Çevrimiçi çocukları okumaya güdülemek!

Kadıköy’de pek çok okulda seminerler veren Kadıköylü eğitmen Ferhat Özen ile Okuyan Toplum Projesi’ni konuştuk.

22 Ağustos 2013 - 12:57
Kadıköy’de pek çok okulda seminerler veren Kadıköylü eğitmen Ferhat Özen ile Okuyan Toplum Projesi’ni konuştuk.
 
Kadir İNCESU
“Körler ülkesinde ayna satarcasına Okuyan Toplum Projesi uyguluyor” diyen Kadıköy eğitmen Ferhat Özen, projesini Gazete Kadıköy’e anlattı....   
 
-Okuyan Toplum Projesi nedir?
Okuyan Toplum Projesi bir aydınlanma parçacığı, belki bir çoban ateşidir. Aydınlanma fişeği ile ateş böceği arasında bir ışık belki... Yaptığımız iş, ilköğretimde  kitaptan kopmanın başladığı 7. sınıftan lise sona kadar, odaklanma süresi 5 dakikaya düşmüş dijital yerlileri ve çevrimiçi çocukları  okumaya güdülemek… Ayrıca veli ve öğretmen ayağında  veli destek eğitimiyle, öğretmenlere dönük “Okullarda Okuma Alışkanlığı Nasıl Kazandırılır?” konferansları… Bu anlamda “Okuyan Toplum Projesi” bir çerçeve proje… İçinde “Okuyan Park”, “Parklar Kitap Açsın”, “Alışveriş Listelerinde Kitaplara da Yer Var” gibi alt çalışmalar da var. 
Neden “Okuyan Toplum Projesi” diyoruz? Çünkü küresel güçler 60 yıldır ülkemizde yukarıdan aşağı Oku-MA-yan Toplum Projesi uyguluyor. Kırıntı güçlerse (*) yalnızca 6 yıldır aşağıdan yukarı, akademik ‘çılgınlık’ yaparak, rüzgâra karşı duruyor, körler ülkesinde ayna satarcasına Okuyan Toplum Projesi uyguluyor.   

-Sizin farklı olarak yaptığınız nedir?
Victor Hugo, “Ey şair, bana yağmurdan söz etme, yağdır” der.  Biz sunumlarda öğrenciye kitaptan söz etmiyoruz. Onların yüreğine okuma isteği yağdırıyoruz. “Kitap” demeden kitabı, ulaşılması ve barışılması gereken önemli bir kültür nesnesi olarak akıllarına koyuyoruz. Onları okumaya güdülüyoruz. Onlarda okuma açlığı uyandırıyor, bir anlamda okuma aşısı yapıyoruz onlara. Çünkü daha doğuştan başlayarak ona göre yetişmek gerekirdi. Model sunmadan, güdülemeden, ‘Oku’ demek hiçbir işe yaramaz. Çünkü okuma edimi emir kipini sevmez. İslam coğrafyası bunun kanıtıdır. Dininin ilk emri ‘Oku’ olmasına karşın bu coğrafya okumuyor. Oysa bir zamanlar Hıristiyan Batı’ya, sayı saymayı bile Müslüman Araplar öğretmişti.   
 
-Okuyan Toplum Projesi kapsamında pek çok okulda seminerler verdiniz. Bu seminerlerin amacına ulaştığını düşünüyor musunuz?
Biz bunu düşünmekten öte görüyoruz. Aldığımız binlerce geri bildirimde görüyoruz. 200 okulda 30 bin öğrenciye ulaştık. Kitle sunumları dışında, atölye çalışması içinde, 60-70 kişilik kitaptan, kültürden kaçan ekran bağımlısı mağduru, odaklanma süreleri 5 dakikaya kadar düşmüş zor sınıflara önce (Japonların yaptığı gibi) kültür şoku, sonra kültür terapisi uyguladık. Aldığımız geri bildirimler gerçekten şaşırtıcı: “Hayatımda bir dönüm noktası oldu”, “Hatta diyebilirim ki bizi karanlıktan kurtardınız”,  “Bu konferansta görmeyi öğrendim. Dar bir pencereden değil de geniş bir pencereden bakmayı öğrendim”, “Bundan sonra hep kitap okuyacağım”, “Kitap okumadığım için pişmanım”, “ Kitap okumuyorum ama bundan sonra eminim ki en az yılda 20 kitap okuyacağım”, “Hemen yeni bir kitap daha alıp okumam gerekiyor” vb… vb… şaşırtıcı geri bildirimler… Bir öğretmenin yazdıkları daha da şaşırtıcıydı… “Her cümleyi, her kelimeyi ürpererek izledim, dinledim. Dinlemek, konuşmaktan zordur. Ama dinleyip bu kadar keyif alabileceğimi, kendimizle yüzleşmenin bu kadar acı vereceğini düşünemezdim. Bir öğretmen olarak Okuyan Toplum Projesini tam anlamıyla destekliyorum” gibi bizi gerçekten şaşırtan, sevinsek mi üzülsek mi bilemediğimiz  tepkiler bunlar.
 
-Sizi bu çalışmaya iten sebepler nelerdir?   
Bugün eğitimimizin yaşadığı krizin temelinde, okulların okumayı sevdirememesi yatıyor.  Dünya yaşam boyu öğrenmeye geçerken bizde öğrenciler bile okumuyor. Hatta öğretmenler de… Kitabı hâlâ okulla ve okul yaşıyla sınırlı bir ders gereci saydığımız için kitabı tatille buluşturamadık örneğin. Tatil çantasında diş fırçasının yanına kitabı koyamadık.
Çünkü eğitimimizin bir damarı tıkalı...    Bu koşullarda yaptığımız, yılların soğuttuğu öğrenciyi, kitaptan, kültürden kaçan 'büyümenin fırtınasına yakalanmış ergenlerimizi' kitapla barıştırmak. Onları okumaya kışkırtmak...
 
-Gerçekten de az mı okuyoruz?
Türkiye'de okuryazar oranı yüzde 95.78’e yükseldi. (En okuryazar illerin Antalya, Tekirdağ ve İzmir çıkması siyaseten ayrıca değerlendirmeye değer.) 
Ancak UNESCO artık, alfabe okuryazarlığını bir eğitim basamağı kabul etmiyor. Yılda, ders kitabı dışında, 6 ile 20 arasında kitap okunması koşulunu getiriyor UNESCO okuryazar sayılmak için.
Çocuk Vakfı’nın, Eğitim-Sen’in yaptırdığı, Bilkent Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü yüksek lisans öğrencilerinin yaptığı “Türkiye’de Kitap” başlıklı benzer birçok araştırma okuma karnemizi ortaya koyuyor. Türkiye’de dünyayla karşılaştırmalı kitap okuma oranları, (Basılan kitap, satılan kitap değil) her yaş grubunda olması gerekenin çok altındadır.

-
Kitabınızdan söz eder misiniz?
Kolayca ayrımsayacağınız gibi, “Kitaplarımız Kanatlarımız”, kitabın manifestosu olma savında. Öte yandan, bin yıllık kültür tarihimizdeki yükselişlerin ve düşüşlerin 
elektrosunu kırık çizgilerle verirken, 13. yy. İslam Aydınlanması’nı, 1923 Cumhuriyet Aydınlanması’nı; İbni Rüşd’ü, Fatih’i, Atatürk’ü, Fikret’i, Akif’i.... sahipleniyor, günümüzün ‘teknolojik yeni Ortaçağı’nı ise dışta bırakan çok düz bir çizgi çekiyor. Okuma kültürünü eksen alan bir çizgi... (68 kuşağının okuyan bir kuşak olduğunu göz ardı ettiği için belki bu eleştirilebilir.) Neden böyle bir çizgi çekiyor? Büyük resimde kültürel fay hatlarımızdaki kırılmaları göstermek, ezber bozmak ve belki-sunumlarımızda olduğu gibi-bir kültür şoku yaşatarak ‘okumayan’ okuryazarları (!)  okumaya kışkırtmak, (provoke etmek) kitabın en birinci savı...  Bütün yükselişlerin (İbni Rüşd- Fatih- Atatürk) bilimi, Aydınlanmayı, kalemi, mürekkebi merdiven yaptığı, bütün düşüşlerinse, bunları dışlayan  cehaletin boşluğunda gerçekleştiği savı işleniyor kitapta.
Adolf Hitler, bu nedenle: “Okumayan, düşünemeyen bir halka sahip olmak iktidar sahipleri için ne güzel şanstır” der.
Martin Esslin, “Televizyonlarla kör, walkmenlerle sağır edildik” diyor. Biz Cumhuriyet’in bütün kazanımlarını hazır bulduğumuz için, sanıyoruz ki demokrasiye de öyle geçeceğiz. Ekranlarımızın başında, TV reklamındaki gibi… Yatçaz kalkçaz, yatçaz kalkçaz…   Hoop demokrasiye gelmişiz. Yok böyle bir şey… Okumayan toplumlarda  demokrasinin cahiller zorbalığına dönüşeceğini  unutmamalıyız..
 
(*) Kırıntı Kültür Sanat Dergisi, Okuyan Toplum Projesine destek veren gönüllülerin en önemlisi. Ayrıca profesyonel anlamda da Okuyan Toplum Projesi’nin  bağlantılarını ve halkla ilişkilerini sağlıyor.
 

ARŞİV