Hayat sokakta / Biz kapattık dükkânı, sokaklar kime emanet?

Yazarımız Meltem Yılmazkaya İspanya izlenimlerini yazdı

20 Mart 2020 - 11:01

Hayatın sürprizlerle dolu olduğunu bir kez daha anladığım zamanlar... Bu sefer sokaktan değil, Barcelona’dan sadece bir odası ışık alan bir evden yazıyorum. Geleli yedi gün oluyor, geldiğim günün ertesi  burada Olağanüstü Hal ilan edildi ve en erken 17 Nisan’a kadar da uçuş yok. Günlerdir hem buranın hem de Türkiye’nin gündemini yakından takip ediyorum. Bir yandan üzüntüm büyük, çünkü şaşkınız ve bir o kadar da hazırlıksızız, bir yandan da olan biteni “Kaderde varsa…”ya bağlayanlara öfkeliyim. Evdeyim çoğu insan gibi, çamaşır suyu, sirke ve limon vazgeçilmezim.

Sosyal medyada, evde kalmakla ilgili ne çok video var farkettiniz mi?  Ne kadar büyük depresyon sebebiymiş evde kalmak meğer. Çoğunu asla samimi bulmuyorum ve içimden her seferinde şu geçiyor, şükredin ki başınızı sokacak bir eviniz var. Korona ile ilgili süreç bu kadar hızlı ilerlememişken, çok değil on gün kadar önce birçok mültecinin sınır kapılarında neler yaşadığını ne çabuk unuttuk değil mi? Bu konuya farklı açılardan bakanlar var, bu da başka bir konu ama orada çocuk var, yaşlı var , açlık var,insanlık var…Sadece onlar mı , ya sokakta yaşamak zorunda kalanlar?

Tatili en bol ülkelerden biriyiz, o günleri iple çeken biz değil miydik? Bilmem kaç yıldızlı otele gitmeyin de evinizi bayram yeri edin, çok mu zor? Belki ailece kaç zamandır bir arada oturmuyorsunuz, akşam eve yorgun argın geldiğinizde, sıradan hal hatır sormalar, belki bir akşam yemeği, futbol yorumları, bulaşık , hop yatağa. Olan, olmayan her şeyin hayrını düşünüyorum bu ara ve her şeyi hayra yoruyorum yoksa ne olur, ülkemden de uzağım, burada tek başımayım, stresten yer içer, yasak kalkınca yüz kilo dönerim belki. Vallahi ciddiyim. Kendime söz verdim yapmıyorum, çok sevdiğim diyet kurabiyeleri bile yapmıyorum. Kendime ayıramadığım zamanlar için, oturup bir liste yaptım, en başta spor yapıyorum. Yani her şeyi fırsata çevirmek elimizde dostlar. Uzun zamandır göz göze bakmadığınız sevgilinizin ya da eşinizin saçına ne kadar ak düşmüş, gülünce gözleri ne kadar kırışıyor ve bu ona ne kadar yakışıyor bir bakın ne olur. Anne babanıza değişen hayatla yetişemediklerive kendilerini eksik hissettikleri şeyleri öğretin, bu da pek güzel olur. Anne – babalar, çocuğunuzla film izleyin, sessiz sinema oynayın, belki isim-şehir, belki eşek oynayın bu daha da güzel olur. Biz bunlarla büyüdük ve daha mutluyduk, PlayStation oynamadık biz, uygulamalardan oyun satın alıp saatlerce o boynu eğip, boyun düzleşmesi de olmadık. Her şeyden öğreneceğimiz bir şey var amabiz daha durumun ciddiyetine varamadık. 

Röportaj yapıyorlar bir amcayla, “Allah’a emanet” diyor, amcam emanet de, Allah da sana bir beden vermiş, akıl vermiş, şükür elin ayağın da tutuyor, bu kadar mı zor bazı kurallara uymak. Hac’dan dönen vatandaşlarımızın görüntülerini izleyenleriniz olmuştur, yapmayın gözünüzü seveyim. Şu günleri burada yaşamasam belki gerçekten farkına varmazdım bu kadar, ama durum ciddi. Önce Çin, sonra en fazla İtalya’yı vurdu, İspanya da şu an ön sıralarda maalesef. Dışarı çıktığımda maskesiz, eldivensiz insan görmüyorum ve öyle ki marketlerden sebze seçerken bile eldivensiz dokunmanız yasak. Şartlar böyleyken bir ülkeyi bu şekilde vurduysabu virüs, kendi ülkem için korkuyorum. Lütfen dikkat edin, biz başımıza gelmedikçe çok anlamıyoruz maalesef. Sayı sürekli artıyor  ve yeterli önlemi siz kendiniz ve sevdikleriniz için almazsanız, gerisini sağlık sektöründen beklemek de biraz haksızlık oluyor, çünkü şu an ne olduğunu bilmediğimiz bir şeyle, savaşmaya çalışıyoruz. Marketlerde de kolonya bırakmıyoruz. 

“Komşusu açken, tok yatan bizden değildir.”den, komşuya bir şey kalmayacak şekilde marketleri yağmalamaya geçmek de ayrı konu, biz ne ara buralara geldik dostlar. Korkumuz, tedirginliğimiz çok anlaşılır ancak her şeyin sonu gelmiş gibi, depolamak da bir tuhaf. Çocuğu olan var, hastası olan var, senin o 20 paket aldığın makarnanın 2 paketine muhtaç olan var. Gücünüz yettiği kadar değil, vicdanınız doyduğu kadar alın ne olur. Burada da durum farklı değildi düne kadar, ne temizlik malzemesi, ne selpak, ne mama, ne bakliyat kalmıştı raflarda, bugün baktılar olacak gibi değil, markete sırayla alındı herkes ve alabileceğiniz sayı kısıtlandı. İlla başımızda birinin mi durması gerekiyor yani, bir de biz kul hakkından korkan milletiz, ne olur yapmayın. Evinizin beşinci katına kadar su taşıyan çocuğun riskini düşünün, marketteki kasiyerleri, sağlık görevlilerini, hepsinin riskini düşünün, daha anlayışlı daha sakin bir dönem olmalı ki bu dönem kolayca atlatabilelim. 

Ben bir süre buradayım, sadece çok acil bir durum olmasın diye dua ediyorum hepimiz için. Çünkü ne uçak var ne de bu ülkeden kabul. Bu da başka bir sabır dönemi işte. İnsan neyi eksikse onunla terbiye ediliyor, ne olursa olsun uçakla üç saat, hemen dönerim diyordum, bu sefer dönüş de yok. Evdeyim. Çamaşır suyu, sirke, limon, böyle bir dönemdeyim. Sıkıldığımda kendimi Bahariye’ye atamadığım için, bahçemdeki erik ağacının beyaz çiçeklerinin nasıl açtığını izleyemeyeceğim için, sokağımdaki kedilere ciğer kaynatıp içine ekmek doğrayamadığım için biraz mutsuzum. Bir süre hepsini size emanet ediyorum. Dünyaya öyle kötü baktık ki dostlar, ona öyle kıydık ki, deprem beklenen şehre koca koca binalar diktik, 120 yıllık çınarı kestik, parfümlere daldık yârin ter kokusunu unuttuk, insanlığımıza öyle kötü baktık ki, bir şeyler öcünü alacaktı. Şimdi korkmadan, iyiyi güzeli düşünerek, içten içe dualarımızda özür dileyerek belki kendimizi affettiririz doğa anaya… Ben sağ, siz selamet, sokaktaki kedi, köpek, kuş size emanet! Kavuşacağımız günlere hasretle…


ARŞİV