Gültekin Ilıcalı, ailesi ve arkadaşları tarafından, kazanın meydana geldiği Feneryolu Tren İstasyonu’nda anıldı.
Bebeğini pusetle trene bindirirken ‘kapı kapanıp erken hareket ettiği için’ trenin altında kalarak can veren Ebru Gültekin Ilıcalı, ailesi ve arkadaşları tarafından, kazanın meydana geldiği Feneryolu Tren İstasyonu’nda anıldı. Grup özelleştirme ve taşeronlaştırmaya karşı güvenli ulaşım ve seyahat hakkı istedi.
Semra ÇELEBİ
Akademisyen Ebru Gültekin Ilıcalı, 11 Temmuz günü, ihmallerle yüklü bir kazanın kurbanı oldu. O ne ilk, ne de sondu… Her zaman kullandığı trene çocuğuyla binmek üzere gittiği Feneryolu İstasyonu’nda trenin erken hareket etmesi sonucu önce peronla tren arasındaki “geniş” boşluğa düşmüş sonra da bir süre sürüklendikten sonra yaşamını yitirmişti. Henüz 41 yaşındaydı…
Hâlâ olayın etkisinde olan eşi, kardeşleri ve arkadaşları, olaydan tam 20 gün sonra, Ebru’nun doğum günü olan 31 Temmuz Salı akşamı, kazanın olduğu Feneryolu Tren İstasyonu’nda buluştu. İstasyonun duvarlarına Ebru Gültekin Ilıcalı’nın fotoğraflarını asan ve bir köşeyi çiçekler ve mumlarla süsleyen grup, daha sonra Salih Canova’nın yazdığı metni okudu. Canova’nın, Ilıcalı’yı tanımadığı halde olaydan etkilenerek kaleme aldığı yazısında şu ifadelere yer veriliyor:
“Okan Üniversitesi Çeviri Bilim bölümünde akademisyen olan ve kısa bir süre önce doktorasını tamamlamak üzere görevinden ayrılan Ebru Gültekin Ilıcalı, yaşadığı toplumun sorunlarına duyarlı, bu sorunlara dair söz alan, bu sorunların çözümüne emek katan bir bilim insanıymış. İşçi Filmleri Festivali’nde gönüllü çeviri yapan bir çevirmen, afetlerde Türkçe bilmeyen yabancı kurtarma ekiplerine yardımcı olmak üzere gönüllü bir rehber, çocuğunu özenle büyüten bir anne, öğrencilerini okutan bir öğretmen, ölümüyle sarsılan dostları için yeri doldurulamaz bir dostmuş. Bu vasıflara sahip olmasa ne değişir gerçi? Elbet bir şey değişmez de, belli ki o boşluğa o değil de bizlerden biri düşseymiş o da bizim adımıza söz alacak, daha güvenli ulaşım ve seyahat hakkımızı savunacakmış.”
‘5 CM. OLMASI GEREKEN BOŞLUK 50 CM’İ BULUYOR’
“Ebru Gültekin Ilıcalı 11 Temmuz günü görgü tanıklarının ve olay sonrasında savcılığın hazırladığı rapora göre, bebeğini trene bindirdikten sonra uygun biçimde kontrol edilmeden kapatılan kapılar nedeniyle dışarda kalmış ve kapıya sıkışan bebek arabasını bırakamadığı için de bir süre trenle sürüklendikten sonra boşluğa düşmüş. Görgü tanıklarının bir bölümünün anlattıklarına göre durum böyleyken, acılı aileye bir taziye mesajı bile iletmeyen TCDD’ye göre ölüm sebebi “Ebru’nun zamanında trene binmeyişi ve paniklemesi.” Ebru panik yapmış! Neden mi? Çünkü Ebru’nun binmeye çalıştığı tren 1970’lerden kalma eski bir tren, çünkü kapıları kontrol etmekle yükümlü kondüktör görevini doğru yapmadığından kalkış işaretini Ebru trene binmeden vermiş, çünkü uluslararası standartlara göre en fazla 5 cm. olması gereken trenle peron arasındaki boşluk yer yer 40-50 cm’ye ulaşıyor, çünkü peronla tren arasında sadece kapıları açıkta bırakacak biçimde bir güvenlik bariyeri yok, çünkü bebek arabasıyla seyahate dair bir yönlendirme ya da talimat tablosu yok, çünkü bebek arabasıyla ya da tekerlekli sandalyeyle trene binecek insanlar için bunu kolaylaştıracak bir düzenek yok.”
‘İKİ İŞÇİNİN CEZALANDIRILMASIYLA SORUN ÇÖZÜLEMEZ’
Olayın üzerinden 15 gün geçtikten sonra kondüktör ve makinist dışında bir suçlu /sorumlu olmadığını belirten savcılık iddianamesinin mahkemeye ve basına sunulduğu hatırlatılan açıklamada “Metrelerce uzunluğundaki trenin aynasından bakmayı ihmal eden makinistle, makiniste ne zaman hareket edebileceğini telsizle iletmesi gereken kondüktörün dalgınlığı dışında bu ölüme sebebiyet veren bir kusur, ihmal, sorun ya da sorumlu yok! En büyük suçlu; Ebru’nun paniği dışında! Haliyle de bunun bedelini canıyla ödemiş. Bundan daha doğal ne olabilir değil mi!?” diye soruldu. Ulaşım sektöründeki özelleştirme ve taşeronlaştırmanın kazalara davetiye çıkarmak anlamına geldiği belirtilen açıklamada, “Can güvenliğinin en elzem konulardan biri olduğu taşımacılık alanında, özelleştirme ve taşeronlaşma yaygınlaştırılarak “sorumluluk” kavramı yok ediliyor, anayasal bir zorunluluk olan yolcuların güvenliğinin sağlanmasına dönük hizmetler kalifiye olmayan insanlar tarafından eksik personel çalıştırılarak yürütülüyor. Metrelerce uzunluktaki trenlerin birçoğu istasyonların yapısı gereği çoğu istasyonda U biçiminde durmasına rağmen tek bir kondüktörün fiziksel olarak kontrol etmesinin mümkün olmadığı bir görüş alanını kontrol etmesi bekleniyor” denildi.
Açıklama “Doğru uygulanmayan ulaşım politikalarının gündelik yaşamımızda tekabül ettiği yer bugün Ebru’nun cansız bedeninin düğümlendiği raylarsa yarın herhangi birimizin bedeninin düğümlendiği bir ray, bir yol tabelası, bir otobüs, bir trafik lambası, kapanmayan bir kapı olabilir. Ebru’yu yutan o boşluk hepimizin hayatında derin bir yaraya dönüşebilme ihtimaliyle orada duruyor hâlâ…” ifadeleriyle son buldu.
Açıklamanın ardından Ebru Gültekin Ilıcalı’nın bir öğrencisi, öğretmeni için yazdığı şiiri okudu.
İDDİANAME TAMAMLANDI
Ebru Gültekin Ilıcalı’nın ölümüne ilişkin iddianamede, kondüktör ve makinistin, ”taksirle ölüme neden olmak” suçundan 6 yıla kadar hapisle cezalandırılması isteniyor. Kadıköy Cumhuriyet Savcılığı’nca hazırlanan iddianamede, Ilıcalı’nın, 11 Temmuz günü Feneryolu istasyonundan Pendik yönüne gitmekte olan banliyö trenine 3 yaşındaki çocuğunun içinde bulunduğu arabayı koyduğu, kendisinin de bineceği sırada vagonun kapılarının kapandığı anlatıldı. Tren hareket etmeye başladığı sırada, bebek arabasının vagonun iki kapısı arasına sıkıştığı, Ilıcalı’nın da arabayı bırakmayarak trenle beraber koşmaya başladığı kaydedilen iddianamede, durumu gören içerideki vatandaşların da kapıyı aralayarak Ilıcalı’yı trene bindirmeye çalıştığı belirtildi. İddianamede, Ilıcalı’nın vagona binmek isterken trenin hızlanması üzerine dengesini kaybederek vagon ile peron arasına düştüğü ve trenin altında kalarak hayatını kaybettiği ifade edildi.
Olaya ilişkin istenen bilirkişi raporunda, trenin kondüktörü Uğur Özkoç’un, yolcuların binişi tamamlandıktan sonra telsizle makinist Abdullah Çiğdem’e hareket etme talimatı vermesi gerektiği için “asli kusurlu” olduğu anlatılan iddianamede, raporda, Ilıcalı’nın da tali kusurlu olduğu, makinist Çiğdem’in ise kusurunun bulunmadığına ilişkin görüş bildirildiği kaydedildi. İddianamede, makinist Abdullah Çiğdem’in, aynalardan vagonların kapılarını ve dolayısıyla yolcu binişlerinin tamamlanıp tamamlanmadığını kontrol edip görme imkânına sahipken, hareket ederken bundan imtina etmiş olması nedeniyle kusursuz sayılmasının mümkün olmadığı belirtilerek, Özkoç ve Çiğdem’in, “dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu taksirle ölüme neden olmak” suçundan 2 yıldan 6 yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi.