biri.Çocukların evlendirilmelerinin önüne geçmek gerekir. Bu konuda Medeni Kanun’a 18 yaş sınırlaması getirilmeli ve Türk Ceza Kanunu’na çocukların dinsel törenle evlendirilmelerine ilişkin özel hüküm konulmalıdır.

“YARGILAMALAR YILLARCA SÜRÜYOR”

Sizce istismara maruz bırakılan çocuklar  ve aileler adli süreçte kendilerini koruyabiliyor mu? Çocuğun verdiği beyanın esas alındığını düşünüyor musunuz?

 Küçük yaştaki çocuklar genellikle en yakınlarından yönelen bu eylemi anlamlandırmakta güçlük çekiyor, fark ettikten sonra da bir çok zorlayıcı duygu ile mücadele etmek zorunda kalıyor. Utanma duygusunu çok yoğun yaşayan çocuk, genellikle faillerin korkutması, tehdit ve şantajları nedeniyle bir çocuk adli merciiler önünde kendini rahatça ifade edemiyor. Bu durumda da şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği sıklıkla beraat kararları çıkıyor ve çocuklar çok daha savunmasız bir halde kalıyor. Çocukların yaşadıkları bu mahrem ve travmatik olayı adli görüşmeye uygun olmayan karakol, duruşma salonu gibi ortamlarda defalarca anlatmak zorunda kaldığını görüyoruz. Bu yargılamalar genellikle alanında uzman olmayan kişilerce yapılıyor.

Bunu önlemek için ne yapılmalı?

Yargılama mutlaka gizli, süratli, uzman ve alanda çalışmaya gönüllü kişilerce ve Adli Görüşme Odası, ÇİM gibi adli görüşmeye uygun alanlarda, çocuğa defalarca anlattırmadan uzman bir avukat eşliğinde yürütülmeli. Suçun kovuşturulması kadar mağdur çocuğun korunması esas alınmalı. Mağdur çocuğun ifadelerinin gerçeği yansıtıp yansıtmadığına ilişkin bilimsel çalışmalar var, bunların dikkate alınması ve delillendirme sisteminin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.

Şu an bir de kimyasal hadım gündemde. Sizce bu sorunun çözümü olabilir mi?

İnsan hakları bağlamında, kimyasal hadımı ancak davranışlarını yönlendirme yeteneğine sahip olmayan ve işlediği suçun hukuki anlam ve önemini anlayamayacak biri olduğunda tartışabiliriz. Bu halde bile failin mutlak gönüllü katılımı gerekir, zorla yapılması kabul edilemez. Avrupa ülkelerinin birçoğunda gönüllü katılım ve önleyici hizmet olarak hayata geçiriliyor. Polonya gibi zorla kimyasal hadım uygulamasını getiren ülkeler de var. Türkiye’de yapılmak istenen ise tüm faillerin zorunlu olarak bu uygulamaya tabi tutulması. Ancak bu hukuksal ve toplumsal olarak bu davranışların iradi özelliklerini gözden kaçırmamıza neden olur. Önemle belirtmek gerekir ki, cinsel istismarı eylemini fail hasta olduğu için değil çocuklara zarar verme kastı ile hareket ettiği için, çocukları hak sahibi bir birey olarak görmediği için gerçekleştirir. Bu eyleminin suç olduğunun da farkındadır ve davranışlarını kontrol etme yetisindedir. Kimyasal hadım ise sadece cinsel dürtülerin baskılanmasını hedefler oysaki baskılanması gereken failin zihniyeti, şiddete, çocuğa bakış açısı, çocuk üzerinde tahakküm kurma istediğidir.

DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR!

Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) Kadın Çalışma Birimi'nin hazırladığı  “Çocuk Cinsel İstismarı ve Zor Açığa Çıkması” başlıklı bilgilendirme dosyasında Dr. Sibel Koçbıyık “Çocuk cinsel istismarıyla ilgili doğru bilinen yanlışlar” yer alıyor.

Çocuklarda cinsel istismar nadir görülen bir durumdur.

İstismarın neden olduğu utanç, suçluluk gibi tepkilerden dolayı cinsel istismar çoğu kez gizlenmekte, aile içinde sır olarak saklanmaktadır. Bu nedenle gerçek istatistiksel verilere ulaşmak zordur. Dünya sağlık örgütü verilerine göre kadınların yüzde 15-20, erkeklerin yüzde 5-10’u hayatının bir döneminde cinsel istismara uğramaktadır.

Sadece kız çocukları risk altındadır.

Yapılan araştırmalarda, cinsel istismara uğrama sıklığının cinsiyetlere göre oranı; her 5 kız çocuktan ve her 10 erkek çocuktan biri olarak bildirilmektedir. Kızlara göre erkeklerde saptanan düşük oranlar nedeniyle, erkek çocuk cinsel istismarının nadir olup olmadığı tartışılmaktadır. Ağır basan görüşlerden biri; yardım aramanın erkekliğe yakışmayacak bir davranış olduğu, ömür boyu damgalanacakları homoseksüel olarak değerlendirilme korkuları nedeniyle erkek çocuk ve aileleri yaşadıkları deneyimleri anlatmakta daha isteksizdir.

Sıklıkla düşük gelirli ailelerde yaşanır.

Alt sosyoekonomik gruplarda, yani yoksul ailede yetişen çocuklarda fiziksel ve psikolojik istismar ile çocuk ihmalinin daha sık olduğu pek çok araştırmada gösterilmiştir. Klinik değerlendirmeye gelen cinsel istismar olgularının bir kısmında sosyoekonomik düzey düşüktür; ancak bu diğer istismar türleri ile kıyaslandığında daha az belirgindir. Unutulmamalıdır ki cinsel istismar, her türlü sosyoekonomik, sosyokültürel düzeyde gözlenebilir.

İstismarcılar, dışarıdan fark edilebilen anormal davranışları olan yabancı kişilerdir.

Cinsel istismar ve tecavüz konusunda son 50 yıldır yapılan araştırmalar istismarcının çoğunlukla erkek, çekirdek aile, geniş aile, yakın çevre ya da eğitim kurumlarından; çocuğun, hatta ailenin de tanıdığı biri olduğunu göstermektedir. Cinsel istismar ve tecavüzü yapan kişiler evli, çocuklu, meslek sahibi kişiler olduğunda tespit edilmesi ve ortaya çıkması daha zor olmaktadır.

Parklar, umumi tuvaletler, ıssız sokaklar, karanlık yerler, boş inşaat sahaları cinsel istismarın gerçekleşebileceği tehlikeli bölgelerdir.

Cinsel istismar her ortamda olabilir. Özellikle yakınlar tarafından olduğunda sıklıkla sokakta, arazilerde değil; çocuğun bildiği, güvende hissettiği mekanlarda gerçekleşir. Olayın olduğu yer genellikle ev, okul gibi çocuğun içinde bulunduğu yakın çevresidir.

Çocuk sesini çıkarmadıysa rızası vardır.

Çocuk istismarında çocuğun rızası diye bir kavram yoktur, çocuğun kendinden yaşça büyük birinin isteklerini sessiz kalarak yerine getirmesi, bunu kabul ettiği anlamına gelmez. İstemediği söz ve davranışlara itiraz etmemesi, rıza göstergesi değil, her anlamda gücünün yetmemesi ile ilişkidir.Ayrıca, çocuklar durumun ciddiyetini anlamlandıramadıkları için, küçük hediyeler, ödüller verilerek kandırılabilir. Çocuk ödülü kabul ettiği için istismarcı tarafından ailesine söyleme tehdidiyle korkutulabilir ve bu şekilde istismar sürdürülebilir.

Çocuklara uslu, akıllı, açıkgöz olmalarını söyleyip, sık sık uyarırsak onları tehlikelerden korumuş oluruz.

Çocukları korumanın bilinen en etkili yolu, onlara cinsel istismarla ilgili bilgilendirme eğitimi vermektir. Pek çok ebeveyn cinsellikle ilgili konuşurken zorlanır. Konuşma içeriği sadece akıllı, uslu olmalarını, ıssız yerlerde dolaşmamalarını tembihlemekle sınırlı kalırsa, bu nasihat bilgilendirme yerine geçmez, çocuğunuzu korumuş, onu cinsel istismarla yeterince bilgilendirmiş olmazsınız.

Çocuklar olan biteni çabuk unuturlar. Akıllı, olgun çocuklar bu deneyimi kolay atlatırlar.

Cinsel istismar, çocuğun ruhsal ve fiziksel sağlığı açısından ciddi derecede zarar vericidir. Çocuğun özgüvenini, cinselliğini, ilişkilerini, tüm hayatını etkileyebilecek ağır bir yüke dönüşebilir.


ARŞİV