“Engellilere yönelik hazırlık yapılmıyor”

Toplumsal Haklar ve Araştırmalar Derneği Başkanı Süleyman Akbulut, “Engellilerin birçoğu sadece bina yıkıldığı için değil afet konusunda gerekli hazırlıklar yapılmadığı için hayatını kaybediyor veya sakatlanıyor” diyor

19 Şubat 2020 - 12:31

Türkiye İstatistik Kurumu ve Başbakanlık Özürlüler İdaresi’nin 2009 yılından önce yaptığı araştırmaya göre Türkiye’de 8,5 milyona yakın engellinin yaşadığı belirtiliyor. Bu sonuçlara göre, ülke nüfusunun yüzde 10’luk kesimini engelliler oluşturuyor. Aileleriyle birlikte düşünüldüğünde yaklaşık 30 milyon kişinin engelli bireylerin yaşamıyla yakından ilişkili olduğu anlaşılıyor. 2009 yılında AFAD tarafından gerçekleştirilen “Engelliler İçin Depremde İlk 72 Saat” başlıklı çalışmada afet öncesinde ve sonrasında yapılması gerekenler anlatılıyor. Peki, deprem anında engelli bireylerin güvenliği nasıl sağlanacak? Deprem sonrasında kurulan çadır alanları engelliler için uygun bir şekilde düzenlenebilecek mi? Engelli bireylerin hangi apartmanlarda yaşadıkları biliniyor mu?

Toplumsal Haklar ve Araştırmalar Derneği Başkanı Süleyman Akbulut ile konuştuk.

“AİLELERİN EĞİTİMİ YOK”

Deprem sonrasında engellilerin durumu fazla konuşulmadı. Engelliler için bir hazırlık söz konusu mu?

Türkiye’nin genel anlamda afetlere hazırlık durumundaki olumsuzluklar engelliler için de geçerli. Engelli bireylerin ve ailelerin depremler konusunda ve afetler konusunda yeterli bir eğitimleri yok. Örneğin bazı dernekler tarafından afet sonrası için çanta hazırlanması söylenir, engelliler için böyle bir şey söz konusu değil. Her şeyden önce eğitim aşamasında başlıyor bu. Aileler afet anında ne yapacaklarını bilememenin ikilemini yaşıyorlar. Birçok engelli ebeveyni 1999 depreminde ve diğer depremlerde, evdeki yatalak engelli bireyin üzerine kapaklanıp onu korumaya almak istemişti. Gösterilen refleks bu. Engelli ailesi, oturduğu evin depreme dayanıklılığını ölçtürmeye aynı hassasiyeti göstermeyebiliyor ya da kolay tahliye gerçekleşebilecek bir dairede oturmayı tercih etmiyor. Bunun sadece eğitimle alakası yok, bunun tabii ki ekonomik bir boyutu da var.

Ailelerin bilinç düzeylerini anlattınız. Peki devlet tarafında durum nedir? Devlet kurumlarının bir hazırlığı ya da planı var mı?

Devletin bir afet anında engelli bireylerin nasıl tahliye edileceğine dair hiçbir planı yok. Engelli bireyler diğer bireyler gibi tahliye edilemez. Bunu yıkılan binalar için söylemiyorum, orada standart. Ama hasar almış binadan nasıl çıkaracağına dair kalifiye eğitim almış personel yok, AFAD dahil. AFAD bize bir başvuruda bulunmuştu bundan üç yıl kadar önce, o zaman temel bazı eğitimleri verdik afet anlarında engelliye nasıl yaklaşılacağına dair. Fakat bu, bina tahliyelerini içeren bir eğitim değildi çünkü o çok özellikli bir eğitim programını kapsıyor. Konuyla ilgili çok fazla bilim dalı var; doktorları, psikiyatristleri, jeofizik mühendislerini toplayıp bir çalışma yapılması lazım ve bildiğimiz kadarıyla böyle bir çalışma yapılmadı.

NERELERDE YAŞIYORLAR?

Engelli bireylerin nerelerde yaşadığına dair bir veri var mı yetkililerin elinde? Yani afet anında engelli bireylerin hangi mahallelerde ya da apartmanlarda yaşadığı kısa zamanda nasıl anlaşılacak?

Afet anında nasıl hareket edileceğini planlamak için engellilerin engel durumları ve hangi konutlarda ikamet ettiklerinin bilindiği bir sistem olması gerekiyor. Devlet bir mahallede, bir şehirde engelliler hangi binalarda yaşıyor bunu tam olarak bilmek zorunda ki afet anında gidip onu bulabilsin. Böyle bir envanter ne yazık ki yok. Örneğin afet anında hasar almış, merdiveni yıkılmış bir binadan engelli bireyi nasıl çıkaracağı konusunda özel eğitimler almış ekipler gerekiyor. Ama ne öyle bir ekip var ne de engellilerin nerelerde yaşadığı biliniyor.

Deprem sonrasında kurulan geçici barınma alanlarının engelli vatandaşlara uygun olduğunu söylemek mümkün mü?

Deprem sonralarında geçici konaklama alanları belli planlar dâhilinde kuruluyor. Özellikle ortopedik engelli, psiko-sosyal engelli bireylerin (şizofreni, paranoya hastası kişiler) ve diğer engel gruplarının ihtiyaçlarını içerecek şekilde bir yapılanma yok. Burada özellikle ortopedik engellilerin düzenli olarak kullanmak zorunda olduğu medikal malzemeler vardır. Belli oranlarda bu malzemelerin planlanıp bu yerlere konacak şekilde bulundurulması gerekir ama böyle bir yapılanma olmadığını çalışmalarımda görmüştüm. Örneğin birçok ağır ortopedik engelli, boşaltım için sonda kullanır. Bunu kullanmazsanız 6-8 gün içerisinde üreniz çok fazla yükselebilir, çok kısa sürede ürenin fazla yükselmesinden veya idrarın boşaltılamamasından ölebilirsiniz. Özel havalı minderler veya yataklar da engellilerin kullanması gerekebilecek materyaller ve bunlara ilişkin hiçbir çalışma yok. Dolayısıyla bir afet anında, afet sonrasında engellilerin yaşayacağı travma çok da şiddetli boyutta.

“YAPILARDA ERİŞİM DÜZENLEMESİ YOK”

İstanbul’daki yapıların kaçı engellilere uygun?

Başkanı olduğum Toplumsal Haklar ve Araştırma Derneği’nin kamu binalarına dair yaptığı bazı araştırmalar var. Aile ve sosyal poltikalar Bakanlığı verilerine göre kamusal hizmet verilen 1 milyon 525 bin binanın içerisinde kabul edilebilir seviyede erişilebilir olan bina sayısı sadece 3 bin 380.Kentsel dönüşüm dediğimiz şey aslında çok önemli bir kavram. Kentsel dönüşümden anladığımız küçük binaları birleştirip daha çağdaş, daha sağlam, modern binalar yapmaktı. Ama İstanbul’da biz kentsel dönüşümü başaramadık. Bu binaların çoğu şöyle bir risk barındırıyor: birincisi bu binalarda asansör ve benzeri erişim düzenlemeleri yok. Zaten yapı stokunun çoğu yaşlı ve bu binaların neredeyse hiçbirinde engelli erişimi gözetilmemiş.

Yeni ve depreme dayanıklı bir apartmana taşınmak isteyen aile için de ekonomik engeller olduğu açık. Buna dair neler söylersiniz?

Şöyle bir örnek vereyim; ben haftanın belli günleri yaşlı annem ve babamın evine gidip orada kalıyorum. Depremden çekindiğimiz için şu an evi taşıma aşamasındayız. Daha sağlam bir yer düşünüyoruz. Ben de gideceğim için engelliye uygun bir yer arayışımız var ve ne yazık ki bulunduğumuz Küçükçekmece bölgesinde bulamadık, Halkalı bölgesinde bir daire güç bela bulabildik. Rampalı girişi, asansörü ve banyosu tuvaleti bakımından konut içi düzenlemesi olan. 2900 civarı bir rakamı var bu evin. Son 10 sene içinde yapılmış bir sitede bulabildik ancak. Bizim daha uygun konutlara çıkmamız lazım ama oraların kiraları 3500-4000 liradan aşağı değil ve bunu karşılamak mümkün değil maalesef. Engellilerin ve ailelerinin çoğunun ekonomik yoksunluk içerisinde yaşadığını da düşünürsek onlar ister istemez lüks hatta orta seviye konutlardan ziyade kentin varoşlarında özellikle düşük kiralı, düşük bedellere satın alınabilecek binaların olduğu bölgelerde yaşıyorlar. Oralarda durum zaten çok kötü.

NET SAYI BİLİNMİYOR

Türkiye’de yaşayan engelli vatandaşların sayısına dair güncel bir veri var mı?

Türkiye’deki engelli sayısını şu anda ne yazık ki bilmiyoruz. Türkiye İstatistik Kurumu’nun yaptığı sayımlarda engellilik özellikle doğrudan sayılmıyor. Sadece belli araştırma teknikleri kullanılarak, örneklem metoduyla engelli sayıları tahmin edilmeye çalışılıyor. Bir tanesi 2002 yılında yapılan özürlüler araştırmasıydı.  Orada yüzde 12.29 engelli diyordu o da 8 buçuk milyon engelli demekti ama o rakam ne derece doğru tartışmalı çünkü o rakamın içinde kalp yetmezliği veya böbrek yetmezliği geçiren bireyler de var. 2011 Nüfus ve Konut Araştırması sonuçlarına göre ise en az bir engeli olan (3 ve daha yukarı yaş) nüfusun oranı yüzde 6,9.

Yeni yapılan binalarda engellileri gözeten bir mevzuat ya da yönetmenlik var mı?

1997 yılında çıkartılmış bir 572 sayılı engellilerle ilgili bir kanun hükmünde kararnamemiz var, bir de 2005 yılında çıkartılan engelliler hakkında kanunumuz var. Bu ilk kanunda kamusal hizmet veren binaların, yolların, kaldırımların, toplu taşıma araçlarının, bahçe ve parkların engelli erişimine uygun olması gerektiğini dile getirmişti. 2005’te getirilen kanunda bundan farklı olarak 2005’ten sonra yapılan binaların yanı sıra öncesinde yapılan binaların da 7 yıl içinde engelli erişimine uygun bir hale getirilmesini söylemişti. Daha sonra bu süre 8 yıla çıkartıldı, iki yıl da ek süre tanınma hakkı verildi. Ama 2015 yılında yaptığımız araştırma da gösterir ki kamusal binaların yüzde 99.8’i bile engelli kullanımına uygun değil. Yani geçmişte yapılan binalar engelli erişimine uygun hâle getirilmedi, sonradan yapılan binaların da biz buna uygun şekilde yapıldığına inanmıyoruz. Bir de şu var, insanlar bu düzenlemeleri yaparken bir lütufmuş gibi görüyorlar. Böyle olunca mesela rampayı sırf estetik kaygılarla veya mali kaygılarla uzun yapmaktan kaçınıyorlar. Her şeyden önce bu bir yük gibi görülüyor.

KANUNLAR UYGULANMIYOR

Siz çok sayıda çalışma yapıyorsunuz, eğitimler veriyorsunuz. Çözüm önerileriniz nelerdir?

İlkokuldan üniversiteye kadar engellileri anlatmamız gerekiyor, engelli bireylerin okuyarak eğitimli bireylere dönüşmesi lazım. İkincisi Türkiye’de engelliler konusunda çıkartılmış kanunlar çok eskiden kalan birkaç kanun hariç gerçekten uluslararası standartlara sahip kanunlar. Ama sorunumuz kanunların çıkartılması değil, çünkü kanunların çıkması bunların uygulanacağı anlamına gelmiyor. Bizim sorunumuz kanunların uygulanmaması boyutunda başlıyor. Burada da kamu idarecilerinin duyarsızlığı devreye giriyor. İkincisi ve daha da önemlisi, engelliler konusunda çalışan sivil toplum kuruluşlarının duruşları. Türkiye’de engelliler konusu çalışan örgütler hak temelli çalışmalar, savunuculuk çalışmaları yapmak yerine yani kanunların uygulanması için gerekli çalışmaları yapmak yerine ne yazık ki yardım kampanyalarıyla, engelli bireylere yönelik toplumun merhamet duygularını kaşıyan kampanyalarla toplun karşısına çıkıyor. Böyle olduğu için STK’lar da oynaması gereken rolü oynayamıyor, kanunların hayata geçmesi için baskı uygulayan unsurlar haline gelemiyor. Böyle olduğu zaman zaten o kanunların uygulanmamasındaki keyfiyet ve gevşeklik daha da şiddetleniyor. Bir taraftan toplumu da bilinçlendirmiyoruz. Toplumu bilinçlendirmeyi bir devlet okullarda yapacak, iki STK’lar yapacak. Böyle olduğu zaman bir eylemsizlik hâliyle karşılaşıyoruz. Buna bağlı olarak da toplumun gözünde engelli denince acınan, yardım edilmeye ihtiyacı olan bireyler olmaya devam ediyoruz.

Yerellerde mahalleliler afet eğitimleri veriyorlar, yerel ağların çalışması sorunların çözümüne katkı sağlayabilir mi?

Bir apartman yapılacağı zaman bir müteahhidin doğrudan engellilere yönelik bir düzenleme yapma yükümlülüğü yok ama yerel yönetimler onu teşvik edebilir, yönlendirebilir, eğitebilir, bilinçlendirebilir. Yerel yönetimlerin afetler için yapacağı eğitim çalışmaları da önemli. Bunu aile örgütlenmesi seviyesine indirmemiz gerekiyor. Bir şekilde bir yerden başlamak gerekiyor. Ankara’dan bir mevzuat düzenlemesi elde etmeye çalışalım ama bir yandan çalışmalara başlamamız gerekiyor. Alacakaranlık kuşağı denen karanlık bir alan var burada. Ürkütücü bir boyut bu aslında, afet sırasına ve sonrasına dair. Ne yazık ki kamu kuruluşları bu konuda harekete geçmiyor ve bunun bedelini çok ağır ödeyecek. Engellilerin birçoğu sadece bina yıkıldığı için değil afet konusunda gerekli hazırlıklar yapılmadığı için hayatını kaybediyor veya sakatlanıyor.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Şu anda bir deprem anında, hareket kısıtı olan engelli bireyin kendi için yapabileceği bir şey maalesef yok. Ama daha da vahimi, afet sırası ve sonrası için devlet kurumlarının yapabileceği de bir şey yok. Afet, engelliler için sadece o anda olmayacak, depremden sonra uzun bir süre daha deprem sürüyor olacak onlar için. Toplum belki 6 ay sonra günlük hayatına dönmüş olacak ama engellilerde bu böyle olmayacak.


ARŞİV