Ev de sokak da şiddet mahali

İstanbul Planlama Ajansı’nın hazırladığı “Sığabildiğim Bir Dünya” başlıklı araştırma raporuna göre, kadına yönelik erkek şiddetinin, 2020 yılında ev içinde gerçekleşme oranı yüzde 98. Kadınların yüzde 60’ı İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi kararını yanlış buluyor

30 Aralık 2021 - 11:47

İstanbul Planlama Ajansı (İPA) “Sığabildiğim Bir Dünya” başlıklı araştırma raporunu yayınladı. 2021’de İstanbul’da yaşayanların şiddete dair algı, görüş ve beklentilerini anlamaya yönelik uygulanan CATI (Telefon destekli anket çalışması) araştırması ile İstanbul’da tam 437 haneye ulaşıldı. Katılımcıların yüzde 49,3’ünü erkekler, yüzde 50,7’sini kadınlar oluşturdu.

Araştırmanın sonuçlarına göre; katılımcıların yüzde 70,8’i kadınların en çok kendi evlerinde şiddet gördüğünü düşünürken, 2020’de kadına yönelik şiddetin evde gerçekleşme oranı yüzde 98. Katılımcıların yüzde 51’i kadınların en çok sokakta tehlikede olduğunu söyledi.

Katılımcıların yüzde 93’ü psikolojik şiddeti, yüzde 58’i ise ekonomik şiddeti, şiddet olarak tanımladı. Katılımcıların yüzde 83’ü kadına yönelik erkek şiddetinin kabul edilemez olduğunu ve her koşulda suç sayılması gerektiğini düşünürken, her dört katılımcıdan biri çevrelerinde kadına yönelik şiddetin oldukça yaygın olduğunu belirtti. Araştırmaya dahil olan katılımcıların yüzde 23’ü kadına yönelik şiddet vakalarının kendi çevrelerinde az da olsa görüldüğünü ifade ederken, neredeyse her iki kadın katılımcıdan biri çevrelerinde şiddete uğrayan en az bir kadın tanıdığını söyledi.

ŞİDDETİ ONAYLAMIYORLAR

Raporun sonuçlarına göre hiçbir sebeple şiddete başvurulamayacağını savunanların oranı yüzde 92. Kadınların büyük bir kısmı şiddet beyanlarının doğru olduğuna inanırken, katılımcıların yüzde 76’sı şiddete uğradığını beyan eden bir kadının yalan söyleyebileceğine inanmadığını söyledi. Katılımcıların yüzde 89’u ise aile içi şiddetin geçerli bir boşanma sebebi olduğunu düşünüyor. Katılımcıların yüzde 73’ü tanımadığı bir erkekten şiddet gören kadının polis ya da diğer güvenlik güçlerine başvurması gerektiğini düşünürken, bu oranın aile içi şiddet vakalarında yüzde 49’a düştüğü görülüyor. Kadınlar faili tanıdıklarında kurumlara başvurmaktan kaçınabiliyor.

FAİLLER YAKINLARI

Raporda, İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi’nin 2019 yılında yaptığı çalışma da paylaşıldı. Buna göre, şiddet vakalarının failinin yüzde 92’sinin kadınların eşleri, yüzde 4’ünün eski eşleri ve yüzde 2’sinin diğer aile bireyleri olduğu görüldü. Benzer şekilde, 2020 yılında işlenen 300 kadın cinayetinin yüzde 91,3’nün yakın aile bireyleri, akrabalar, eş ya da partnerler tarafından işlendiği belirlendi. Faillere dair veriye daha detaylı bakıldığında ise 2020 yılında öldürülen kadınların yüzde 50’sinin eşi ya da partneri tarafından öldürüldüğü ortaya çıktı.

YÜZDE 60’I YANLIŞ BULUYOR

Katılımcıların yüzde 53’ü, kadınların ise yüzde 60’ı İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi kararını yanlış buluyor. Ev kadınlarının yüzde 47,5’inin İstanbul Sözleşmesi hakkında herhangi bir bilgisi yokken bu oran çalışan kadınlarda yüzde 16,2. Raporda ev kadınlarının şiddetle mücadele mekanizmalarına dair bilgiye erişiminin çok daha sınırlı olduğu paylaşılırken, her dört katılımcıdan biri İstanbul Sözleşmesi’nin ne olduğuna dair aklında bir şey kalmadığını söyledi.

Medya bir mücadele aracı olarak yetersiz görülmesine rağmen katılımcıların yüzde 47,4’ü kadına yönelik şiddet vakalarından en çok TV üzerinden, yüzde 44,1’i ise sosyal medya üzerinden haber olduğunu belirtti. Bunları yüzde 3,7 ile haber siteleri takip etti.

KURUMLAR YETERSİZ BULUNUYOR

Raporun diğer sonuçlarına göre; şiddetle mücadeleden sorumlu tutulan fakat yetersiz bulunan ilk üç kurum yüzde 73 oranla Diyanet İşleri Başkanlığı, yüzde 66 ile İçişleri Bakanlığı, yüzde 65 ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı. Bu kurumları yerel yönetimler, TV, gazete gibi ana akım medya ve ilçe belediyeleri takip etti.

Raporda bu bulguların kadına yönelik şiddetle mücadele politikalarına yön verebilecek nitelikte olduğu belirtilirken şu bilgiler paylaşıldı: “Görünen o ki, İstanbul’da psikolojik şiddet ve ekonomik şiddet en gizli biçimlerine dek şiddet olarak tanımlanıyor ve kabul edilemez bulunuyor. Ayrıca, şiddet beyanının yalan olabileceğini düşünenlerin oranı çok düşük ve kadınlar büyük oranda şiddete uğradığını beyan eden kadınların yalan söylemeyeceğini düşünüyor. Şiddetin meşru bir sebebi olamayacağı ve muhakkak cezalandırılması gerektiği üzerinde neredeyse bir uzlaşı olduğunu söylemek mümkün. Şiddetin geçerli bir boşanma sebebi olduğunu düşünenlerin oranı da oldukça yüksek. Ayrıca, İstanbul Sözleşmesi’ne dair bilgileri kısıtlı olsa da rastgele görüşülen İstanbulluların yarısından fazlası Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesini doğru bulmuyor. Bu karara en çok kadınlar karşı çıkıyor. Dolayısıyla, çok hızlıca çekilen bu fotoğraf gösteriyor ki kadına yönelik şiddetle etkin mücadeleye güçlü toplumsal hassasiyetlerin ket vurduğu söylenemez. Şiddet farklı biçimleriyle şiddet olarak kabul görüyor ve şiddetle mücadele bir kamu sorumluluğu olarak destekleniyor.”


ARŞİV