Ellerinde kitaplarıyla öldüler…

 16 Mart 1978 günü İstanbul Üniversitesi’nde, dönemin ağır koşullarında güvenliklerini almak için üniversite kapısından topluca çıkan sol görüşlü öğrenciler; önce bombalı sonra silahlı saldırıya uğradılar. 7 öğrenci öldü, 47’si yaralandı. Üstünden tam 37 yıl geçti, olayın adı “Beyazıt Katliamı” kaldı, failleri ise daha bir çok cinayete bulaştı. Katliamda yaralanan ve o dönem Hukuk Fakültesi 1. Sınıf öğrencisi, şimdi ise avukat olan Serhat Pekiner’le Kadıköy’deki bürosunda 16 Mart 1978 gününe geri döndük…

13 Mart 2015 - 10:02

Eylül BİROL

Mart’ın 16’sı, 78 yılındayız…

Bizim okulda tek çift öğrenciler vardır bazıları sabah bazıları öğlen girer. Sabahtan giren arkadaşlarımıza faşistler saldırmıştı. Dövmüşler. Ona rağmen arkadaşlarımız tutuklanmıştı. Biz de onlar bırakılmadan okuldan çıkmayacağız dedik. Fakat polis sanki dışarıda daha sonra gelişecek olayları biliyormuş gibi zorla dışarı çıkarttı bizi o gün. Biz de grup halinde okuldan çıkarken, tam Eczacılık Fakültesi önüne geldiğimizde bomba patladı. Sonra ağır makineli silahla tarandık.”
 
“99 PARÇA ÇIKARDILAR”
7 öğrenci, çoğu orada olmak üzere, hayatını kaybediyor. O dönem üniversitede ilk senesi Pekiner ise kendi durumunu şöyle anlatıyor: “Ben de orada yaralamışım… Kaçtığımı zannediyordum ama kaçamamışım. Milli Savunma Bakanlığı yurdu vardır hemen ilerde. Oraya kadar ilerlemişim. Adrenalinle fark etmemişim ama bir baktım ki pantolonumun iki parçası da paramparça, ayakkabılarım da öyle… Sağlam arkadaşlar beni hemen oradaki Esnaf Hastenesi’ne götürdüler ama orada tedavimi yapamadılar. Tam 99 tane parça çıktı bacağımdan. Aylarca hastanede yattım.”
Serhat Pekiner aylarca hastanede yatıyor. Ancak bu kadar ağır bir katliamın ardından bile, okul kapalı olmasına rağmen 17 Mart günü üniversite işgal ediliyor. Avukat Pekiner, “Beyazıt’tan Sirkeciye kadar üç defa miting yapılmış o gün. Daha sonra DİSK’in grevi oldu zaten…” diye hatırlıyor ertesi günleri.
 
“O POLİSİ TANIYORSUNUZ”
Serhat Pekiner, toplu çıkış olmadan önce, daha önce okula gelmeyen bir polis memurunu ilk kez okulda gördüğünü hatırlatıyor. O polis memuru daha sonra Çiftehavuzlar, Susurluk ve son olarak Hrant Dink cinayetinde adı geçen Reşat Altay’dan başkası değil.
Reşat Altay’ın ismi, katliama tanıklık etmiş bir polis memurunun ağzından da  “Bombayı atanın peşinden koşmaya çalışırken ‘Geri dönün’ diye bağıran kişi…” olarak geçiyor.
 
“KENDİ ARKADAŞLARINI ÖLDÜRDÜLER”
“Bir çocuk var, Zülküf İsot. Bombayı attıktan sonra Elazığ’a dönüyor, memleketine... Ablasına anlatıyor yaptıklarını. Zaten o da itiraf ettikten sonra arkadaşları onu öldürdü.” diye ekliyor Pekiner. “Zaten sonra yargılama süreci başladı. Dava açıldı. Deliller toplandı. Sonra da her şeyin üstünün örtülmesinden kaynaklı zaman aşımından düştü dava.”
Olayın tüm ayrıntıları bilinmesine, istihbarat raporları olmasına rağmen, katliamın hemen ardından sorumlu olarak gözaltına alınanlar da serbest bırakılıyor.
“Ergenekon süreci başladığında katliamlarla hesaplaşılacağı söylendi. Önce biz de heyecanlandık. Ancak bir kez daha anlaşıldı ki, herkes birbiriyle anlaşıyor, herkes birbirini koruyor.” diyor Pekiner.
 
“37 YIL SONRA BEYAZIT’TA”
Avukat Pekiner, arkadaşları ve İstanbul Üniversitesi öğrencileri bu sene yine 16 Mart’ta Beyazıt Meydanı’nda buluşacaklar. Bombanın atıldığı Eczacılık Fakültesi önüne tam 7 tane karanfil bırakacaklar. Failleri belli, kendisi karanlık o dönemin tüm katliamlarını bir kez daha hatırlatacaklar.
Etiketler; 16 mart

ARŞİV