Her koku bir hatıra

“Kokular Kitabı”nın yazarı Vedat Ozan, “Gezi isyanından sonra, biber gazını anımsattığı için mangal kokusuna dayanamayan insanlar var” dedi

05 Haziran 2015 - 11:11
Gökçe UYGUN

Bilgi Üniversitesi’nde “Koku ve Duyuların Kültürel Tarihi” adlı dersi veren koku uzmanı Vedat Ozan, 31 Mayıs Pazar günü Kadıköy’deki kargART’ın konuğu oldu. “Kokular Kitabı”nın yazarı da olan Ozan, “Aldığımız kokular, duyduğumuz kokular, gördüğümüz kokular...” teması altında Kadıköylülere yaratıcısından keyifli bir hafta sonu sohbeti sundu. Ozan, söyleşi sonrası Kadıköy kokularına dair sorularımızı yanıtladı.


Sizin hafızanızdaki Kadıköy kokuları hangileri?

Uzun süre Kadıköy’de yaşadım. Kadıköy Maarif Koleji’nde (Kadıköy Anadolu Lisesi) 8 yıl yatılı okudum. O zamanlar yani 1970’lı yıllarda henüz koku konusunda araştırmalar yapmıyor olsam da, belleğimde yer tutan kokular var elbette. Mesela yatılı okul kokuları… Yemeklerin kokusu, akşamları tüm öğrenciler aynı anda diş fırçalarken duyulan diş macunu kokusu gibi. Kadıköy’e inince de Hal Binası’ndan (şimdiki Haldun Taner Sahnesi)  yükselen meyve ve meyve atığı kokuları. O zamanlar Bahariye’den Rıhtım’a inen dolmuşlar vardı. O dolmuşlarda, koltukların üstü zedelenmesin diye kalın naylon kaplanırdı. Özellikle sıcak havalarda o koku aracın içini kaplardı.


Mesela, Bahariye’de Kadıköylü kadınlar parfüm kokar mıydı?

Pek değil. Çok anımsamıyorum açıkçası. Çok parfüm duymazdık. Parfüm satan yerler de sayılı idi. Süreyya’nın karşısında vardı bir parfümcü, kaçak parfüm getirirdi. Okulda bazı kızlar kullanırdı parfüm, erkekler kullanmazdı. Parfümün kokusu ne olursa olsun parfüm kullanmış olmak kendini belli eden bir durumdu ve bazı hocalar da buna kızardı.


Kadıköy çarşısı ve diğer yerler nasıl kokardı?

Çarşı da, sahil de balık kokardı. Sahilde balık tutanları anımsıyorum. Çarşamba günleri okul yarım gündü, biz de koşa koşa sinemaya giderdik. Reks, Süreyya salonlarının kokusunu anımsıyorum. Özellikle Süreyya… Tabi o zamanlar, bugünkü temizlik malzemeleri kolay erişilebilen ürünler değildi. Daha da önemlisi şimdiki gibi ‘hijyen paranoyası’ yoktu. Süreyya’nın kadifemsi koltuk kumaşlarına sinen kokuyu hala anımsarım.


Kurbağalıdere o zamanlarda da kötü kokar mıydı?

Evet, ‘boklu dere’ derdik. Yoğun bir şekilde insan ve ev atığı kokusu olurdu. Hatta rüzgârlı günlerde o koku okulun bahçesine kadar gelirdi.


Bu kötü kokunun insan ruh haline etkisi nedir?

Aslında ‘iyi-kötü koku’ yoktur. Bu etiketleri kişisel algılarımız ve içinde bulunduğumuz kültür belirliyor. Örneğin; güzel bir makarna sosundaki sarımsak kokusu hoşumuza giderken, aynı sarımsağın kokusunu yatak odamızda ya da partnerimizin ağzında duymak istemeyiz. Başka bir örnek; dışkı kokusunu ‘kötü koku’ diye niteleriz. Oysaki altı değiştirilen bir bebek bu kokudan rahatsız olmaz, ta ki ona tuvalet eğitimi verilene dek, yani ona dışkının ‘kötü bir koku’ olduğu öğretilene dek. Ama bu her kültürde böyle değil. Örneğin Afrika’daki Masai kabilesinde kadınlar çekici olma için vücutlarına dışkı sürerler!

Demek istediğinizi anladım ama yine de Kurbağalıdere’nin ‘kötü’ koksuna maruz kalanlara bir öneriniz var mı? Balkonda fesleğen filan yetişirseler…

Bir kokuyu maskelemek her zamana bu kadar basit olmayabilir. Zaten kötü dediğimiz kokulara bir süre sonra adaptasyon geliştiririz. Dere çevresinde oturanların o kötü kokudan duyduğu rahatsızlık, kokusuz bir ortamdan oraya gelen birinden daha azdır.
Bu tür ‘kötü koku’ sorunları aslında kentleşme sorunları. Sanayi devrimi öncesi böyle sorunlar pek yoktu. Bundan 150-200 yıl önce de kentlerin kokusu vardı ama bugünkü gibi değildi. Şehirlerin nüfusu arttı, altyapıları buna yetmedi. Dolayısıyla insanları kentlere yığınca, bu kadar insanın atığının kokusu da oluyor.


MANGAL VE BİBER GAZI KOKULARI

Vedat Ozan’ın koku söyleşisinden ilginç satırbaşları;
-       Aldığımız her bir nefes bir koku demek. Günde ortalama 23 bin civarında koku alıyoruz.
-       Açma-kapama düğmesi olmayan tek duyumuz koku. Örneğin bir mekânda duvarlarda resimler varsa onlara bakmayabiliriz, ama ortamda koku varsa otomatik olarak o kokuyu algılarız.
-       Kadınlar, erkeklere oranla kokuları yüzde 20 daha fazla hissedebiliyor.
-       Kokunun hafızayla bağlantısı var. Bir kokuyu ilk kez aldığımızda ona hafızamızda sanal bir kart açarız. O anki duygu durumumuzu o karta işleriz. Aynı kokuyu ister 5 yıl ister 55 yıl sonra bir daha aldığımızda o karttaki bilgiler gelir aklımıza. Bir kokuyu ilk duyduğumuz an bizim için travmatik bir an ise, o kokuyu hayatımız boyunca sevmeyiz. Mesela Gezi direnişinden sonra pek çok insan mangal kokusuna tahammül edemez hale geldi, çünkü o koku onlara biber gazını anımsatıyor.

Etiketler; Vedat Ozan

ARŞİV