“Eğitime erişimde eşitlik yok”

Uzaktan eğitim için gereken teknolojik donanımın her evde yeterli düzeyde olmadığına işaret eden Dr. Ayşen Köse, öğrencilerin karantina süreci ve sonrasında, huzursuzluk, içe kapanma ve öfke sorunları yaşadığını söylüyor

12 Kasım 2020 - 09:45

Korona virüsü salgını sağlık dışında ekonomiden turizme, toplumsal ilişkilerden eğitime kadar birçok alanı etkiledi. Milyonlarca kişiyi etkilemesi bakımından eğitim alanı özel bir yerde duruyor. 21 Eylül 2020 tarihinden itibaren, okulöncesi ve ilkokul 1. sınıf öğrencileri için “aşamalı ve seyreltilmiş” olarak başlayan yüz yüze eğitim, 12 Ekim’de 2, 3 ve 4. sınıflar ile 8 ve 12. sınıflar için de başlamıştı. Zaman sınırlandırmasıyla birlikte öğrenciler çeşitli gruplar halinde ikişer gün okula gidiyorlar. Okula gitmeyen gruplar ise uzaktan eğitim programını takip ediyorlar. Buna bağlı olarak öğretmenlerin de iş düzeni ikiye bölünmüş oldu. Bazı öğretmenler okulda yarıya bölünmüş sınıfın bir kısmıyla iki gün, diğer kısmıyla iki gün ders yapıyorlar. Ancak uzmanlar bu yöntemin öğrenciler ve öğretmenler açısından olumlu yanlarının yeterli olmadığını vurguluyor. Öte yandan OECD’nin sessiz bir çalışma yerine sahip olan öğrencileri araştırdığı “COVID-19 Salgınında Eğitim” dosyasında Türkiye 77 ülke içinde 49’uncu sırada yer alıyor.

Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz Dr. Ayşen Köse “Uzaktan eğitim için gereken teknolojik donanım her evde yeterli değil, eğitimin erişilebilirliği ve fırsat eşitliği açısından büyük bir sorun bu. Hanede dijital okuryazarlığı olan bir bireyin olup olmadığı da fark yaratıyor. Çocuk teknik bir sorun yaşadığında destek olabilecek biri yoksa kendini çaresiz hissediyor.” diyor. 

“HUZURSUZLUK VE İÇE KAPANMA”

Salgınla birlikte ev bir sınıf ortamına dönüştü. Siz bu süreci genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz.

Ev ortamındaki bireylerin ilişkileri ne kadar destekleyici, düzenleyici, şefkatli ve iyileştirici? Bazen ev ortamı çocuk için o kadar bunaltıcı olabiliyor ki, okula gittiğinde çocuk evin bu zor ortamından uzaklaşmış olabiliyor. Okul, fonksiyonel bir ev ortamı yoksa çocuk için daha güvenli bir zemin oluşturabiliyor. Ancak şu anda bundan yoksunlar. UNICEF raporlarında, pandemi sürecinde evlerde geçirilen sürenin artmasıyla birlikte, çocuklara yönelik ihmal, istismar, sömürü ve şiddet riskinin yükseldiği de sık sık vurgulanıyor. Çocukların karantina süreci ve sonrasında, huzursuzluk, içe kapanma, isteksizlik, sinirlilik, öfke sorunları yaşadığını gösteren çok sayıda araştırma var. Strese maruz kalma süresi uzadıkça çocuklar travma tepkileri vermeye başladılar. Ruh hallerini düzenlemekte zorlanıyorlar. Ev ortamı, duruma göre onları daha iyi ya da daha kötü hissettirebilir.

Pandemi süreci “Evde Hayat Var” sloganı ile yürütülüyor ancak çocukların evinde nasıl bir hayat var? Bu sorunun cevabını doğrudan çocuklardan dinlemek, onların ihtiyaçlarını anlamak gerekiyor. MEB öğrencilere anket gönderdiğini duyurmuştu ancak sonuçları kamuoyu ile paylaşılmadı.

Veliler ve eğitimciler için neler değişti bu süreçte?

Herkes kendi psikolojik sağlamlık kapasitesine, yaşam koşullarına göre bu süreçten etkilendi. Öğretmenler bir kere en fazla deneyim paylaşımına ihtiyaç duydukları bir dönemde meslektaş dayanışmasından mahrum kaldılar. Tabiri caizse bir gecede online eğitime geçildi oysa uzaktan eğitim derslerinin tasarlanması ve geliştirilmesi bir günde olacak bir şey değil. Öğretmenler, sınırlı kaynaklarla ve daha önce hiç deneyimlememiş olmalarına rağmen sürece hızlı bir şekilde uyum sağlamaya çalıştılar. Bu büyük bir efor gerektiriyordu, özellikle daha küçük yaşlarla çalışan öğretmenler için. 

Veli katılımının ise uzaktan eğitimin olmazsa olmaz bir boyutu olduğunu gördük. Öğrenci için gerekli öğrenme ortamının evde oluşturulması, kaynakların sağlanması, öğrencinin yeni düzene uyum sağlaması, özellikle küçük öğrenciler için derslerin takibi, teknik sorunların çözümlenmesi, okulla koordinasyon gibi konularda veliler kilit rol oynuyorlar. Bir yandan da hem ev içindeki hem de işlerindeki sorumluluklarını yürütmeye çalışıyorlar. Bir kere şunu unutmamak lazım, toplumsal bir travmanın içinden hep beraber geçiyoruz. Öğrenci de veli de, öğretmen de bu süreçten geçiyor. Dolayısıyla, tüm paydaşları anlamak, buna yönelik çözüm ve politikalar oluşturmak gerekiyor.

“HERKES İÇİN UYGUN DEĞİL”

Şu anda uzaktan eğitimin oluşturduğu dezavantajlar neler?”

Bir öğretmen sınıfta yüz yüze ders yaptığında öğrencinin gözlerinden, oturuşundan, bakışından, mimiklerinden, ses tonundan ders içeriğini anlayıp anlamadığını bilir. Uzaktan eğitimde öğretmenler bu tür kapalı bilgilere ulaşamıyor. Dolayısıyla anında geri bildirim alamıyorlar. Dersi değerlendirmek zorlaşıyor. Uygulama gerektiren, temel hedefi beceri geliştirmek olan dersleri uzaktan yürütmek zor. Derslerin beceri boyutunda hedeflenen kazanımları, uzaktan eğitimde eksik kalıyor. Ayrıca öğrenmenin tek yolu dersler de değildir. Öğrenciler okul ortamında birbirlerinden de pek çok bilgi, beceri, tutum öğrenir. Şu anda akran etkileşimi çok sınırlandığı için böylesi bir öğrenme fırsatını da kaçırıyorlar.

Statik, etkileşim sağlayamayan uzaktan eğitim araçları ve içerikleri kullanıldığında – ki şu anda maalesef elimizdeki mevcut araçların çoğu böyle – öğrencilerin motivasyonunu yüksek tutmak da zorlaşıyor. Güven verici sosyal ilişkilenme içinde olmak, zor zamanlarda insana en iyi gelen ilaçtır. Uzaktan eğitimde çocuklar ilişkilerin iyileştirici gücünden de mahrum kalıyor. Ayrıca uzaktan eğitim herkes için uygun değil. Farklı öğrenen çocuklar, özel gereksinimli çocuklar için uzaktan eğitim farklı zorluklar çıkarıyor.

“YALNIZLIK KİMSEYE İYİ GELMİYOR”

Bu süreç daha da uzarsa eğitim modelleri değişir mi? Ya da neler değişmeli?

Hibrit, harmanlanmış eğitim modelleri daha çok tartışılacak diye tahmin ediyorum. Bir eğitim modeli değil ama bir anlayış değişimi olarak da travmaya duyarlı okul anlayışının yaygınlaşması gerektiğini düşünüyorum.

Türkiye'deki eğitim altyapısı uzaktan eğitime ne kadar uygun?

Uzaktan eğitimle derslerin tasarlanması ve geliştirilmesi için zaman, deneyim ve bu işe ayrılacak kaynaklar gerekir. Bizde ise pandemi nedeniyle uzaktan eğitim için gerekli olan ideal önkoşullar sağlanmadan uygulamaya gidildi. Dolayısıyla içerik açısından eksikler çoktu.

Bakan Ziya Selçuk, öğrencilerin yüzde 20’sinin, ki bu yaklaşık 3 buçuk milyondan fazla öğrenci demek, internet bağlantısı bulunmadığını, kırsalda yaşayan 1 buçuk milyon öğrencinin ise yaşadığı bölgede internet altyapısı olmadığını kendisi belirtti.

Daha iyi hale getirmek için neler yapılmalı?

Bu durumda eğitime erişimde fırsat eşitliğinden bahsetmek mümkün değil. Bakanlık EBA noktaları oluşturarak soruna çözüm bulmaya çalıştı ama yeterli olmadı. Şu anda uzaktan eğitim için en temel önkoşulları sağlamakta sıkıntılarımız var. Önce bunu bir halletmek lazım. Öğrencilerin gelişim düzeyine uygun, dinamik, etkileşime izin veren uzaktan eğitim platformlarına; öğretmenlerin de hizmet içi eğitimlerle desteklenmesine ihtiyaç var.

SOSYAL İLİŞKİLENME VE UYKU

Kış mevsimi de geldi. Çocuklar iyice eve sıkışacak. Öğrenciler ders dışında neler yapabilirler?

Zihinsel, fiziksel ve ruhsal sağlık birarada olduğunda tam bir iyilik hali içinde olabiliyoruz. Günlük bir rutin oluşturmaları ve bu rutinin içinde mutlaka hobilerine ve ev içinde yapılabilecek fiziksel aktivitelere yer açmaları çok önemli. Yalnızlık ve izolasyon kimseye iyi gelmiyor, herkesin en az bir kişiyle kurabildiği anlamlı bir ilişkiye ihtiyacı var. “Kendimizi riske atmadan, sevdiklerimizle nasıl sosyal ilişkilenme içinde olabiliriz?”, bunun bir yolunu bulmak lazım. Son olarak uykunun öneminin de altını çizmek isterim. Düzenli ve yeterli bir uyku sadece psikolojik sağlık değil, 0-18 yaşlar arasında beyin gelişimin çok hızlı olması nedeniyle, zihinsel sağlık açısından da çok önemli.


ARŞİV