1910 yılında babası Tahir Ekdal tarafından inşa ettirilen evde doğup, büyüyen, yaşamını halen bu köşkte sürdüren Dr. Müfid Ekdal’ın adı, evinin bulunduğu çıkmaz sokağa veriliyor.
Haydarpaşa Hastanesi'nin eski başhekimlerinden, hayatını hekimliğe ve Kadıköy'ün tarihi ile ilgili araştırmalara adayan, yazdığı kitaplarla “Kadıköy’ün belleği” haline gelen Dr. Müfid Ekdal’ın adı, yaşadığı sokağa veriliyor. Halen, 1918 yılında doğup büyüdüğü, baba evi olan köşkünde yaşayan Dr. Ekdal’ın evinin bulunduğu sokak, artık kendi adını taşıyacak. Feneryolu’nda Gazi Muhtar Paşa Sokak’ın devamında yer alan ve Gazi Muhtar Paşa Çıkmazı olarak adlandırılan çıkmaz sokak, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 13.09.2012 tarihli kararıyla Dr. Müfid Ekdal Çıkmazı oldu. Biz de Gazete Kadıköy olarak daha önce pek çok kez yazılarına yer verdiğimiz, röportajlar yaptığımız Dr. Ekdal’a konuk olarak bu konudaki duygularını öğrenmek istedik. Dr. Müfid Bey’le eşi Celile Hanım, her zaman olduğu gibi son derece sıcak bir şekilde bizi karşıladılar. Samimi bir ortamda yaptığımız söyleşide Müfid Bey, sorularımıza içtenlikle cevap verdi, doğup, büyüdüğü, yaşamını geçirdiği Kadıköy’ün kendisi için ne kadar önemli olduğunu vurguladı, Hiçbirimiz görüşme sırasında vaktin nasıl geçtiğini anlamadık. Bu keyifli söyleşinin tümünü yazmaya sayfalarımız yetmeyeceği için özetlemek zorunda kaldık. Şimdi sizleri tam bir “İstanbul beyefendisi” olan, ilçemizin yakın dönem geçmişini en iyi bilen kişi olan Dr. Müfid Bey’le yaptığımız söyleşinin ilk bölümüyle baş başa bırakıyoruz….
-Kadıköy’ün sizin için ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. İlçenin zengin geçmişini anlatan pek çok kitap yazdınız. Şimdi evinizin bulunduğu sokağa sizin adınız veriliyor. Bu konuda neler hissettiğinizi öğrenebilir miyiz?
Tabii ki mutluluk verici bir olay. Ancak başta sokağa benim adımın verilmesini istememiştim. Sokak adlarının hepsinin bir önemi, tarihi bir geçmişi var. Son yıllarda sokak adlarını aklımıza geldiği gibi-o sokağa neden o adın verildiğini sorgulamadan-değiştiriyoruz. Ama bu yanlış. Gazi Muhtar Paşa Sokak’ın devamında olan benim de evimin bulunduğu çıkmaz sokağın adı başta Gazi Muhtar Paşa Çıkmazı idi. Gazi Muhtar Paşa, çok önemli ve değerli bir kişilik. Ben de kitaplarımda Gazi Muhtar Paşa’nın konağını, yaşamını anlattım. Gazi Ahmet Muhtar Paşa olarak 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşışı’nın Kafkasya cephesi komutanı, asker, gökbilimci, yazar, eğitimci ve devlet adamıdır, yaşamını Feneryolu’ndaki köşkünde sürdürmüştür. Semtte iz bırakmış biridir.
Dolayısıyla bu sokakta onun adının olması bana göre çok doğru ve gerekli bir şeydi. Bir kentte eskiden gelen yapılar, o kentin geçmişini belgeler, eskiyle yeni arasında köprü kurar. Bu yüzden sokak adlarını değiştirmek de yanlış. Bizde bu hata da sık sık yapılıyor. Bir sokağın adını değiştirmek büyük bir yanlıştır. O sokağın adını değiştirdiğiniz zaman o sokağın geçmişi ve tarihi kaybolur.
Ancak sonra nasıl olduysa bir gün baktık ki “Gazi Muhtar Paşa Çıkmazı” olmuş “Kılıçarslan Çıkmazı”. Bu kişinin kim olduğu, sokakla ya da mahalle ile olan ilgisini kimse bilmiyordu, ben de bilmiyordum. Anadolu Selçuklu Sultanı olan Kılıç Arslan’la bir bağı var mı yok mu? Onu da bilmiyorum. Hatta bir gün bana ziyarete gelen Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk’le de bu konuyu konuştuk. Sokağa bu ismin verilmesine bir anlam veremedik. Böyle ilgisiz bir ismin yerine benim adımın konulması o yüzden bana uygun geldi.
Ben Kadıköy’de-gerçi İstanbul’da çok azdır-doğduğu evde yaşayan ender insanlardanım. Ailem, 1910 yılında inşa edilen bu evde 3 kuşaktır yaşıyor. En fazla 2 kuşak vardır, aynı evde yaşayan. Şimdi evimin bulunduğu sokağa da adım verilecek. Bu açılardan kendimi şanslı hissediyorum.
-İlçenin zengin geçmişini sizin yazdığınız kitaplardan öğreniyoruz. Bizzat tanık olduğunuz değişimi kitaplarınızda anlatıyorsunuz. Kitaplarınızı okuyunca ilçenin nasıl değiştiğini görüyoruz. O güzel köşklerin, konakların yerinde şimdi ne yazık ki yüksek beton apartmanlar dikildi. O zamanlar köşklerle, konaklarla dolu olan Kadıköy, nasıl bugünlere geldi? O konaklar, köşkler neden yıkıldı?
Gerçekten çok hüzün verici bir süreçtir. Kadıköy’ün coğrafyası bozuldu diyebilirim. Ben de bu süreci bizzat yaşadım. Kadıköy’deki o güzel bahçe içindeki ahşap köşklerin yıkılıp yerlerine beton binalar dikildiğini gördüm. Köşklerdeki, konaklardaki hayat, yaşanan büyük değişim nedeniyle yok oldu. Kadıköy, İstanbul’un pek çok semtinde olduğu gibi eskiden bomboş bir yerdi. 1850 yılında vapur seferlerinin başlamasıyla birlikte canlandı, bir sayfiye yeri oldu. Örneğin Fenerbahçe, Moda kışın boşalır, yazın cıvıl cıvıl oldurdu. Geçmişte, Fenerbahçe, Moda gibi semtler tamamen levantenlerin köşkleriyle doluydu. O yüzden bu semtler, İstanbul'un batılı semtleridir. Kadıköy, bu özelliğini günümüzde de sürdürüyor. Modern, çağdaş yaşamın olduğu, eğitim-kültür seviyesinin en yüksek ilçelerden biridir Kadıköy. Neyse tekrar konumuza dönersek, örneğin Fenerbahçe'nin tümünde İngiliz ailelerin mülkleri vardı. Moda’da da durum böyleydi. Ünlü Whittal ailesinin köşkü çok meşhurdu. Fakat baba Whittal ölünce-ailesine yaşamlarını Moda’da sürdürmesini vasiyet etmesine rağmen-çocukları köşkün arazisinizi satıp, İngiltere’ye göç ettiler. Bu durum pek çok ailede yaşandı, örneğin bugün Kadıköy Lisesi olarak eğitim veren Moda’daki okulun yer aldığı Mermer Konak ve arazisi de mülkün sahibi Mahmut Muhtar Paşa vefat edince ailesi tarafından Milli Eğitim’e satılmıştır. Mermer Konak, bugün son derece bakımsız, yıklıma tehlikesi arz eden bir şekilde ayakta durmaya çalışıyor. Bu tür örnekleri çoğaltabiliriz.
Çoğunluğu ahşap olan bu evlerin masrafının büyük olması vergilerin yüksek olması, zamanla ev sahiplerine ağır gelmeye başladı, finanse edilemedi. Bir başka neden, ailelerde mirasçı sayısını artması ve herkesin mal sahibi olmak istemesiydi. Düşünün bir parseldeki köşk yıkılıyor, yerine 2-3 apartman dikilyor. Tüm bu gelişmeler üzerine köşkler müteahhitlere satılmaya başlandı. Önce araziler parsellendi, sonra yıkım başladı ve o eski güzel köşklerin yerine koca koca betonarme binalar yapılmaya başlandı. Ben ne yazık ki birçok köşkün yıkılışına tanık oldum. Bu gelişmeler beni çok üzdü, çocukluğumun, gençliğimin binaları art arda yok olmaya başladı. Tarihi köşklere olan sevgim ve merakım yüzünden edindiğim bir fotoğraf makinasıyla köşklerin fotoğraflarını çekmeye, arşivlemeye başladım. Aslında kitap yazmak gibi bir düşüncem yoktu, ama zamanla elimde zengin bir arşiv oluştu. Ben de bunları bir kitap olarak değerlendirmeyi düşündüm ve kitaplar sırasıyla geldi.
İyi ki de bu işe başlamışım, çünkü eğer ben bu işi yapmasaydım yıkılan o köşklerin, konakların hiçbir fotoğrafı günümüze ulaşamayacaktı. Daha sonra bu köşklerin, konakların özelliklerini, içinde yaşayanların hikâyelerini anlatan kitaplar yazmaya başladım. Yıkılan evlerin izini bulmak, hiç değilse bir fotoğrafını bulabilmek için aralarında ABD’nin ve Suriye’nin de olduğu dünyanın pek çok ülkesine seyahat ettim. Evlerini sattıktan sonra Kadıköy’den göç edip yurt dışına giden aileleri bulabilmek, onlarla konuşmak amacıyla çok sık seyahat etmek zorunda kaldım. Önceden böyle bir şey planlamıştım. Her şey doğal olarak gelişti. Kitaplarımda Kadıköy’ün tarihini kuru kuru anlatmıyorum, yaşanan olayları ve o köşklerin-konakların sakinlerinin hayat hikâyelerini de anlatıyorum.
Hiç değilse gelecekten günümüze bir anı kalsın, belgelensin diye çoğu ayakta kalamayan bu köşklerin, konaklarının hikâyesini anlatıyorum.
-O dönem inşa edilen köşklerin, konakların öne çıkan özellikleri nelerdi? Yaşam nasıldı?
Daha önce de vurguladığım gibi, Kadıköy’deki değişim en azından yapılaşma anlamında bence olumlu yönde olmadı. Sadece binalar mı, nüfus, yaşam tarzı, insanların birbirine bakışı her şey ama her şey değişti. Ben orta mektepteyken Kadıköy’ün nüfusu 28 bin civarındaydı. Mahallelerde herkes birbirini tanırdı. İlişkiler çok sıcaktı. Herkes birbiriyle selamlaşır, sohbet ederdi. Komşuluk ilişkileri vardı. Şimdi öyle mi, bir kere nüfus aldı yürüdü, her yer kalabalıklaştı, sokaklar, caddeler arabalarla doldu, kaldırımlarda yaya yoğunluğu nedeniyle yürümek neredeyse imkansız hale geldi. Günümüzde artık neredeyse bir mahalle büyüklüğünde olan apartmanlarda yaşayan insanlar birbirini tanımıyor, komşusuyla sohbet etmeyi, tanışmayı bile bir yük olarak görüyor. Komşusuyla aynı asansöre bile binmek istemiyor, sohbet etmemek için. Sohbet etmeyi bile bir zorunluluk olarak görüyor. Kadıköy’de herkesin birbiriyle sohbet ettiği, dost olduğu zamanları yaşamış biri olarak benim için bunlar çok acı olaylar.
Biz geçmişiyle bağlantıyı koparan bir toplum haline geldik. Eskiyi yık yok et yeni evlerde yaşa. Eski konaklar, köşkler yerine apartman bloklarda yaşamayı tercih ediyoruz. Tek tük kalan eski köşklerde yaşayanlar da geçmişte o evde kimin yaşadığını bilmez, merak da etmez. Ben kitaplarım için araştırma yaparken bunu gördüm. Yaşadığı semtin geçmişini, orada neler yaşandığı, geçmişten kalan izleri merak etmez. Toplumsal belleği zayıf olan bir toplumuz. Geçmişimizi acımasızca tahrip ediyoruz; ancak dünü bilmeyen bugünü katiyen kavrayamaz. Bugünü anlamak için dünü çok iyi bilmek lazım.
-Bu evlerdeki komşuluk ilişkileri nasıldı?
Kadıköy’ün geçmişteki konakları, köşkleri, komşuluk ilişkilerini geliştiren, sıcak dostlukların yaşandığı bir yaşama da evsahipliği yapıyordu. Evlerin hepsinin bahçesi vardı ve bu bahçelerde genelde üzüm bağları ve çeşit çeşit meyve ağaçları olurdu. Bu ağaçlardan toplanıp yenen meyvelerin lezzetine doyum olmazdı. Mevsiminde toplanan üzümler de çarşıda, pazarda satışa çıkardı. Ama nedense hiç satış olmazdı! Çünkü herkesin bahçesinde üzüm bağı olduğu gibi geri dönüşü olmayan bir ticaret şekliydi bu… Toplanan meyveler muhakkak komşu evlere de ikram edilip, yazın bahçelerde oturulur, mevsimin tadı çıkarılırdı. Şimdi ise o sohbetlerin yapıldığı, kurulan masalarda topluca yenilip içilen bahçelerin yerinde beton apartmanlar var. Ne komşuluk kaldı ne de hoş sohbetler. Günümüzün gerçeği bu.
Eski evlerle vurgulanması gereken bir diğer nokta da inşa edenlerin Rum ve Ermeni ustalar olduğudur. O dönemde inşaat ustalarının neredeyse tümü Rum ve Ermeni’dir. Örneğin karşı yakada aralarında Dolmabahçe Sarayı’nın da olduğu Osmanlı’nın son dönemlerinde birçok anıt yapıyı inşa eden mimarlar da Balyan ailesindendir.
-Kadıköy’ü anlatan kitapların ağırlıklı olduğu 8 kitabınız var. Yeni kitap çalışmanız var mı?
Evet, ilçedeki 140 sokağın ismini, tarihi anlatan bir kitap hazırladım. Sokaklara adını veren, adları Kadıköy’le özdeşlemiş kişileri anlattığım bu kitabım, büyük bir ihtimalle Kadıköy Belediyesi tarafından yayınlancak. Kadıköy Belediye Başkanı Sayın Selami Öztürk’le bu konuda konuştuk.
Hazırlıklarını sürdürdüğüm bir diğer eser de bizzat tanıma fırsatı bulduğum ve tedavi de ettiğim ünlü kişilerle olan anılarımı yazacağım kitap. Örneğin aralarında eski cumhurbaşkanlarımızdan Celal Bayar, Neyzen Tevfik, şair Necip Şair Kısakürek, Rıza Tevfik gibi toplumun çeşitli kesimlerinden ve değişik meslek gruplarından birçok kişiyi tanıma ve tedavi etme imkanı buldum. Ayrıca Osmanlı döneminden, yaşamlarının son yıllarını Kadıköy’deki köşk ve konaklarında sürdüren ünlü isimleri de tedavi etme şansını buldum. Zamanla doktor-hasta ilişkisinin yanı sıra aramızda sıcak dostluklar da kuruldu, onlardan çok şey öğrendim. Şimdi bu isimlerle yaşadığım anıları, genç kuşaklara aktarmak istiyorum, sadece benim zihnimde kalmasın istiyorum. “Tanıdığım İnsanlar” başlıklı bir kitap olarak hazırlamayı planlıyorum. Bu konuda çalışmalarım devam ediyor.
KADIKÖY'Ü ANLATAN KİTAPLARI VAR
-Kardiovasküler Sistem Hemodinamiği
-Tıphaneden Numuneye
-Bir Fenerbahçe Vardı
-Bir Konak Bir Ömür Bir Devir
-Bizans Metropolünde İlk Türk Köyü: Kadıköy
-Prenses Elâ
-Eski Bir İhtilalciden Dinlediklerim
-Kapalı Hayat Kutusu/Kadıköy Konakları
-Kadıköy’ün tarihi sokak isimlerini anlattığı yeni kitabı ise halen yayın aşamasında.
DR. MÜFİD EKDAL'IN ÖZGEÇMİŞİ
Doğma büyüme Kadıköylü olan Ekdal, doktor olmasının yanında Kadıköy'ün tarihi geçmişini anlatan kitaplarıyla tanınıyor. 1918 yılında İstanbul'da doğan Dr. Müfid Ekdal ortaöğretimini Kadıköy ve Haydarpaşa Liselerinde tamamladıktan sonra 1942 yılında İstanbul Tıp Fakültesinden mezun oldu. 1950’de Kadıköy Numune Hastanesi’nde dahiliye uzmanı oldu. 1963-65 yılları arasında kardiyoloji ihtisası için İngiltere’ye gitti ve bu dalda uzman oldu. 1979’da Numune Hastanesi’nde Dahiliye Servis Şefi, daha sonra da başhekim oldu. 1983’te emekli oldu. Halen Feneryolu’nda doğduğu evde oturuyor ve serbest hekimlik yapıyor. Eşi Celile Ekdal ile yarım asra yaklaşan mutlu bir evliliği olan Dr. Müfid Ekdal'ın bir kız bir erkek iki çocuğu ve dört torunu var.