Öğretmenler salgında nasıl bir sınav verdi?

Öğretmen Ağı Genel Koordinatörü Buket Sönmez ile öğretmenler için uzaktan eğitimin artılarını ve eksilerini, öğretmenlerin ihtiyaçlarını ve salgında izlenecek eğitim yöntemlerini konuştuk

27 Ağustos 2020 - 09:39

Türkiye’de 11 Mart’ta ilk korona virüsü vakasının bildirilmesinin ardından 16 Mart 2020’de eğitime ara verilmiş, daha sonra eğitimin bütün düzeylerde uzaktan eğitim olarak tamamlanması kararı alınmıştı. Milli Eğitim Bakanlığı istatistiklerine göre 2018-2019 eğitim döneminde 66 bin 849 okul, 18 milyon 108 bin 860 öğrenci, 1 milyon 77 bin 307 öğretmen bulunuyor. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un açıklamasına göre okullar 21 Eylül Pazartesi günü açılacak ve öğrenciler yüz yüze eğitime başlayacak. Salgının yarattığı etkiden ve sonuçlardan öğrenci ve velilerin yanı sıra öğretmenler de etkileniyor. Öğrencileriyle online çalışma yapmak zorunda kalan öğretmenler uzaktan eğitim sürecine alışabildiler mi? Online eğitim devam ederse öğretmenler bu süreçten nasıl etkilenecek? Öğretmenler bu süreçte nelere ihtiyaç duyuyor? Bu soruların cevabını Öğretmen Ağı Genel Koordinatörü Buket Sönmez, Gazete Kadıköy için yanıtladı.

“KAPSAYICI DEĞİLDİ”

Salgın döneminde öğretmenler süreçten nasıl etkilendi?

Uzaktan eğitimin ilk ayları öğretmenler için kolay geçmese de, başlarda yaşanan kargaşa ve belirsizlik, zamanla yerini sürece uyum sağlamaya, dijital eğitim içeriklerini ve etkinliklerini tasarlamaya bıraktı. Öğretmenlerin eğitim sistemindeki etkisi ise değişmedi; bir öğretmenin değiştirme gücünün ne kadar yüksek olduğuna uzaktan eğitim sürecinde yakından tanık olduk.

Online eğitim modeli öğretmenler için uygun muydu? Öğretmenler zorluk yaşadı mı?

Uzaktan eğitim sürecinde öğretmenlerin en zorlandığı alanlardan bir tanesi, uzaktan eğitimin kapsayıcı olmamasıydı. Sıklıkla, internete erişimi olmayan veya erişimi kısıtlı olan öğrencilere ulaşmakta sorun yaşandı. Dolayısıyla veliler, öğrencilere ulaşmanın yegane yolu haline geldi.

Dijital ortamdaki eğitim araçlarına ve programlara hakimiyet, karşılaşılan bir başka temel zorluk alanıydı. Kendilerini zorunlu bir dijital adaptasyon sürecinde bulan öğretmenler, kısa bir sürede bir yandan dijital okuryazarlık becerilerini geliştirirken, bir yandan da zamanla yarıştı. Öğretmenler yalnızca kendilerini değil, öğrenci ve velileri de adapte etme görevini üstlendi. Pek çoğu, pandemi koşullarından etkilenen öğrencilerdeki motivasyon kaybını gidermeye çalışmanın ve ‘pandemi stresi yokmuş gibi davranmaya’ mecbur kalmanın dijitale uyum sürecinin zorlu bir parçası olduğunu düşünüyor.

“YÜZ YÜZE EĞİTİMİN YERİNİ ALAMAZ”

Evde çalışmak aslında birçok kişinin şikayeti haline geldi. Öğretmenler için de öyle mi?

Evden çalışmanın mesai saatlerinde yarattığı artış, öğretmenlerinin sıkça dillendirdiği bir başka güçlük. Özellikle özel okul öğretmenleri, sabahtan gece yatana dek, kesintisiz çalıştıklarını ve stres altında olduklarını ifade ediyorlar. Bununla birlikte, öğretmenler yalnızca mesleki değil, aynı zamanda kişisel sorumluluklarını yeniden planlamak zorunda kaldı. Örneğin bir öğretmen kendisini ‘öğretmenlik ve annelik arasında sıkışmış’ hissettiğini söyledi.

Sizce yüz yüze eğitim başlamalı mı? Öğrenciler online eğitim modeli ile başarılı olabiliyorlar mı?

Yüz yüze eğitimin başlayıp başlamayacağı, salgının seyriyle ilişkili. Bu konuda kesin bir fikir belirtmek mümkün değil. Önemli olan riskleri ve kaygıları ortadan kaldıracak ortamın sağlanması. Tamamen dijitalden yürüyen eğitimin yüz yüze eğitimin yerini almasını bekleyemeyiz ancak salgın bize eğitim sisteminde dijital dönüşümün önceliklendirilmesi gerektiğini gösterdi. Eğitimin geleceğinde hibrit modeller geliştirmek, okul mekanlarını yeniden düşünmek önemli olacak.

“ÖĞRETMENLER DAYANIŞMA İÇİNDE”

 Eğitim modellerini, salgın gibi olağanüstü durumları göz önünde bulundurarak revize etmeye ihtiyaç var mı?

Öğretmenler uzaktan eğitimi değerlendirirken, sık sık örgün eğitimle karşılaştırma yapıyor. Özellikle okul öncesi ve ilkokul kademelerinde görev yapan öğretmenler, çocuklarla kurmaları gereken duygusal bağı çevrimiçi ortamlarda devam ettiremediklerini ifade ediyor. Uzaktan eğitimle örgün eğitim arasındaki kıyasın bir başka sebebi de, sürecin planlanmasında karşılaşılan zorluklar. Özellikle, senkron ve asenkron çalışmaların yürütülmesinde yaşanan aksaklıklar dolayısıyla öğretmenler, bir yandan oturumların tümünü aynı anda anlamaya çalışırken, bir yandan da çocukların bunları anlamasını ve hızlıca uygulamaya geçmesini sağlamakla uğraşmış.Uzaktan eğitim sürecinde öğretmenlerin karşılaştıkları zorlukları belirlemek, eğitimin hem bugünü hem de geleceği açısından kritik öneme sahip. Ne var ki, bu olağanüstü dönem koşullarında hızlıca geçtiğimiz uzaktan eğitimi, olağan beklentilerimizle değerlendirmemiz doğru olmayabilir. Öğretmen Ağı’nın düzenlediği ankete katılan bir öğretmen şöyle bir yorum yapmış: “Yüz yüze eğitimde olduğu kadar verimli olmasa da içinde olduğumuz şartları düşününce alternatif bir eğitim modeli olması açısından işlevseldi.” Bir başka katılımcıysa, örgün eğitimdeki yorucu bürokratik süreçlerden uzak kalması ve ‘vakit kaybı’nın azalması bakımından, uzaktan eğitimi faydalı bulmuş.

Öğretmenlerin bu süreçte acil ihtiyaçları neler?

Öğretmenler, okulların açılması konusunda yüksek motivasyona sahip. Öğrencilerini ve çalışma arkadaşlarını özleyen öğretmenler, normalleşmeye ve mesleklerini yapmaya ihtiyaç duyuyor.  Okula dönüşe ilişkin planlamaların eksikliği ve bundan kaynaklanan belirsizlik durumu ise önemli bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Bu belirsizliğin giderilmesi için öğretmenler meslektaşlarıyla dayanışma içinde, şimdiden çalışmaya başladı. Örneğin, Öğretmen Ağı Değişim Elçisi öğretmenlerin çağrısı ile, farklı şehirlerden yeni dönemde 1. sınıf okutacak öğretmenler bir araya geldi. Uzaktan eğitimin en sıkıntılı alanlarından biri olan “okuma-yazma” öğretimi konusunda, deneyimlerini paylaşıyor, yeni dönem için stratejiler geliştiriyorlar. Daha önce deneyimlenmemiş ve belirsizlikler barındıran bu dönemde sürecin öğretmenlerle beraber yürütülmesi önemli.


ARŞİV