Haydarpaşa'da 12 Eylül…

Ülkenin üstüne kâbus gibi çöken ve olumsuz etkileri hala silinmeyen 12 Eylül'ün 35. yılında; o günleri, garda çalışan demiryolu emekçileri olarak yaşayan Ayşen Dönmez ve Hayri Erol ile konuştuk

10 Eylül 2015 - 15:16
Gökçe UYGUN
Ülke tarihimizin en karanlık ve kanlı dönemi olan 12 Eylül Askeri Darbesi’nin 35. yılındayız. O çok klişe ama bir o kadar da doğru tanımla ‘ülkenin üstünden adeta bir silindir gibi geçen’ darbe dönemi geçeli yıllar oldu ama izlerinin tamamıyla silindiğini söylemek zor.
Biz de, her yıl 12 Eylül’ün yıldönümünde, bu utancın, acının unutulmaması, tekrar ve tekrar hatırlanması adına haberler yapıyoruz. Bu kez Kadıköy’ün demiryolu emekçileriyle konuştuk.

“DÜĞÜNÜMÜ BİLE ETKİLEDİ”
Ayşen Dönmez, TCDD 1. Bölge Müdürlüğü’nde (Haydarpaşa Gar) 36 yıl görev yaptı. Demiryolu emekçilerinin sendikal örgütlenmesinde başı çeken isimlerden biri. Erkek ağırlıklı bir işkolunda kadın olarak kendini kabul ettirmiş, demiryolu çalışanlarının ‘Ayşen ablası’ olabilmiş bir isim. Ayşen Dönmez’in tanıklıkları;
Darbe öncesi yıllar, herkesin bildiği gibi toplumsal muhalefetin çok yüksek olduğu dönemlerdi. Herkesin hak arama mücadelesi içinde, alanlarda olduğu zamanlardı. Biz memur olduğumuz için sendikalı olamıyorduk ama demiryollarında örgütlenme çabası hep oldu. Herkes siyasetin bir ucundan tutmuştu. Ben dâhil, pek çok insanın çekmecelerinde siyasi bildiriler filan olurdu.
12 Eylül 1980 tarihi cumaya denk geliyordu. O perşembe gecesi Yeldeğimeni’nde, bir arkadaşımın evindeydim. Evren’in sesi ile uyandık. Sokaklarda cemseler, cipler ve askerler dolaşıyordu. Tüm evleri aradılar. Sokağa çıkma yasağı vardı tabi, işe gidemedik. Çekmecemdekileri düşünmek bile istemedim…
Ama o dönem Haydarpaşa Gar’daki yöneticilerimiz iyi insanlardı. Pazartesi işe gelebildik zar zor. Bazı çekmecelerin kilitleri kırılmıştı ama amirlerimiz ‘Dokunmayın’ diye müdahale etmiş askerlere.
Ben o dönemde cezaevine girmemiş, işkence görmemiş olsam da, büyük vicdan acıları yaşadık. Aydınlar, gazeteciler, sendikacılar hepsi susturuldu, cezaevlerinde işkenceler gördüler. Darbenin gerçek yüzü de ancak yıllar sonra ortaya çıkabildi.
O dönem nişanlıydım. Nişanlımı da içeri almışlardı. Endişeliydim. Her gün öğlen yemeği arasında Selimiye’ye gidip nişanlımı sorardım. Neyse sonra serbest bırakıldı. Ve biz 12 Eylül’e rağmen, 9 Ekim’de gayet ironik biçimde Selimiye Orduevi’nde evlendik. Nikah günü/yeri çok önceden belirlendiği için değiştirememiştik. Tabi orduevine bütün solcu, örgütlü arkadaşlarımız gelmişti. Eşim cezaevinden yeni çıktığı için, saçları sıfıra vurulmuştu. Düğün fotoğrafı bile çektiremedik. Bu da 12 Eylül’ün kişisel tarihimdeki izi…
12 Eylül örgütlerimize darbe vurdu, örgütlenme sürecimizi geciktirdi. Antidemokratik yasalarla pek çok hakkımızı elimizden alındı.
35 yıl önce askeri darbe vardı, ama maalesef şimdi de sivil bir darbe dönemi yaşıyoruz. Özgürlük var deniyor ama yok!

“DAHA KÖTÜ HALDEYİZ”
Hayri Erol, 1978-1988 yılları arasında vagon teknisyenliği yaptı. İşçi hareketinin içinden gelen bir isim. 15-16 Haziran’ı Arçelik fabrikasında karşılayan; metal iş kolunda, PTT, İETT ve TCDD gibi hizmet sektörlerinde sendikal mücadele yürüten bir aktivist. Hayri Erol’un tanıklıkları;
Bugün dâhil, Cumhuriyet tarihi boyunca 65’ten 80’e dek geçen zaman toplumsal muhalefetin en yüksek olduğu yıllardı. Öğrenciler, işçiler, kamu çalışanları… Hak arayışları işsizlik, sürgün, faşist saldırılarla ödeniyordu. Zaten bu da 12 Eylül’ün bahanesiydi ya...
Kadıköy’de de toplumsal muhalefet yüksekti. O dönemde biz çok okurduk, sanata önem verirdik. Mesela izin günlerimizde Süreyya önünde buluşur, sinemaya tiyatroya giderdik.
Demiryollarında komün bir yaşam vardı. Özellikle gece vardiyalarında ortak sofra kurulurdu, hep birlikte yemek yerdik. Bizim örgütlenmemizde bunun etkisi çoktur.
Darbe döneminde ben Demiryolu Makinist Ateşçi Revizörler Derneği  İstanbul Şube Sekreteri idim. Darbeden sonra bizim dernek de kapatıldı otomatikman.
12 Eylül günü işe gelmem gerekiyordu, görevliydim. Bostancı’da oturuyordum. Sokağa çıkma yasağı var ama ben bir marşandize bindim, gara geldim. Burada iyi yöneticiler vardı. Geldiğimde dolabım sapasağlamdı, dolapların kırılmasını engellemişler.
O dönem ‘ihbar’ dönemiydi. Bizim burada müdürler tarafından herhangi bir arkadaşım ihbar edilmedi. Bir tek kimsenin ismini vermediler. Onlar adına övünürüm bununla.
Kendi adıma beni alırlar diye bekliyordum. Burası çok politik bir ortam olmadığı için çok hissedilmedi. Bence biz 12 Eylül’ün kötülüğünü sonra, daha fazla gördük demiryolunda. Ama biz bilinçli olan insanlar çok acılıydık.
Bugün ülkeyi yönetenler, 12 Eylül döneminden daha demokrat olduklarını iddia edemez. Hiçbir dönem bu kadar kötü değildi.
Başımıza 12 Eylül diye bir bela gelmişti ama sanki insanlar o zaman daha umutluydu. Gerçi şimdi de Gezi sürecinden sonra tekrar bir itiraz kültürü yükseldi. Yine de umudu kaybetmemeliyiz.

DARBENİN BİLANÇOSU
9 Mayıs 2015 Cumartesi günü 98 yaşında iken, yargılanamadan ölen Kenan Evren’in baş sorumlusu olduğu darbe, geride şu acı toplumsal ve siyasal bilançoyu bıraktı;
1 milyon 683 bin kişi ‘fiş’lendi.
650 bin kişi gözaltına alındı.
Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
7 bin kişi idam istemiyle yargılandı.517 kişiye idam cezası verildi. 259 kişinin idam dosyası Yargıtay’ca onandı. 49 kişi idam edildi.
71 bin kişi 141, 142 ve 163’den yargılandı.
98 bin 404 kişi ‘örgüt üyesi’ olmak suçundan yargılandı.
388 bin kişiye pasaport verilmedi.
14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı.30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.
300 kişi ‘kuşkulu bir şekilde’ öldü.171 kişinin ‘işkenceden öldüğü belgelerle kanıtlandı.
14 kişi cezaevindeki uygulamaları protesto etmek için yaptıkları ‘açlık grevi’ sonucu yaşamını yitirdi.
30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.
1402 sayılı yasa nedeni ile 3 bin 854 öğretmenin ve 120 öğretim görevlisinin işine son verildi.
1402 sayılı yasa nedeniyle 9 bin 400 kişi kamu görevinden atıldı ya da sürüldü.
47 yargıç görevden atıldı.
7 bin 233 devlet görevlisi bölgeleri dışına sürüldü.
937 film ‘sakıncalı’ bulunduğu için yasaklandı.
23 bin 667 derneğin faaliyeti durduruldu.
İstanbul’da gazeteler toplam 300 gün yayımlanmadı.13 büyük gazete için 303 dava açıldı.31 gazeteci cezaevine konuldu. Gazeteciler hakkında toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi, toplam 3 bin 715 yıl hapis cezası verildi.
300 gazeteci saldırıya uğradı.3 gazeteci öldürüldü.
49 ton gazete, dergi ve kitap, sakıncalı olduğu için imha edildi.

İŞKENCE ANITI
Kadıköy Kozyatağı Kuşluk Parkı’nda ‘İşkence Mağdurlarına Saygı Anıtı’  bulunuyor. Kamuoyunda Ziverbey Köşkü olarak bilinen ancak aslında Kozyatağı'ndaki Zihnipaşa Köşkü olan işkence merkezinin önüne Kadıköy Belediyesi tarafından İşkence Anıtı konuldu. Açılışı da 12 Eylül darbesinin 33. yılı olan 2013’te yapıldı.

ARŞİV