Hayatın özünü akıtan Kadıköy çeşmeleri...

Kadıköy Belediyesi'nce yayınlanan ‘Kaynaktan Mahalleye Ab-ı Hayat’ üstbaşlığını taşıyan ‘Kadıköy Çeşmeleri’ kitabı, ilçedeki çeşmelere dair detaylı bilgiler içeriyor. Kitapta, hayat kaynağımız suyun İstanbul'daki tarihsel serüveninden, su taşıyan sakalara, su tatma yarışmalarından Kadıköylü’nün paralı su ile tanışmasına dek pek çok tarihsel durum anlatılıyor.

12 Ekim 2012 - 08:47

Derleyen: Gökçe UYGUN
 
Kadıköy Belediyesi tarafından yayınlanan “Kaynaktan Mahalleye Ab-ı Hayat” üstbaşlığını taşıyan “Kadıköy Çeşmeleri” kitabı, çeşmeler ve su kültürümüz üzerine bir kaynak olma özelliğini taşıyor. Kitabın,“Daha hiçbir şey yokken su vardı...” temasıyla başlayan “Kaynaktan Çeşmeye Su Kültürümüz” başlıklı ilk bölümde, bu topraklardaki suyun tarihi, su ile ilgili sözler, şiirlerle anlatılıyor. Çeşme kelimesinin kökenine dair detaylı bilgilerin verildiği bu bölümde, Osmanlı döneminde İstanbul’un sayfiye hayatında çayır ve kırların büyük bir önemi olduğu bilgisi veriliyor. Kitaba göre, bundan 100 yıl önce ise İstanbullular ve Kadıköylüler hafta sonu kırlara ve çayırlara gidiyordu. Kadıköy’deki Haydarpaşa, Uzunçayır, Yoğurtçu ve Kuşdili çayırları, halk arasında en popüler olanlardı. Çayırlardaki su ihtiyacı da çeşmeler aracılığıyla giderilirdi. Kervan yollarının üzerinde kervanların mola verdikleri menzillerde yer alan çeşmelere Kadıköy’de sıkça rastlıyoruz. Bunun nedeni İstanbul’dan Bağdat yönüne giden ana yolun Kadıköy üzerinden geçmesi. Haydarpaşa’daki Ayrılık Çeşmesi, İstanbul’dan yola çıkan kervanların ve Hac yolcularının ilk gece mola verdikleri ve yakınlarından ayrıldıkları menzil çeşmesiydi. Yine bu yol üstünde Selamiçeşme’deki Selami Çeşme, Bostancı’daki Çatal Çeşme ve II. Mahmut Çeşmesi de Kadıköy’ün menzil çeşmelerindendir. Moda’daki Hasan Rıza Paşa Çeşmesi ise köşe çeşmelerinin güzel bir örneği… Mühürdar Karakolu Sokak ile Gürbüz Türk Sokağı’nın kesiştiği noktada yapılan bu köşe çeşmesi halen özgünlüğünü koruyor. Bostancı’daki Çatal Çeşme’nin ismi de bir benzetmeden geliyor. Eğer özel bir ismi yoksa iki ya da üç gözlü çeşmelere Osmanlı coğrafyasında çatal çeşme ismi veriliyor.
 
SU TATMA YARIŞMASI!
Kitabın “Tarih Boyunca İstanbul ve Su” bölümünde; İstanbul’da suyun binlerce yıllık serüveni ve İstanbul’un susuzluğu detaylı biçimde aktarılıyor. Kitapta, Kadıköy’ün de yer aldığı Anadolu yakası sularına şöyle odaklanılıyor:
Bu yaka Tarihi Yarımada’nın aksine kaynak suları bakımından bir hayli zengin. Bu zenginliği Türkiye’nin ilk kadın arkeoloğu Prof. Dr. Halet Çambel, bir söyleşisinde, 1930’lu yıllarda Çamlıca’da yapılan su tatma yarışmasından şöyle bahsediyor; “Gençler boş günlerde toplanır suları gezmeye giderlerdi. İşte Sarıyer, Çırçır, Kayışdağı, Alemdağ vesaire… Büyük Çamlıca’da senede bir yarışma yapılırdı. Uzun masalar kurulur…Uzun masalarda on beşer tane bardak, içinde on beş ayrı su! Değişik kaynakların değişik suları. Su tatma yarışması!”
 
ÇEŞMELERE ALTERNATİF: YABANCI SU ŞİRKETLERİ
1800’lü yılların sonlarına doğru Kadıköy bir sayfiye köyü görünümünden sıyrılarak yavaş yavaş bir kent görünümüne kavuşuyor. Gerek Kadıköy gerek Bostancı’ya uzanan sahil kesiminde nüfus artıyor. Kadıköy çeşmelerinden akan sular ihtiyacı karşılayamaz hale geliyor. Bu duruma Osmanlı İmparatorluğu’nun günden güne kötüleyen ekonomisi eklenince o günlerde birçok yatırımda gündeme gelen bir uygulama Kadıköy’de karşımıza çıkıyor. Üsküdar- Kadıköy bölgesine su getirme işi için bir Fransız şirketine 65 yıl süreyle imtiyaz veriliyor. 1914 yılında ise bu imtiyaz 99 yıla çıkarılıyor. İmtiyaz sahibi Üsküdar-Kadıköy Su Şirketi 1893 yılında inşa edilen 1. Elmalı Barajı ve isale hatları sayesinde Kadıköylüler evlerinde şehir suyu kullanmaya başlıyor. Tabii mahalle çeşmelerinden kullandıkları suya göre bir farkla: bu konforlu hizmet için Kadıköylüler daha önce alışık olmadıkları bir şekilde para vermek zorunda! Şirketin yaptığı alt yapı çalışmaları suyun Kadıköylülerin evine geliş maliyetini arttırıyor. Bu da doğal olarak abone sayısının yükselmesini engelliyor. Kadıköylüler de içme suyunu elde edecek başka kaynaklara yöneliyorlar.
 
SÜREYYA PAŞA VE KADIKÖY ÇEŞMELERİ
Üsküdar-Kadıköy Su Şirketi’nin abone kazanmaya çalıştığı 1920’li yıllarda Kadıköy’e gelen vakıf sularını ve Kadıköy’deki çeşmeleri yeniden ihya etmeye çalışan önemli ismi anmak gerek. Süreyya Paşa’nın bireysel çabaları sayesinde Kadıköy’deki çeşmeler susuz kalmaktan kurtuluyor ve yeni çeşmeler inşa ediliyor. Süreyya Paşa, Kayışdağı’ndan gelen hattın onarılması ve Kadıköy’e aktarılması için yıllarca uğraşıyor. Her ne kadar şehir suyu Kadıköylülerin evlerine kadar gelse de, hızla artan nüfus ve yapılaşma sonucunda Süreyya Paşa gönüllü danışmanlık yaptığı İstanbul Belediyesi’ne bir rapor hazırlıyor: “Kullanabilir sularımızı arttıralım. Şirketi, halkın hiçbir zaman susuz bırakılmayacağı konusunda uyaralım, ucuz fiyatla suyun sattırılmasını sağlayalım. İçilebilir sularımız için Çamlıca ve Kayışdağı yörelerinde çok bol olan kaynaklardan yararlanarak mevcut çeşmelerimize çelik borularla su getirelim. Kayışdağı suyunu yine çelik borularla Kadıköy’üne getirerek Hamidiye suları gibi Kadıköy’de çeşmeler yaptıralım.”’
Süreyya Paşa’nın raporu hazırladığı 1924 yılında Vakıf sularının durumu kötüydü. Çeşmeler harap, suyolları bakımsız durumdaydı. Bu durum Üsküdar-Kadıköy Su Şirketi’ni içme suyu konusunda tek söz sahibi yapıyor; raporda da belirtildiği üzere su Kadıköylülere fahiş fiyata satılıyordu. Vakıf sularının İstanbul Belediyesi’ne devredileceğini öğrenen Süreyya Paşa hazırladığı raporlarla İstanbul Belediyesi’nin bu işe ivedilikle eğilmesini istiyordu. İstanbul Belediye Başkanı Emin Bey ise Süreyya Paşa’ya, Kayışdağı suyunun Kadıköy’e getirilmesi için ne gerekirse yapılacağını bildiriyor. Bu durum Süreyya Paşa’yı yapılacak su deposu ve yeni çeşmeler hakkında son bir rapor daha hazırlamaya yöneltiyor. Paşa, bu raporda da önerilerini detaylı olarak yazıyor ve bu raporun ardından, 1930’da Kayışdağı suyu Kadıköy'e getiriliyor. Ancak Süreyya Paşa'nın konuya dair son yorumu da kırgınlığını belli ediyor; “Sonunda Kayışdağı suları Kadıköy'e geldi ama bizim plana uyulmadı. Bu işe önayak olanlardan da hiç sözedilmedi...”
1930’lu yıllarda Kadıköy yakasına su getirme işinin imtiyaz sahibi şirketin yükümlülüklerini yerine getiremediği görülüyor. Bunun üzerinde 1933 yılında Kayışdağı’ndan, Erenköy’deki Göztepe’deki ve Kadıköy’deki çeşmelere akan vakıf sularının yönetimi de İstanbul Sular İdaresi’ne veriliyor.
 
SAKALARIN VECİZESİ: HER ŞEYİ DİRİLTEN SU!
Kaynaktan Mahalleye Ab-ı Hayat/Kadıköy Çeşmeleri kitabında, kaynaktan çeşmeye akıtılan suyun hikâyesi dışında, Kadıköy’ün kalbine örneğin Osmanağa Camii’nin yanı başındaki Ali Paşa Çeşmesi’ne gelen su evlere nasıl ulaşıyordu?” gibi sorulara da şöyle yanıt veriliyor:
Kırbalarıyla mahallelerin dar sokaklarını arşınlayan sakaların hikâyesini, bir İstanbul aşığı Wolfgang Müller Wiener, Renata Schiele ile yazdığı 19. yüzyılda İstanbul Hayatı kitabında anlatıyor. Wiener'in yazdığı bilgilere göre, “Her şeyi dirilten su!” vecizesini kullanırdı sakalar... Yüzlerce irili ufaklı sebilden çağlayan su, bir boru sistemiyle şehrin çevresindeki su depolarından gelirdi. Her mahallede sayısı sınırlı ve ismen kaydolunmuş saka vardı. Bu sakalar, evlere gereken suyu sebilden alır ve satardı. Sakaları Loncadan bir arkadaş denetler, işleri nedeniyle her an evlere girebilen ve dolayısıyla evin kadınlarını görebilen sakaların iyi bir şöhrete sahip olmasına dikkat edilirdi. Sakaların üzerinde deriden uzun bir yelek vardı, bu sayede sıçrayan ve kırbadan akan suyun elbiseleri ıslatması önlenirdi. Omuzlarına geniş bir deri kayışla asılan, ortalama 45 litre alabilen, kırba denilen deri bir torba taşırlardı.
 
NAMAHREM VAR!
Sakabaşının her zaman sakaları denetlemede başarılı olamadığını, örneklerine İstanbul evlerinde rastladığımız mimari bir ayrıntıdan anlıyoruz. Sakaların evin hanımıyla temasını kesmeye yönelik çözümü, “Osmanlı Başkenti İstanbul’da Çeşmeler” kitabında yer alıyor;
“Her evin giriş kapısı yanında saka deliği diye adlandırılan taştan küçük teknecikler olurdu. Sakalar getirdiği suyu evin içine girmeden bu teknelere boşaltırdı.
Şehir suyunun evlere bağlandığı yıllara kadar İstanbul sokaklarının simgesi sakalardı. Hayatın esası olan su, evdeki musluktan akmaya başlayınca önce sakalar, ardından çeşmeler unutuldu, onca yıldır İstanbullulara yaptıkları hizmetlerle birlikte…”
 
KADIKÖY’ÜN ÇEŞMELERİNE BELEDİYE ELİ
Kadıköy'de toplam 20 çeşme bulunuyor. Bunların 10'u Kadıköy Belediyesi, 5’i Vakıflar Genel Müdürlüğü, 4'ü de İstanbul Büyükşehir Belediyesi mülkiyetinde. Özel mülkiyette olan tek çeşme ise Erenköy İstasyon Çeşmesi. 2011 verilerine göre Kadıköy Belediyesi, 2007 yılından bugüne dek 6 çeşmenin restorasyonunu bitiriyor. 7 çeşmenin de rölöve, restiitüsyon ve restorasyon projelerini tamamlıyor.
Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk, kitaba yazdığı önsözde şunları ifade ediyor:
“Kadıköy’de bulunan ve geleneksel kültürümüzün değerli birikimlerinden olan sokak ve meydan çeşmeleri, son yılların değişen fiziki ve sosyal koşullarına bağlı olarak kimilerinin yerleri zamanla değiştirilmiş, kimileri tahrip edilmiş, kimileri de kalabildiği yerde unutulmuştur. Biliyoruz ki sokak ve meydan çeşmeleri geleneksel mahalle yaşamının önemli birer tanığı, hatta vazgeçilmezleridir. Toplumsal işlevleri ve faydalarının yanı sıra çeşmelerimizin çoğu, sanatsal ve tarihi değerleri olan birer su yapısıdırlar. Aynı anda dönemlerinin önemli birer tanığı ve kültür simgesi olarak kültür hayatımızın da değerli birikimlerini oluştururlar. Sokak çeşmeleri bizi bir yandan mahallelinin ortak kullanım kültürüne götürür, diğer yandan “vakıf” ve “hayrat” gibi sosyal dayanışmacı bir toplumsal sistemle ve inançla buluşturur. Üzücüdür ki, ülkemiz kalkınma ve kentleşme gerekçeleriyle özgeçmişini ifade edecek maddi kültür varlıklarını ve tarihi eserlerini yeterince koruyamamıştır. Kadıköy Belediyesi olarak tarihi ve kültürel değerlerimizi korumayı ve yaşatmayı, kalabilen son izlerden yeni yaşam alanları ve değerleri üreterek gelecek nesillere aktarmayı hedefliyoruz. Bu programın yeni bir halkası da, Kadıköy ilçesinde kalabilmiş tarihi “çeşmeler”in yeniden gündelik yaşamımıza katılmasını sağlamaktır. Bu çeşmelerin önemli sayıdaki bir bölümü Belediyemiz tarafından restore edilmiş, bilinmeyen ya da kıyıda köşede kalmış çeşmeler ortaya çıkartılarak rölöve- restorasyon projeleri hazırlanmış ve yaşayan kültür varlıkları arasına katılmaları sağlanmıştır. Kuşkusuz bu kazanımın halkımızla paylaşılması, elde edilen bilgilerin bilince ve davranışlara dönüşmesi gereklidir. Bu nedenle “Kaynaktan Mahalleye Ab-ı Hayat; Kadıköy Çeşmeleri” kitabı, sadece Kadıköy çeşmeleri ile bizleri yeniden buluşturan bir çalışma olarak kalmayacak, aynı anda Kadıköy tarihi ve su kültürümüz içinde anlamlı bir gezinti yapmamıza da yardımcı olacaktır.
 
KADIKÖY ÇEŞMELERİ
Ali Paşa Çeşmesi, Ayrılık Çeşmesi, Baba-Oğul Çeşmesi, Çatal Çeşme, Çuhadar Ahmed Ağa Çeşmesi, Halid Ağa Çeşmesi, Hasan Rıza Paşa Çeşmesi (Serasker caddesi), Hasan Rıza Paşa Çeşmesi (Moda), II. Mahmud Çeşmesi, Mısırlı Osman Ağa Çeşmesi, Osman Ağa Çeşmesi, Selami Çeşme, Sürmeli Ali Paşa Çeşmesi, Yoğurtçu Çeşmesi, Emine Hanım Çeşmesi, İbrahim Ağa Çeşmesi, Su Terazisi, Erenköy İstasyon Çeşmesi,


EYÜBOĞLU'NUN ÇEŞMELERİ
 
Bedri Rahmi Eyüboğlu'ndan İstanbul'un Çeşmeleri şiirinden bir bölüm;
 
İstanbul'un çeşmeleri
Genç yaşta südü kurumuş analar gibi
Şah damarı burulmuş
kimi yıllardır su demiş yorulmuş
Bırakmış kendini sırtüstü güneşe
Çöp tenekesi olmuş.
 
Kiminin ocağına incir dikilmiş
Kiminin diri diri dilleri sökülmüş
Kimimin yerlerinde yeller eser
Taşıyla mermeriyle havran savrulmuş
 

ARŞİV