Eğitim ciddi bir iştir

Türkiye’nin önemli işadamlarından Mevlüt Adıgüzel eğitim ve öğretime yaptığı katkılarla adından söz ettiriyor.

16 Şubat 2012 - 11:53

Diyarbakır’ın Çüngüş ilçesinde başlayan zorlu hayat mücadelesinde azim, gayret ve dürüstçe çalışarak galip geldiğini söyleyen Mevlüt Adıgüzel hayat hikâyesini, felsefesini, duygularını Gazete Kadıköy ile paylaştı.

Dile kolay acısı, tatlısı, yaşanmışlıklarıyla 75 yıllık bir ömür. Geçen her günü, ayı, yılı pek çok insan için ders çıkarılacak anılarla dolu. Akil adam Mevlüt Adıgüzel başlıyor anlatmaya: “Diyarbakır’ın Çüngüş ilçesi denilen ücra bir kasabada dünyaya geldim. İlkokulu bitirdim orada. Başka okul olmadığı için 5 yıl okula ara vermek zorunda kaldım. Bizim orada köy kursları vardı. Sanat, halıcılık, demircilik, marangozluk gibi bölümleri açılmıştı ben de okuldan ayrı geçen 6. yılda o kursa başladım. Orada koltuk-kanepe gibi şeyler yaptık. Yıl sonunda da Diyarbakır sanat enstitüsü müdürüyle milli eğitim müdürü sergi açılışına geldi benim yaptıklarımı gördüler ve beğendiler. ‘Daha önce çalıştın mı?’, ‘Neden okumadın?’ diye bana sorular sordular. Ben de onlara, ‘Başka okul olmadığı için okuyamadım hocam.’ dedim. İbrahim Tatlıses diyor ya, ‘Oxford vardı da biz mi okumadık!’ aynı o şekilde cevapladım. ‘Gel seni sanat okuluna götürelim’ dediler. Ortaokula işte o zaman başladım. 18 yaşımı doldurmaya da 2 ay kalmıştı. Eğer dolmuş olsaydı okuma hakkımı da kaybediyordum. İşte böyle bir ortamda doğup, büyümenin bize verdiği bir ukde oldu okumak, okula gitmek içimizde.”
Mevlüt Adıgüzel için bu olay dönüm noktası olur. Bir kere fırsat eline geçmiştir artık ve durmak yoktur. Çünkü en verimli, istekli çağında okulsuz geçen 5 yılın eksikliğini, üzüntüsünü derinden yaşamıştır. Daha o yıllarda düşünmeye, empati kurmaya başlar. Başka çocuklar da okulsuz, eğitimsiz kalmasın ister. “Bizden sonrakilere nasıl bir şeyler yapılabilir? Ne yapılabilir?” diye düşünmek de onun için bir görev olur adeta.
Gelin geri kalanını noktasına, virgülüne dokunmadan kendisinden dinleyelim: “Biz de ondan sonra gittik Yıldız Teknik Üniversitesi’nde İnşaat Mühendisliği okuduk. Türkiye’de epey inşaat işleri yaptık. Nereden baksanız birçok devlet işleri, yapsat kooperatifler yaptık. Gerçi eğitime göre çok daha fazla para kazanma şansım vardı bu işi yaparak. Ama eğitime yönelik nasıl bir şey yaparım diye hep düşünüyordum. Nasıl faydalı olabileceğimin hesabını yapardım. Bir de işin başka boyutu da var. İnsanlar herhalde belli bir yaşa gelince biraz daha duyguları değişiyor, topluma faydalı işler yapmayı düşünüyor ve ben de böylece eğitim işine girdim. Anaokul, ilkokul, iki tane lisemiz var. Biri güzel sanatlar diğeri bilişim teknik lisesi, bir de meslek yüksekokulu binamızı yaptık. Adıgüzel Eğitim Vakfı’nı kurdum. Meslek yüksekokulu için vakıf kurmak gerekiyordu. Vakfa da binayı bağışladık. Adıgüzel Üniversitesi için de çalışmalarımız sürüyor. Zaman alacak herhalde. Eğitime faydalı olmaya çalıştık elimizden geldiği kadarıyla. İçimdeki o ukdeyi bu şekilde gidermeye çalışıyorum.”
Adıgüzel’i bir şey çok üzüyor. Ne mi? Yurt dışına beyin göçü. Bunun ülke için büyük bir kayıp olduğunu düşünüyor. Bu nedenle dünya standartlarında öğretim kalitesini Adıgüzel Eğitim Kurumlarına adapte etmeye çalışıyor. Büyük oranda da bunu başarmış. Ancak onun için hedef, hep daha iyiye ulaşmakmış. Uzmanlarıyla çalışmalarına devam ediyor bu konuda. Gayesi, gençlerimizin yurt dışına gitmek zorunda kalmadan da en hızlı, doğru ve etkili biçimde bilgiye, ulaşması. “Ne yapıp, edip, beyin göçünü önlemeliyiz.” diyor koca çınar. Dedik ya ‘akil adam’. O öyle diyorsa boşuna demiyordur. Bizce buna kulak asmak gerek.
Mustafa SÜRMELİ

ARŞİV