İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından yürütülen ve TÜBİTAK’ın 1001-Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Projelerini Destekleme Programı kapsamında desteklenen “Krizler Çağında Çocuk Olmak: Türkiye’de Pandemi Sonrasında Çocukların İyi Olma Halini Yeniden Düşünmek” başlıklı araştırma projesi tamamlandı. Araştırma sürecinde, Türkiye genelinde 11-18 yaş arası çocuklar ve ebeveynlerini kapsayan bin 500 hanelik bir anket çalışması gerçekleştirildi.
Araştırmada, çocukların iyi olma haline dair maddi durum, sağlık, eğitim, güvenlik, barınma, katılım, ilişkiler ve dijital boyutlara ilişkin bulgular ele alındı. Çocuklarla yapılan odak grup toplantılarının yanı sıra ebeveynler ve öğretmenlerle yürütülen çalışmalar sayesinde krizlerin çocuk çevresindeki destek ağlarına etkileri de değerlendirildi. Projede ayrıca Çocuk Danışma Kurulu hayata geçirilerek çocukların görüşleri sürece dahil edildi.
ÇOCUKLAR KAYGILI
Türkiye genelinde 29 ilde bin 500 hanede yapılan araştırma, pandemi sonrası çocukların karşılaştığı çarpıcı gerçekleri ortaya koyuyor. Araştırmanın sonuçlarına göre çocukların yüzde 47’si kendilerini mutlu olarak tanımladı. Bu oran en düşük sosyoekonomik statüye sahip ailelerdeki çocuklarda yüzde 33 iken en yüksek sosyoekonomik statüye sahip ailelerdeki çocuklarda yüzde 64 oldu. Daha yüksek sosyoekonomik statüye sahip çocuklar ise aynı yaş dilimindeki arkadaşlarından daha mutlu.
Araştırma, çocuklar arasında kaygı duyanların oranının yüksek olduğunu gösterdi. Görüşülen çocukların dörtte üçü ekonominin durumundan veya aile bireylerinden birinin başına kötü bir şey gelmesinden kaygı duyduğunu belirtti. Gelecekle ilgili planlarının gerçekleşmeyeceğinden ve COVID-19 benzeri bir pandemiden kaygı duyan çocukların oranıysa yüzde 63 oldu. Çocukların önemli kaygı kaynaklarından biri de sınavlarında (yüzde 63) ve derslerinde başarısız olmak (yüzde 60). Çocuklar arasında sıkça karşılaşılan diğer kaygılar da aile bireylerinden birinin işsiz kalması (yüzde 57) ve arkadaşsız kalmak (yüzde 55) oldu.
HAFTADA 8-11 SAAT ÇALIŞIYORLAR
Araştırma, görüşülen çocukların yüzde 11’inin çalıştığını ortaya koydu. Çalışma oranı, erkek çocuklarda yüzde 13, kız çocuklarda ise yüzde 7 olarak belirlendi. Düşük sosyoekonomik statüde bu oran yüzde 18’e yükselirken, yüksek sosyoekonomik statüde yüzde 3’e düşüyor. Çocukların yarısından fazlası (yüzde 53) dükkanlarda çalışırken yüzde 20’si fabrikalarda çalışıyor. Haftada 8-11 saat çalışan çocukların, haftalık ortalama gelirleri 2 bin TL’nin altında kalıyor. Çalışma nedenleri arasında harçlık çıkarma (yüzde 54), aileye destek sağlama (yüzde 47) ve meslek öğrenme (yüzde 39) öne çıktı.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE DİĞER KRİZLER
Çocukların yüzde 53’ü deprem, orman yangını gibi doğal afetleri en önemli üç tehdit arasında görürken, işsizlik yüzde 49 ile ikinci sırada, yoksulluk ise yüzde 45 ile üçüncü sırada yer aldı. Salgın hastalık yanıtı ise yüzde 33 ile dördüncü sırayı aldı. Çocukların yüzde 45’i depremden, yüzde 27’si sıcak hava dalgasından ve yüzde 16’sı da kuvvetli fırtınadan son üç yılda doğrudan etkilendiğini belirtti. Bununla birlikte çocukların yüzde 45’i doğal felaketlerin günlük yaşamı doğrudan olumsuz etkilediği görüşünde. Bu oran en düşük sosyoekonomik statüye sahip ailelerin çocuklarında yüzde 50, en yüksek sosyoekonomik statüye sahip ailelerin çocuklarında ise yüzde 35 olarak kaydedildi.
İNTERNET OKURYAZARLIĞI YÜKSEK
Çocukların arkadaşlarıyla ilişki kurarken en fazla tercih ettikleri yöntem yüzde 84 ile yüz yüze görüşmek, yüzde 47 ile WhatsApp benzeri uygulamalar, yüzde 45 ile telefonda konuşmak oldu. Sosyal medya uygulamalarını arkadaşlarıyla ilişki kurmak için kullandığını söyleyen çocukların oranı çok daha düşük. Görüşülen çocukların internet okuryazarlığının yüksek olduğu görülüyor. Kullandığı araçlardaki gizlilik ayarlarını nasıl yapacağını bildiğini söyleyenlerin oranı yüzde 80, hangi görüntü ve bilgilerini internette paylaşacağını bilenlerin oranı yüzde 78, istemediği mesajları nasıl engelleyeceğini bilenlerin oranı yüzde 77 ve bilgileri doğrulayabileceğini söyleyenlerin oranıysa yüzde 74 olarak belirlendi.
ZORBALIK VE DIŞLANMA
Araştırma çalışmasına katılan çocukların seyrek de olsa siberzorbalık ve tacizle karşılaştığı görüldü. Profil fotoğrafıyla ilgili olumsuz yorumlar aldığını söyleyenlerin oranı yüzde 14, sosyal medyada paylaştıkları nedeniyle dalga geçilenlerin oranı yüzde 13. Çalışmaya katılan öğrencilerin yüzde 13’ü okulda kendisine hoşuna gitmeyen isimlerin takıldığını, yüzde 6’sı şakalaşma haricinde bir darbeyle karşılaştığını ve yüzde 4’ü de diğer çocuklar tarafından dışlandığını belirti. Bu tür zorbalıklarla 15-18 yaş arasındaki çocukların daha küçük çocuklara kıyasla daha fazla karşılaştığı görülürken, benzer bir farkın sosyoekonomik statüyle ilişkili olduğu da araştırma bulguları arasında yer alıyor. Lakap takma gibi bir davranışla karşılaşanların oranı en yüksek sosyoekonomik statüdeki ailelerden gelen çocuklarda yüzde 10 iken, bu oran diğer gruplarda sırasıyla yüzde 13 ve yüzde 15 oldu.
“KORUNAKLI BİR ALAN DEĞİL”
Projenin Koordinatörü Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci araştırmanın sonuçlarıyla ilgili şu değerlendirmelerde bulundu: “Eğitim sisteminin sınav odaklı yapısı çocukların günlük yaşamlarına ve kendilerini ifade biçimlerine derinden yansıyor. Sosyoekonomik farkları aşan bir endişe hali, tüm gelir gruplarındaki çocuklarda yetememe hissi ve geleceğe dair bir telaş yaratıyor. Çocuklar bu farkları kriz değil, kaygı, korku ve mutsuzluk olarak ifade ediyor. Dijital dünya ise yalnızca risklerle değil, sunduğu fırsatlarla da değerlendirilmeli. Eğitim ortamlarının güvenilir alanlar olması ve başarı gösteremeyen çocuklar için destekleyici mekanizmalar geliştirilmesi büyük önem taşıyor. Çocukların çocuk olabilmesi, huzurlu bir çocukluk deneyimi yaşayabilmesi için sınav baskısının eğitim sistemindeki etkisinin azaltılması gerekiyor.”
Çocukluğun tamamen korunaklı bir alan olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Emre Erdoğan ise “Çocukluk dediğimiz şey tamamen korunaklı olmak zorunda değil. Ancak sosyoekonomik eşitsizlik, çocukların yaşam koşullarını ve eğitim fırsatlarını derinden etkiliyor. Daha iyi eğitime ve sosyoekonomik statüye sahip ebeveynlerle büyüyen çocuklar daha korunaklı bir yaşama sahip oluyorlar. Bunu mutluluklarında da görebiliyoruz. Daha mutlular, olanakları daha fazla, daha fazla dayanışıyorlar, sözleri daha fazla dinleniyor. Ve bu eşitsizlik. Bu korunaksızlığı ve adaletsizliği görmeli, çocuklara eşit eğitim ve yaşam olanakları sunmak için çözümler üretmeliyiz” dedi.