İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) bağlı İstanbul Planlama Ajansı (İPA) tarafından “Ekonomik Krizin Kıskacında İstanbul’da Geçim ve Dayanışma” araştırması sonuçları yayınlandı. Araştırma kapsamında 572 İstanbul sakiniyle yapılan ankete ek olarak İstanbul’un yoksulluk verilerine göre belirlenmiş 11 öncelikli ilçede yerel öznelerle (esnaf, muhtar, dernek vb) 113 yarı yapılandırılmış görüşmenin yanı sıra İBB aracılığıyla ulaşılan 238 ev kadınıyla anket yapıldı.
Araştırma ekibinde Anıl Gencelli, Aysel Öztürk, Ayşe Ece Durmaz, Elanur Aksakal Demir, Elif Yıldız, Erdal Bülbün, Özge Tekçe, Şehide Zehra Keleş Yüksel’in yer aldığı rapora, Prof. Alp Erinç Yeldan, Prof. Aslıhan Aykaç Yanardağ, Doç. Dr. Erdem Yörük, Hakan Özgül, Prof. Kayıhan Pala, Doç. Dr. Murat Öztürk, Dr. Nesrin Nas, Dr. Neşe Şahin Taşğın da katkı sundu.
Araştırmaya katılanların yüzde 88’ine göre Türkiye’de ekonomik bir kriz yaşanıyor ve ekonomik krizin en önemli sebebi ülkenin yönetim biçimi. Görüşülen İstanbulluların yüzde 74’ü Türkiye’nin izlediği ekonomi politikalarını başarılı bulmuyor. Yüzde 61’i son üç ay içerisinde geçinebilecek kadar para kazanamadığını ifade ediyor. Katılımcılara göre İstanbul’da kirada yaşayan iki çocuklu bir hanenin geçinebilmesi için ayda en az 6.087 lira kazanması gerekiyor.
BEBEK BEZİ TANEYLE ALINIYOR
Araştırma kapsamında görüşülen ev içi emek harcayan kadınların yüzde 62’si temel gıda ürünleri dışında gıda alışverişi yapmayı kesmiş durumda ve yüzde 37’si her gün neredeyse aynı malzemelerle yemek yapıyor. Ev kadınlarının yüzde 42’si taneyle ve gramla alışveriş yapmaya başladığını, temel gıda ihtiyaçlarını ancak bu şekilde karşılayabildiklerini söylüyor. Kadınlar akşam pazarlarına çıkıyor, bebek bezlerini taneyle alabilecekleri mahalle bakkallarını kullanıyor.
Ekonomik kriz yoksul hanelerde aynı zamanda bir sağlık krizine de dönüştü çünkü yeni doğum yapan anneler yeterli beslenemediği için anne sütü yetersiz kalıyor. Bebek mamalarına gelen zamlar nedeniyle de yenidoğan bebeklere kendilerine uygun olmayan besinler verilmek zorunda kalınıyor.
ÇÜRÜK MEYVE SEBZE ALINIYOR
Araştırma kapsamında görüşülen pazarcıların tümü akşam pazarıyla birlikte “çıktı” diye tarif edilen ve çürümeye yüz tutmuş ürünleri en uygun fiyata, hatta çoğu zaman ücretsiz bir şekilde almaya gelenlerin sayısının son 6 ay içerisinde belirgin bir şekilde arttığını söylüyor.
Görüşülen her iki ev kadınından biri akşam pazarlarında “kalan” bu ürünleri çok ucuz fiyata aldığını ifade ediyor.
HIRSIZLIĞI GÖRMEZDEN GELMEK
Araştırmada dikkati çeken sonuçlardan biri de esnaf ve zincir market çalışanları ile yapılan görüşmelerde son bir yıl içerisinde özellikle temel gıda ürünlerine yönelik hırsızlık vakalarının arttığının dile getirilmesi.
Raporda, “Çalınan veya bir şekilde ‘hileye’ başvurarak alınan ürünlerin büyük oranda temel gıda ürünü olması esnaf nezdinde 'gerçek’ bir ihtiyaca binaen hırsızlık yapıldığı, hatta hırsızlık yapmaya ‘mecbur kalındığı’ kanaatiyle tolere ediliyor. Bazen bir paket süt, bir bisküvi, bir kalıp peynir veya bir kilo mandalina raflardan/tezgâhtan eksiliyor fakat ‘abartılmadığı sürece’ esnaf bunu bir tür dayanışma ilişkisi kurarak ‘Helal’ ediyor.” tespiti yapıldı.
HER ŞEY ‘LÜKS’
Araştırmaya göre; temel gıda ürünlerinin dışındaki et, balık, tavuk, kuruyemiş, meyve vb. ürünler; kadınlar için temel bir ihtiyaç olan hijyenik ped başta olmak üzere diğer hijyen ürünleri, kişisel bakım ürünleri ve medikal malzemeler, kıyafet, oyuncak, kitap, destekleyici eğitim materyalleri, ev eşyası hemen hemen herkes tarafından kriz döneminde ilk vazgeçilenler arasında sayıldı.
Kriz nedeniyle vazgeçilen diğer ürünler şöyle:
KRİZİN YÜKÜ KADINLARDA
Araştırmanın çarpıcı sonuçlarından biri de krizin yükünü kadınların sırtlıyor oluşu. Görüşülen ev kadınlarının yüzde 84’ünün son altı ay içerisinde sadece kendileri için hiç harcama yapmadıklarını söyledi. Her beş ev kadınından biri son altı ayda geçinebilmek için eve iş aldı. Kadınların yüzde 34’ü sadece kendileri evde olduğu zaman doğalgazı komple kapatıyor, yüzde 41’i gerekmedikçe dışarı çıkmıyor.
Çalışan kadınlarla yapılan görüşmeler ise özellikle dar gelirli hanelerde kadınların işgücü piyasasına zaten hanenin asgari geçim giderlerini karşılama yükünü paylaşmak üzere girdiğini, dolayısıyla kadınların kendileri için değil hanenin ekonomik sürdürülebilirliği için gelir kazandığını gösteriyor.
EVDEKİ EŞYALAR SATILIYOR
Araştırma erişimi zor olan bazı ürünlerin ikinci el pazarlarından karşılanması eğiliminin de arttığını gösteriyor. Görüşülen her dört ev kadınından biri son 6 ay içerisinde komşusundan, akrabasından veya arkadaşlarından ikinci el eşya edindiğini ifade ediyor. Geçinmek için evdeki eşyalar satıldığı, ayni sosyal yardımların nakde çevrildiği belirtilen araştırma raporunda “Evdeki eşyaları satmak, ayni sosyal yardımları çeşitli yöntemlerle nakde çevirmek ve eldekini başka bir ürünle takas etmek oldukça yaygın geçim stratejileri arasında. Bu stratejiler çoğu zaman yalnızca asgari geçim giderleri olan kira ve faturaları karşılamaya yarıyor. Bakkallar tüm esneklikleriyle dar gelirlilerin öncelikli ihtiyaçlarına göre ellerindekini takas etmeleri için önemli bir uğrak oluyor. Krizle birlikte eldekini nakde çevirme stratejisinin engelliler için en temel medikal ihtiyaçlar düzeyine kadar düştüğü söyleniyor” deniliyor.
Gençler arasında da ikinci el kıyafet ve kitap alıp satmak oldukça yaygın bir geçim stratejisi.
DAYANIŞMA YOK OLUYOR
Araştırma krizin toplumsal dayanışmayı aşındırdığını ortaya koyuyor. Pandemiyle üst üste gelen ekonomik kriz orta direği yoksulluk sınırına, yoksulları ise açlığa çekerken dayanışma olanaklarını da ortadan kaldırıyor.
Pek çok mahallede bundan birkaç yıl önce “orta hâlli” denebilecek kişiler de artık geçim sıkıntısı çekiyor ve yardımlara başvuruyor. Görüşülen muhtarlar bu dönemde “ilk defa sosyal yardıma muhtaç olanlar”ın sayısının oldukça fazla olduğunu söylüyor.
Herkesin kendi geçim derdine düştüğü bu dönem yoksullaşmayla birlikte yalnızlaşmayı, hem ekonomik hem sosyal anlamda korunmasız kalmayı beraberinde getirdi. Yapılan hane anketlerinde neredeyse her beş kişiden biri ekonomik olarak acil bir ihtiyacı olduğunda kapısını çalacağı kimse olmadığını belirtiyor.
Araştırma sonuçlarına göre krizle birlikte orta direğin erimesi ve yoksulluğun artması ile gerçek ihtiyaç ve gerçek muhtaç kategorilerinin bulanıklaştığı, kimin gerçek ihtiyaç sahibi olduğuna dair bir norm ve referans noktasının kalmadığı görülüyor. Yardım isteyenin yardımı hak edip etmediğine dair şüphenin büyüdüğü, ne kurumların “gerçek” muhtaçlara hitap ettiğine inancın ne de ihtiyaç sahibi olduğunu iddia edenlere güvenin kalmadığı pek çok kişi tarafından dile getirildi. Görüşülen katılımcılar sosyal yardımların gitmesi gerektiği yere gittiğini düşünmüyor.
Görüşülen ev kadınlarının yüzde 57’si son 6 ay içerisinde ekonomik olarak zora düştüklerinde ailelerinden, yüzde 35’i ise akrabalarından destek gördüğünü belirtti. Aileler evli çocuklarına bebek bezi ve bebek maması başta olmak üzere kritik gider kalemlerinde destek olabiliyor. Küçük ölçekli bu paylaşımlar dışında aileler de birbirine gerçek bir destek sunamıyor.
Veresiye alışveriş son fiyat artışlarının ardından yalnızca “tanıdıklara”, yani geri ödeme yapacağı öngörülenlere sağlanıyor.
YEREL YÖNETİMLER İÇİN ÖNERİLER
Araştırma raporunun sonuç kısmında hükümetin krizden çıkış planını para ve mali politikalara sıkıştırdığı belirtilerek çıkış yolunun sosyal politikalardan, istihdam, eğitim ve tarım politikalarından, kamuda liyakat esaslı güçlü kadrolaşmadan geçtiği ifade edildi. Kriz dönemlerinde yerel yönetimlere sorumluluk devredilirken sorumlulukla orantılı yetki ve bütçenin devredilmediğine dikkat çekilen raporda İstanbul’da yoksullukla kalıcı bir mücadele için yerel yönetimler tarafından öncelikli olarak yapılması gerekenler şöyle sıralanıyor:
“BEN HEP EN UCUZUNU ALIRIM”
‘Ekonomik krizin kıskacında İstanbul’da Geçim ve Dayanışma’ araştırmasında katılımcıların görüş ve deneyimlerine de yer verildi.
“100 gram eti yazdırmak isteyen var. 5 liralık tavuk kıyması alan kadın oldu geçen. Bunu koysan ne, koymasan ne dedim. Olsun, kokusu yeter dedi. Eskiden kiloyla alınırdı. Bir kilo, iki kilo, olmadı yarım kilo mal isterlerdi. Şimdi lirayla alınıyor. Beş liralık, on liralık ver diyor. Elde ne kadar para varsa ona göre mal istiyorlar. “
Kasap, Sultangazi
“Önceden 3-5 kilo aldığımız meyveyi şu an sayılı bile alamıyoruz. Kişi sayısınca birkaç çeşit meyve aldım ve 95 lira ödeyip çıktım. Çocuk sayısınca muz aldım, nar aldım. Kendini zaten hesaba bile katmıyorsun. Küçük çocuklara alıyorsun, bu kez büyükler “Biz de çocuğuz, bize niye yok?” diyorlar. Kim hastaysa ona veriyorsun meyveyi ya da.”
Asgari Ücretli Çalışan Anne, Sultangazi
“Siz buraya akşam yedide gelin. İnsanlığımdan utanıyorum. Tezgah altından, çöpten meyve sebze toplayan insanları görünce anlarsınız kriz var mı yok mu! Bari yerlerde sürünmesinler diye bir kenarda topluyorum satılamayacakları.”
Pazarcı, Gaziosmanpaşa
“Marketlerin çıkma ürünlerini takip ediyorum, indirimleri yakalamak için zorluyoruz. Geçen hafta pazara gittim, sadece yeşillik alıp çıktım. En kötüsünü, eziğini büzüğünü alacaksın ki paran yetsin. Kalitesine göre sınıflandırıyorlar mesela, farklı fiyatlar koyuyorlar. Ben hep en ucuzunu alırım, o da en kötüsüdür zaten. Olsun.”
Asgari Ücretli Çalışan Anne, Sultanbeyli
“Gıda alışverişini eşim yapıyor ama Instagram üzerinden market indirimlerini çok fazla takip ediyorum, eşime haber ediyorum. Bazı esnaflar haftanın belirli günü indirim yapıyor. Zamlardan sonra stresim daha da arttı. Ne nerede iyice ölçüp tartıyorum. Zincir marketten çıkıp bakkala gitmeye utandığımdan önce bakkaldan ucuza alacağımı alıp çıkıyorum, oradan markete. Öyle toplaya toplaya… “
Ev Kadını (48), Kâğıthane
KRİZ BÖBREĞİ VURDU
Ekonomik kriz geçinebilmek için insanları başka yollar denemeye zorluyor. Bunlardan biri de organ satışı. Bir gün gazetesinden Mustafa Kömüş’ün haberine göre Google'da ‘Böbreğimi satmak istiyorum’ ifadesini aratanların oranı son bir yılda yüzde 400 arttı. “Böbreğimi satmak istiyorum” ifadesi en çok İzmir’de aratılırken onu İstanbul ve Ankara takip ediyor.