Halk sağlığına büyük tehdit: Pestisit

Dr. Fatih Özden ile pestisitlerin yarattığı zararları ve bu zehirlerin kullanılmaması için gerekenleri konuştuk

02 Ocak 2025 - 14:20

Türkiye’de gıda enflasyonu milyonlarca insanın sağlıklı gıdaya ulaşmasına engel olurken, özellikle sebze ve meyvelerde kullanılan pestisit de halk sağlığını önemli ölçüde tehdit ediyor. 
Pestisit, tarımda ekinlere ve bitkilere zarar verme potansiyeli bulunan haşereleri, istenmeyen yabani otları, böcekleri yok etmek ve kontrol altında tutmak için kullanılan kimyasal bir zehir olarak tanımlanıyor. Dünyada pestisit kullanımı her geçen gün artarken, Türkiye de son yıllarda konunun odağında yer alıyor. 

“TÜRKİYE İLK SIRADA”
Türkiye’nin pestisit bildiriminde ilk sırada olduğunu söyleyen CHP Ankara Milletvekili Deniz Demir, konuyla ilgili TBMM Başkanlığı’na araştırma önergesi verdi. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın 2025 yılı bütçe görüşmelerinde pestisit kalıntılarına dair yaptığı konuşmayı eleştiren Demir şunları kaydetti: “Türkiye’den Slovakya’ya ihraç edilen mandalinalar, Avrupa Birliği standartlarının üzerinde pestisit tespit edildiği gerekçesiyle ülkeye kabul edilmedi. Bakan Yumaklı ise yaptığı konuşmada ihraç edilen ürünlere dair Avrupa Birliği’nden alınan bildirim sayısını yüzde 54 olması ile övündü. Bu ifadeler inanılır gibi değil. Vatandaşa zehir yediriyorlar. Bakanlık ise ne doğru düzgün denetim yapıyor ne de sorumluluk alıyor. Bildirimlere konu olan gıda ürünlerinin yarısından fazlası sınırda reddedilerek Türkiye’ye iade edildi. Bu sizce övünülecek bir tablo mu? Geri gönderilen tarım ürünlerinin akıbeti ise belirsiz. Avrupa’nın kabul etmediği ürünler vatandaşlarımıza satılmaya çalışılıyor.”

Pestisit kalıntılarının çeşitli sağlık sorunlarına yol açtığını belirten Demir, şunları söyledi: “Özellikle çocuklar, yaşlılar ve hamileler pestisit kalıntılarından etkilenen daha hassas gruplar. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın her yıl yayımladığı faaliyet raporu; ihracatta bitki sağlığı denetim sayılarını, alınan numuneleri, numune sonuçlarının kaçının uygunsuz çıktığına dair verileri içermektedir. 2021’de 373 bin 204 denetim yapılmış; alınan 14 bin 744 numunenin 772’si olumsuz sonuçlanmış. Bu, neredeyse her 6 numuneden 1’inin sorunlu olduğu anlamına gelmektedir.”

“ZEHİRİN DOZU ARTIRILIYOR”
Peki zararlı olduğu bilimsel olarak kanıtlanan pestisit neden kullanılıyor? Pestisit kullanımının önüne geçmek için neler yapılmalı? Dr. Fatih Özden, pestisit kullanımının çiftçiler için önemli maliyet unsuru olmasının yanı sıra, insan sağlığı ve ekoloji üzerinde de ciddi olumsuz etkiler yarattığını söyledi. Özden “Pestisit kullanımı nedeniyle zaman içinde direnç kazanan zararlılarla mücadele için, zehir dozajlarının sürekli olarak artırılması gerekir. Ancak, belli bir noktada zararlılar tamamen direnç kazandığında, piyasaya yeni sürülen ve daha etkili olan zehirlerin kullanımına sıra gelir. Böylece çiftçiler, masraflarını sürekli artıran bir kısır döngünün içine hapsolurlar.” dedi. 

Özden’e göre sofralarımıza ulaşan ürünlerin pestisitlere bağlı gerçek maliyeti, yalnızca bu görünür maliyetlerle sınırlı değil. Bu ürünler, gıda güvenliği açısından yüksek riskler taşıyor ve birçok hastalığın zeminini hazırlıyor. Bu hastalıkların başında farklı kanser türlerinin yer aldığını kaydeden Özden, şu bilgileri paylaştı: “Pestisitlerin doğurganlık üzerine olumsuz etkileri, büyüme geriliği, nörolojik bozukluklar, davranışsal gelişim sorunları ve bağışıklık sisteminin baskılanması gibi birçok olumsuz etkilerinin bulunduğu ifade ediliyor. Bu olumsuz etkiler sadece tüketicilerle sınırlı değil. Tarım zehirlerinin uygulanması aşamasında, çiftçiler ve tarım işçileri de sağlıklarını kaybediyor, hatta her yıl dünyada milyonlarca çiftçi zehirleniyor.”

Bu hastalıklarla mücadele etmek için yapılan sağlık harcamalarının da ciddi boyutlara ulaştığını paylaşan Özden, şöyle devam etti: “Örneğin, Avrupa Sağlık ve Çevre Birliği tarafından yayınlanan ‘Avrupa Birliği’nde Sağlık Maliyetleri’ başlıklı raporda pestisitlerin de içinde bulunduğu endokrin sistem bozucu kimyasallar nedeniyle, diyabetin 300 milyar Euro, otizmin 226 milyar Euro, aşırı kilo ve obezitenin 81 milyar Euro, meme kanserinin 16 milyar Euro, prostat kanserinin 9 milyar Euro ve kısırlığın 2.4-3.1 milyar Euro’luk yıllık sağlık harcamasına neden olduğu vurgulanıyor.”

MİLYARLARCA DOLARLIK BİR PAZAR
Pestisitlerin sağlık sorunları yanında, biyoçeşitlilik kaybında da önemli rol oynadığını söyleyen Özden, hayvan ve bitki türlerindeki hızlı azalmaların başlıca sebeplerinden birinin pestisitler olduğunu ifade etti.  Biyoçeşitlilik kaybının yarattığı ve yaratacağı maliyetlerin parayla ölçülemeyeceğine işaret eden Özden, “Pestisit piyasasında yıllar içinde yaşanan birleşme ve satın almalar sonucu, milyarlarca dolarlık bir pazarın uluslararası tekellerin hakimiyetinde şekillendiğini görüyoruz. Bu dev ulusötesi şirketlerden ilk altısı, piyasanın yaklaşık yüzde 80’nini kontrol ediyor. Söz konusu mali güç, bu tekellerin lobi faaliyetlerinde de etkili oluyor. Bu büyük tekellerden birisinin aynı zamanda beşerî ilaç üretimi yapıyor olması ise konunun diğer trajik yönünü oluşturuyor.”

“ÖNLEMLER YETERSİZ”
Pestisit kullanımından kaynaklanan sorunların çözümü için çok boyutlu bir yaklaşım gerektiğini söyleyen Özden, şunları kaydetti: “Denetim, kontrol ve cezalandırma, çözümün yalnızca bir parçası ve elbette gerekli. Bu noktada ciddi sorunlar yaşandığı açık. Bakanlık tarafından kontrol amaçlı bazı uygulamalar mevcut; ancak bu önlemler oldukça yetersiz ve çoğunlukla ihracata yönelik ürünlere odaklanıyor. Kontrollerin büyük bir bölümü ihracata giden ürünlere yapılmasına rağmen, ortaya çıkan birçok sorun ve ürünlerin iade edilmesi, ülke içindeki durumla ilgili endişelerimizi daha da artırıyor. Dolayısıyla, etkili denetim ve kontrol süreçleri bu sorunların çözülmesinde kritik bir oynuyor. Ancak, bu süreçler üretim kaynaklı olumsuzlukların nedenlerinden çok sonuçlarına yönelik bir çabayı yansıtıyor.” 

“AGROEKOLOJİ YAYGINLAŞTIRILMALI”
“Tarımsal üretim sistemlerinde köklü değişiklikler yapmamız, ekoloji, ekonomi ve insan dostu agroekolojiyi yaygınlaştırmamız gerekiyor” diyen Özden, “Ancak bu yolla, pestisit ve diğer kimyasalların yarattığı sorunların kök nedenlerini ortadan kaldıracak çözümler bulmamız mümkün olabilir. Agroekolojik uygulamalar, tıpkı koruyucu sağlık hizmetleri gibi, bitkilere gerekli ekosistem hizmetlerini sunarak, hastalık ve zararlılarla karşılaşmadan önce dirençli bir ortam sağlamaktadır. Buna rağmen, bazı hastalık ve zararlılarla karşılaşıldığında ise agroekoloji pestisitler yerine biyolojik, biyo-teknik ve organik tabanlı bir takım ilaç ve yöntemlerle mücadele imkânı tanımaktadır. Agroekolojinin yaygınlaşmasında en önemli faktörlerden biri güçlü örgütlülüktür. Ülkemizdeki güçlü kooperatif yapıların agroekolojiyi benimsemesi, bu bağlamda büyük önem taşıyor. Ayrıca, merkezi ve yerel yönetimlerin tarıma vermiş oldukları destekleri agroekolojiyi teşvik etmek amacıyla kullanmaları, bu üretim sistemine geçişte son derecek etkili olacaktır. ” dedi. 

Türkiye'de tarıma verilen desteklerin Tarım Kanunu’nda yer alan milli gelirin en az yüzde 1’i olması şartının hep altında kaldığını belirten Özden, verilen sınırlı destekler içerisinde ekolojik tarıma ayrılan kaynakların neredeyse yok düzeyinde olduğunu söyledi. Organik tarıma verilen desteklere bakıldığında ise çok düşük rakamların çıktığını ifade eden Özden şu bilgileri paylaştı: “Dekara ürün gruplarına göre değişmekle birlikte; 180 lira, 90 lira, 72 lira gibi rakamların destek olarak sunulduğunu görüyoruz. 2024 yılında açıklanan desteklerde, agroekolojik yaklaşımlara yönelik desteklerin neredeyse yok denecek kadar az olması dikkat çekici. Aynı şekilde, biyolojik ve biyoteknik mücadele desteği için belirlenen destek katsayı oranları da bu girdilerin maliyetlerinin çok altında kalıyor. Daha da çarpıcı olan, 2024 yılı için örtü altı üretimde dekara 2 bin 550 TL olarak belirlenen biyolojik ve biyoteknik mücadele desteğinin, yeni kararla 2025 yılı için 933,3 TL’ye; açık üretim için ise 870 TL’den 318,42 TL’ye düşürülmesidir. Bu yaklaşım tarımsal desteklerin doğa dostu üretimi teşvik etme amacından ne denli uzak olduğunu da gösteriyor.”


ARŞİV