Gülriz Sururi, Haldun Taner’i anlattı

Geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılan Türk tiyatrosunun en önemli isimlerinden Gülriz Sururi, Kadıköy Belediyesi Haldun Taner Müze Evi’nde düzenlenen söyleşide yakın arkadaşı Haldun Taner’i anlatmıştı. Söyleyişiyi tekrar yayınlıyoruz.

08 Kasım 2018 - 16:52

Geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılan Türk tiyatrosunun en önemli isimlerinden Gülriz Sururi, Kadıköy Belediyesi Haldun Taner Müze Evi’nde düzenlenen söyleşide yakın arkadaşı Haldun Taner’i anlatmıştı. Gülriz Sururi'nin katıldığı söyleşiyi tekrar yayınlıyoruz. 

Kadıköy Belediyesi, ismi Kadıköy’le özdeşleşmiş Haldun Taner’in kişisel eşyalarının ve sanat yaşamını yansıtan objelerin yer aldığı Haldun Taner Müze Evi’ni, Haldun Taner’in 103’üncü doğum gününde açmıştı. Müze Evi’nin ilk etkinliği Taner’in arkadaşı Gülriz Sururi tarafından gerçekleştirilen söyleşi oldu. 89 yaşındaki usta sanatçı Haldun Taner’in yazdığı, ilk olarak 1964’te sahnelenen Keşanlı Ali Destanı’nda ‘Zilha’ rolü ile hafızalara kazınmıştı. Keşanlı Ali Destanı aylarca kapalı gişe oynamış, ilerleyen yıllarda beyaz perde ve dizi olarak da uyarlanmıştı. 3 Kasım Cumartesi günü gerçekleşen etkinlikte konuşan Sururi, Haldun Taner’i çok özlediğini belirtirken, onunla aynı çağda yaşamanın bile çok güzel olduğunu dile getirdi.

“ÇELEBİYDİNİZ, HALK ADAMIYDINIZ”

Haldun Taner ile ilgili bahsedebileceği çok şey olduğunu fakat nereden başlayacağını bilemediğini söyleyen Sururi, Taner hayatını kaybettikten sonra ona yazdığı mektuptan bazı bölümlerden bahsetti: “Haldun Bey, siz gideli garip şeyler oldu bana. Sizli, sizsiz Beyoğlu, Haldun Beyli-Haldun Beysiz Kadıköy var artık benim için. Sizsiz İstanbul’un tiyatro âlemi ne kadar farklı, ne kadar eksik. Her gün görür müydüm sizi? Hayır. Ama var olduğunuzu bilirdim ya... Telefonu açınca ‘Nasılsınız Gülriz?’ diyen sesinizi istediğim an duyabilirdim ya… Sizinle çok değişik durumlarda birlikte olduk. Birlikte çok çalıştık; yolculuklar yaptık; iyi, kötü olaylar paylaştık. Siz hiçbir durumda istifinizi bozmadınız. Çelebiydiniz, halk adamıydınız. Batılı diye örnek gösterdiğimiz insanların başında gelirdiniz. Medeniyetçiydiniz. Bir dönem Kültür Bakanlığı’nı reddettiniz. Daha önce Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği’ni reddettiğiniz gibi. Çünkü ülkemizde birileri tarafından atanmak, başka birileri tarafından işine son verilmesi demektir genellikle. Bunu iyi bilirdiniz... Sizi çok özlüyorum Haldun Bey. Çünkü siz benzersizsiniz. Bugün size benim için yazmış olduğunuz bir cümleyle seslenmek istiyorum: ‘Sizinle aynı çağı yaşamak ne güzelmiş.’”

“BELLEĞİMDEKİ HALDUN TANER…”

Etkinlikte ilk olarak belleğindeki Haldun Taner’i anlatan Sururi, “İnce, uzun boylu, sarışın. Etkileyici bir kişilik. Bir fotoğraf. Dikkatli bakışlar. Çok mu içten, müstehzi mi, belli olmayan bir gülüş. Muntazam bir yüz iskeleti. Belleğimdeki Haldun Taner… Şık, ne giyse taşıyan… Daha ilk anda ‘ne zarif adam’ dedirten birisi. Haldun Bey’in fuları, ille de lacivert beresi vazgeçemediği aksesuarıydı, ama en vazgeçilmez aksesuarı kallavi evrak çantasıydı. Aslında onun avadanlığıydı bu çanta. Tanrım, o çanta nerelere açılmazdı ki! İçi, yazmakta olduğu oyun, fıkra, öykü sayfalarıyla, kalemlerle doluydu.” dedi.

Gülriz Sururi, Haldun Taner’in değişik mekânlarda yazmaktan hoşlandığını, bu farklı ortamların adeta ona ilham verdiğini belirterek şöyle devam ediyor: “Çantasını yere koyar, kâğıtlarını masaya yayar, arada etrafını izleyerek, yazar, yazardı. Onu yazarken ilk kez 60 yılında Kadıköy Süreyya Sineması’nda fuayedeki bir masada görmüştüm. Sonra Markiz’de, Le Bon’da, Moda Plajı’nın üstündeki kır kahvesinde, Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nun karşısındaki Pelit Pastanesi’nde hep yazarken gördüm. En son Divan Oteli’nin pastanesinde yazıyordu yazılarını. Haldun Bey buralarda yazdı genellikle oyunlarını, bazen de tiyatro kulislerinde fuayelerinde, yazdığı her şeyi değişik kişilere okuyup nabız yoklardı; bu bir profesör, bir öğrenci, bir çaycı da olabilirdi ve Haldun Bey onlardan aldığı tepkiye göre hemen notlar alır, bazen bir oyunun sahnesini bile değiştirdiği olurdu ya da yazdığı fıkraya başka boyutlar katardı. Yani hemen her yapıtı için ufak çapta bir kamuoyu araştırması yapmış olurdu böylece.” dedi.

“ONUN ÖĞRENCİSİ OLMAK ŞANSTI”

Haldun Taner ile birlikte Keşanlı Ali Destanı’nda oynayan Sururi, Haldun Taner’in çok iyi bir öğretmen olduğunu söyleyerek, “Haldun Bey, oyunun oynandığı ilk geceden başlayarak her gece arka sırada oturur, tepkileri izler, kulisten bir delik bulup izleyicinin yüzünü seyreder, yüzüncü kez izlese bile aynı sahnelere katıla katıla gülerdi. Sonra oyunculara, yönetmene küçük notlar yazıp kâğıtlar verir, ufak tefek değişiklikler isterdi kimseyi kırmadan. Haldun Bey ders verirken ağzının içine baktırırdı. Ben bir iki dersini izleme olanağı buldum. Engin kültürünü öyle bir espri içinde aktarıyordu ki, salondaki her öğrenciyi tek tek adam yerine koyarak. Onun öğrencisi olanlar şanslıydı; onun oyunlarında oynayan oyuncular da… Çünkü Haldun Bey bir insan bilimciydi, yoksa oyunlarındaki tipler öylesine etkili canlı olabilir miydi?” dedi.

ETKİNLİKLER DEVAM EDECEK

Etkinliğe Haldun Taner’in eşi Demet Taner de katıldı. Taner, çok istediği bir proje olan “Haldun Taner Müze Evi”nde olduğu için çok mutlu olduğunu dile getirirken, “Yerimiz dar ama gönüllerimiz dar değil. Bundan böyle kültür ve sanat insanlarımız belli aralıklarla burada etkinlik gerçekleştirecek. İlk toplantımızı çok önemli bir Cumhuriyet aydını olan Gülriz Sururi ile yaptığımız için çok mutluyum” dedi.


ARŞİV