İstanbul İl Umumi Hıfzıssıhha Meclisi salgınla mücadele kapsamında geçtiğimiz hafta İstanbul’da bir dizi karar almıştı. Bu kararların ana maddelerini ise toplu taşımada uygulanacak kurallar oluşturdu. İstanbul Valiliği’nin aldığı karara göre, raylı sistem araçlarında (metro, tramvay vb.) koltukların tamamı ve ayakta yolcu kapasitesinin yüzde 50’sine kadar yolcu alınabilecek. Minibüs/midibüsler ile koltuk kapasitelerinde herhangi bir seyreltme ve kaldırılma yapılmayan otobüslerde ayakta yolcu alınmasına izin verilmeyecek. Metrobüslerde ise üçte birine kadar ayakta yolcu alınabilecek.
Alınan kararların ardından İstanbul’daki ulaşım planlamaları tekrar gündeme geldi. İBB’nin paylaştığı verilere göre; İstanbul’da ağustos ayı sonu itibariyle, toplu taşımada yolculuk sayısı yüzde 5,7 arttı. Günlük yolculuk 3 milyon 700 bini geçti. Yolcuların yüzde 48,1’i otobüsü, yüzde 27,9’u metro-tramvayı, yüzde 12,5’i Metrobüs’ü, yüzde 7’si Marmaray’ı ve yüzde 4,4’ü denizyolunu tercih etti. Bu bilgilere göre İstanbul’da günlük yaklaşık 4 milyon kişi toplu taşıma araçlarını kullanıyor. Bir başka dikkat çekici nokta yolcuların neredeyse yarısının otobüsler ile seyahat etmesi. Deniz ulaşımının payı ise hala çok düşük. Peki günlük bu kadar yolcunun hareket halinde olduğu İstanbul’da ulaşım bir sorun olmaktan nasıl çıkacak? Ulaşım planları çözüm üretmekte ne kadar yeterli, daha fazla neler yapılabilir? Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kevser Üstündağ ile konuştuk. Üstündağ, salgından sonra mevcut ulaşım planlarının geçerliliğini yitirdiğini, bu nedenle yeni planlara ihtiyaç olduğunu belirtiyor.
“FARKINDALIKLARI ARTIRDI”
Salgınla birlikte büyük şehirlerdeki ulaşım sorunu daha belirgin bir şekilde gün yüzüne çıktı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Covid -19 salgını büyük şehirlerde trafik ve ulaşım problemi yaratmadı, salgın öncelikle sağlık problemi yarattı. Ama salgın mevcutta var olan ve yıllardır çözülemeyen trafik ve ulaşım problemlerine yönelik bazı farkındalıkları artırdı. Mevcuttaki trafik problemlerinin gündelik yaşamdaki çözümünde insanın, yayanın ve bisikletin unutulduğunu keşfettirdi. Karantina günlerinde bizlere en yakındaki bakkalı, manavı, yürüme mesafesindeki kırtasiyeyi, köşe başındaki sağlık ocağını ve eczaneyi hatırlattı. Bu kriz ortamı, yıllardır ulaşım ve trafik konularında emek veren şehir plancılarının, inşaat mühendislerinin, sosyal bilimcilerin başaramadığı birçok konuyu gündeme getirdi.
Salgın biraz da araçların değil de insanların bir yerden başka bir yere erişilebilme özgürlüğünü ön plana çıkardı gibi. Ne dersiniz?
Otomobil öncelikli politikalarla özel araçların kapasitesini arttırmak için genişletilen yolların, yapılan köprülerin, kavşakların, dökülen tonlarca asfaltın karantina günlerinde ulaşım sorununu çözmekte yetersiz kaldığı ortaya çıktı. Gerçek sorunun, insanın ve yayanın erişilebilirliği olduğunu bize gösterdi. Aynı zamanda ihtiyaçlar belirlenirken yaşadığımız çevrenin, mahallenin hesaba katılmasının gerektiği ön plana çıktı. Salgın bir başka şekilde; yürüme mesafesi, bisiklet kullanımı, kaldırım kalitesi ve yaya güvenliğinin, emniyetinin önemini, arazi kullanım kararlarıyla birlikte yeniden düşünmenin gereğini sorgulatmaya başlattı.
“BİSİKLETLE KITALARARASI GEÇİŞ”
Geçtiğimiz gün bir fotoğraf yayımlandı. İnsanlar maskeli ancak aralarındaki mesafe 10 santim bile değil. Sizce ulaşımda yaşanan sorunlar salgının yoğunluğunu arttırmada etkili olmuş mudur?
Sosyal ve fiziksel mesafe ile ilgili uyarılar konusunda, değerli sağlık çalışanlarının bilgisine değer vermek gerektiğini düşünüyorum. Bu durumda yolculuk yapan kişilerin de kendi sorumluluklarının farkında olduğu kanısındayım. Bazı ülkelerdeki acil uygulamalara ve çözümlere bakıldığında kent içi toplu taşımadaki yolculuk kapasitenin arttırıldığını biliyoruz. Ana ulaşım akslarında hatlar belirleyerek özel araç yollarından en az birisini Metrobüs hattı gibi toplu taşımaya ve bisikletlere geçici olsa bile güvenli bir tasarım yaparak aktarıldığını görüyoruz. Boğaziçi Köprüsü'nde de güvenli bir yaya ve bisiklet yolu tasarlayarak toplu taşıma kullanmadan, Avrupa’dan Asya’ya / Asya’dan Avrupa’ya yürüyerek ya da bisikletle kıtalararası geçiş fırsatı vermek düşünülebilir. Neden olmasın?
Salgının birçok alışkanlığı değiştereceği söyleniyor. Sizce ulaşım yöntemlerinin değişmesi için neler gerekli, nasıl bir politika izlenmeli?
Biliyoruz ki artık kentteki mesafe algımız değişti ve giderek çemberimiz daralıyor. Birçok alışkanlığımızı değiştirdik ve değiştirmek zorunda kalıyoruz. Evden çalışma olanaklarının artması, alışveriş merkezlerinin odağımızdan çıkması, sinema ve eğlence merkezlerinin tehlikesi... Bu durum yepyeni mekânları ve yepyeni arazi kullanımı model örgülerini karşımıza çıkaracak. Planlama açısından gri ve tanımsız bir durum bu. Bu yüzden, her alanda yaratıcı alternatiflerin üretilmesi bu gri alanın belirsizliğin netleşmesine neden olacak.
Peki ulaşımda?
Ulaşımda günümüze dek değişmesi gereken birçok politika ve uygulama zaten vardı. Örneğin, sürdürebilir ulaşım politikaları... Bu politikalar birçok ülkede hayata geçirildi. Alışkanlık kazandırmak için adaptasyon programları ve yaşam boyu eğitim paketleri ile destekler verildi. Ulaşımın toplumsal boyutu çok önemli. Ulaşımda ve trafikte çalışan uzmanların geliştirdikleri modellerin katılımcı süreçlerle buluşması için karar süreçlerinin şeffaf ve eşgüdüm içinde gerçekleşmesi gerekiyor. Gelecek nesillerle birlikte sürecin tekrarlanabilmesi için de kalıcı, dayanıklı, ekonomik, akıllı uygulamaların hayata geçirilmesi şart diye düşünüyorum.
“DENiZ ULAŞIMINDA SEFERLER ARTMALI”
Geçtiğimiz hafta İstanbul Valiliği ulaşım konusunda bazı yeni kurallar getirdi. Ancak İBB somut verileri paylaşarak bu kuralların bu şekilde uygulanmasının mümkün olmadığını açıkladı. Çünkü İstanbul'da günde 4 milyon insan ulaşım araçlarını kullanıyor. Yani kapasite ve insan sayısı arasında büyük bir fark var. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle “insanın erişilebilirliğini” temel alan ulaşım politikaların hayata geçmesi için tüm otoritelerin eşgüdümlü çalışması çok önemli. Hızlıca yaya ve bisiklet yönetmeliklerinin hazırlanması gerekiyor, farkındalık oluşturmak için kamu spotları ile bilgilendirme yapılmalı. Bu yaya ve bisikletli güvenliği açısından hayati bir öneme sahip. Yaya ve bisiklet özelinde gerçekleştirilecek bilgilendirmelerin mahalleler bazında da hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu süreç çözüm üretme toplantılarıyla yürütülmeli ve çözüm kısmında ulaşımda sorun yaşayanların önerileri dikkate alınmalı. Bunun gerçekleşmesi için de ulaşımda sorun yaşayanların fikirlerini sunabileceği ortamların hazırlanmasına ihtiyaç var. Sivil toplum bu sürece dahil olduğu zaman ortak çözümleri benimseyebilir, savunabilir ve uygulayabiliriz.
İstanbul özelinde deniz yollarının önemine vurgu yapmak da gerekiyor. Deniz ulaşımı araçlarının salgın sırasında diğer toplu taşıma araçlarına göre daha güvenli ve yüksek yolcu kapasiteli olduğunu gördük. Deniz ulaşımındaki araçların sadece boğaz geçişlerinde değil verimli paralel hatlara yönlendirilmesi önemli. Tarifeli vapur seferlerinin ve paralel seferlerin arttırılması ile boğaz iskelelerini besleyen, toplu taşıma güzergahlarının yeniden düzenlenmesi çok fazla önem taşıyor. Bu alanda emek veren yetkililer, kurum çalışanları, karar vericiler, uygulayıcılar ve mahalle sakinleri birbirlerinin eksiklerinden şikayet etmek yerine çözüm önerileri üretmeyi hedeflemeliler. Sorumlulukları paylaşarak, eşgüdüm içerisinde ulaşım ve trafik sorunlarına alternatif çözümler üretebilirler.
Uzun vadeli yapılmayan ulaşım planları ve konulan kurallar günlük hayatta yolcuları nasıl etkiliyor?
2020 yılı için hazırlanmış ve hazırlığı sürmekte olan büyük ölçekli ulaşım ana planları, eylem ve stratejik planları ve çevre planları olsa da karantinadan sonra bu planlar geçerliliğini kaybetti. Aslında mevcuttaki tüm veriler buharlaştı, şimdi yeni verilere şiddetle ihtiyacımız var. Yeni verilerle hareket etmek gerekiyor. Online-çevrimiçi verilere ulaşmak eskisinden daha kolay ve onları bilgiye çevirmek gerekiyor. Ama bu bilgiyi kısa dönemli- acil ihtiyaç planları ile uygulamaya geçirmek önemli. Küçük ölçekten başlamak yani evden, sokaktan, mahalleden başlamak gerekiyor. Çözüm alternatiflerini çoğaltmak sadece toplu taşımaya, sadece özel araç kullanmaya fırsat vermek olmamalı. Bunun yerine çeşitliliği her alanda geliştirmek şart. Deniz yolu, bisiklet, scooter, gibi araçları ve alanları da ulaşıma dahil etmek önemli. Ulaşım taleplerini yönetebilmek için mikro ölçekte veriye ihtiyaç var. Genç nüfusu ve evden çalışan özel sektörü de unutmamak gerekiyor. Kent içi ulaşımı tek yönlü ve tek bir kurum tarafından çözümlemenin mümkün olmadığı açık. Özellikle vatandaşların ihtiyaçlarına ve onların önem sırasına göre çözümler üretmek ortak hedefe ulaşmak açısından çok değerli.