Edebiyatçılar, değerli yazar-gazeteci Sabahattin Ali’yi anmak için Kadıköy’de biraya geldi. Yazar Selim İleri, “Onun her bir eseri bir çığlık. Ben o çığlığı her gece duyuyorum” dedi
Gökçe UYGUN
Sadece Türk edebiyatının değil dünya edebiyatının usta yazarlarından Sabahattin Ali, 1948 yılının bir Nisan günü ‘faili meçhul’ bir cinayete kurban gitmişti. Kadıköy Belediyesi de yine bir Nisan günü onu anmak için bir etkinlik düzenledi. Tarih Edebiyat ve Sanat Kütüphanesi’nde 25 Nisan Cumartesi günü yapılan anma etkinliğine, Sabahattin Ali okurları yoğun ilgi gösterdi.
Etkinliğin açılış konuşmasını, Sabahattin Ali hakkındaki çalışmalarıyla bilinen eleştirmen, editör, akademisyen Sevengül Sönmez yaptı. Bir zamanlar ‘yok sayılan’ Ali’nin kitaplarına son dönemde çok ilgi olduğunu belirten Sönmez, “O, Türkçe’nin klasik yazarlarının başında gelir. Tüm dönemlerin okurunu çok iyi yakalamıştır. Bu, ufkunun genişliğinden ve ‘edebiyatın okuru ileriye taşıyan bir şey olması gerektiğine duyduğu inançtan’ kaynaklanıyor” dedi. Ali’nin 1948’de ‘faili belli, sorumlusundan hesap sorulmamış’ bir cinayete kurban gittiğini anımsatan Sönmez, bugün Sabahattin Ali’nin kitaplarına olan ilginin toplumsal vicdan açısından önemine işaret etti. Sönmez, “Türkiyeli okurun, sorumlusu olmadığı ama çok mahcup olduğu ve hesabının sorulmasını beklediği bir cinayet için, Ali’den ve ailesinden özür dilediğine inanıyorum. Elimizde tuttuğumuz her Sabahattin Ali kitabı bu tepkiyi daha yüksek sesle dile getirmenin bir yolu. Ali cinayeti o tarihte aydınlığa kavuşturulabilseydi, Hrant (Dink) bugün aramızda olacaktı ve Türkiye daha güzel bir yer olacaktı” dedi.
ALİ’YE ŞÜKRAN
“Yaşamım boyunca unutamadığım Sabahattin Ali” başlıklı bir konuşma yapan yazar Selim İleri, yazarın eserleriyle tanışmasını anlattı. Kendisinin liseyi bitirdiği zaman yazdığı Sabahattin Ali hakkındaki denemenin, kendi yazarlık yaşamının ikinci yazısı olduğunu söyleyen İleri, “Bana uğur getirdi” ifadesini kullandı. İleri, yazarın “İçimizdeki Şeytan” romanının, Dostoyevski’nin “Ecinniler”i kadar insanlık adına önemli bir yapıt olduğunu vurgulayarak, “Son 5 yıldır da Kürk Mantolu Madonna çok satanlar listesinde. Bir Kürk Mantolu Madonna modası var. Bu tabi iyi bir şey ama Ali’nin diğer kitaplarına ilgi neden daha az? Biz bir yazarı sevince, hemen diğer kitaplarını da alırdık. Ben yaşamım boyunca bu romanı 5-6 kere okumuşumdur. Yeri asla aşılamamış bir yazar olan Sabahattin Ali’ye şükran duyuyorum, bir okuru olarak” diye konuştu.
Kızı Filiz Ali de babasının müzikle olan ilişkisinden bahsetti. Kendisinin piyanist ve müzikbilimci olmasında babasının payının büyük olduğunu anlatan Ali, “Ama beni müzisyen olmaya teşviki gibi bir durum söz konusu değildi. Beni müzikli dünyaya soktu, doğal bir ortam olarak. Babamla ilk ilişkilerim müzik üzerinedir. O dönem Ankara’da çalıştığı devlet konservatuarına beni sık sık götürürdü” dedi. Sabahattin Ali’nin hayatında müziğin çeşitli tarzlarının önemini anlatan Filiz Ali, eserlerinin içinden müzikle ilgili kısımları okudu. Yazar-eleştirmen Behçet Çelik de “Sabahattin Ali’nin Öykülerinde Anlatıcı” başlıklı bir konuşma yaptı.
LÜZUMSUZ ADAM!
Oturum sonunda, katılımcılardan birinin “Sabahattin Ali’nin eserlerine neden ilgi çekici isimler verdiği” yönündeki sorusu üzerine Selim İleri, “Gençler Kürk Mantolu Madonna’yı şarkıcı Madonna’nın hayatı sanabiliyorlar bazen” diye espri yaptı. Sevengül Sönmez de “Ali, aslında romanın adını ‘Lüzumsuz Adam’ koyacakmış ama kendisi biraz peltek olduğu için, kendi romanının adını rahatça telaffuz edemeyeceğini düşünerek bu isimden vazgeçmiş” diyerek ilginç bir ayrıntı paylaştı. Sempozyumun ikinci oturumunda ise eleştirmen Asuman Kafaoğlu Büke “Anadolu’da Romantik Bir Kahraman” olarak Sabahattin Ali’yi anlattı. Yazar-şair Atilla Birkiye “İçimizdeki Şeytan İçimizdeki Aşk” derken, yazar Tamer Kütükçü de “Kürt Mantolu Madonna romanında aşkın temsili” konusuna değindi.
*Yönetmen Metin Avdaç’ın Sabahattin Ali hakkında çektiği belgeselin ismi