“Her şey var ama bir tek ‘gar’ yok”

Haydarpaşa Dayanışması üyesi araştırmacı sosyolog Ayça Yüksel ile kentin iki önemli tarihi garı ile birlikte bu yapılara ait arazilerin Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredilmesinin nedenlerini ve olası sonuçları üzerine konuştuk. Yüksel, “Yapılmak istenenler arasında her şey var ama bir tek ‘gar’ yok” dedi

07 Kasım 2024 - 11:31

TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü ile Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü arasında imzalanan protokolle Haydarpaşa ve Sirkeci Gar binaları ve demiryolu işlevi dışında kalmış alanlar “kültür ve turizm” amaçlı kullanılmak üzere 29 yıllığına Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredildi. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy 31 Ekim’de Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısında Haydarpaşa ve Sirkeci Garı hakkında açıklamalarda bulundu. Haydarpaşa Garı arazisinde bulunan âtıl durumdaki tescilli eski eser yapıların aslına uygun şekilde restore edileceğini paylaşan Ersoy, “Demiryolu taşımacılık faaliyetleri Haydarpaşa'da devam edecek. Binalar restorasyon sonrasında arkeopark, arkeoloji müzesi, performans sanatları merkezi, kütüphane, tematik müze, sergi salonları, sanat ve tasarım atölyeleri olarak değerlendirilecek. Hem Haydarpaşa'da hem Sirkeci'de tren olacak, kültür ve sanat olacak, millet bahçesi olacak ama burada asla AVM ve otel olmayacak. Hedefimiz 2026 Ekim'de İstanbul Kültür Yolu Festivali'yle Haydarpaşa ve Sirkeci kültür vadilerini İstanbullulara hediye etmek, İstanbullularımıza ve ülkemize bu kazanımı sağlamak.” şeklinde konuştu.

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’a cevap veren Haydarpaşa Dayanışması Haydarpaşa ve Sirkeci’ye sadece tren gelmesini değil Haydarpaşa ve Sirkeci garlarının tam kapasiteyle merkezi garlar olarak yeniden açılmasını savunuyor. Dayanışmanın konuyla ilgili yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Demiryolları sadece raylardan ibaret bir şekilde tasarlanacak, Haydarpaşa’ya tren gelecek ama sembolik düzeyde çok az sayıda tutulacak, demiryolcular Haydarpaşa ve Sirkeci gar binalarında artık çalışamayacak, demiryolcular temel barınma hakları olan lojmanlardan zorla çıkartılacak.”

“TOPLUMSAL İHTİYAÇLARA YANIT VERMİYOR”

Uzun yıllardır birçok dönüşüm projesinin uygulanmak istendiği Haydarpaşa ve Sirkeci Garı’nı neler bekliyor? Haydarpaşa Dayanışması üyesi araştırmacı sosyolog Ayça Yüksel ile konuştuk.

-Haydarpaşa Garı’nın korunması ve amacı dışında kullanılmaması için uzun süre mücadele verildi. Ancak bu yapılar yine büyük bir tehditle karşı karşıya. Bu protokolle temelde amaçlanan şey nedir?

Kültürü ve sanatı araçsallaştırarak yapılmak istenen bir mülksüzleştirme, soylulaştırma ve yerinden etme sürecidir buradaki amaç. Neden? Çünkü Haydarpaşa ve Sirkeci Gar binalarında bilfiil çalışan demiryolcular bu tarihi çalışma mekânlarından çıkarılarak prefabrik/niteliksiz alanlara gönderilecek. En temel barınma hakları olan lojmanlardan zorla çıkarılmakla burun burunalar. Her iki garda hala açık olan işletmeler için de aynı durum söz konusu. Haydarpaşa’daki Mythos ve Sirkeci’deki Orient Ekspres Restoranları gibi kültürel değerlerin de kapatılması isteniyor. Kısacası, kültür ve sanat bir çeşit maskeleme ve aklama metodu olarak kullanılıyor burada.

-Gar binaları ile birlikte bu yapıların arazileri de devredildi.  Devir işlemini Haydarpaşa için uzun yıllardır düşünülen projelerden bağımsız düşünmek mümkün mü? 

Bu protokol Haydarpaşa Garı’nı dönüştürme projelerinin devamı niteliğinde bana kalırsa. Ayrıca günümüzde iktidarın kentsel dönüşüm konusundaki stratejilerini de ele veriyor. Eskisi gibi “yıkacağız, yok edeceğiz, otel-AVM” yapacağız demiyorlar. Çok katmanlı meşrulaştırma araçları kullanılıyor. Kültürün, sanatın, müzeciliğin, nitelikli danışmanların ve hatta tarihin (arkeolojik kazıları düşünürsek) itibarı kullanılarak yeni bir neoliberal çitleme girişimi var ortada. Bakanın söylediği gibi “Haydarpaşa’ya tren gelecek” belki ama gar binasında artık demiryolcular olmayacak. Birkaç tren olacak belki ancak Kurtalan’a veya Doğu Ekspresi’ne hiçbir zaman Haydarpaşa Garı’ndan binemeyeceğiz. Demiryolcuların lojmanlarında ve Haydarpaşa liman sahasında sermayedarların gözlerini ışıldatan, yeni sermaye birikim alanları yaratan türden bir dönüşüm yaşanacak. Bu alanları dünyada ve yerelde özel sermayenin ilgi duyacağı biçimde bienallere, müzelere, pahalı restoranlara ve tüketim alanlarına göre tasarlamak istedikleri anlaşılıyor. Haydarpaşa’da millet bahçesi yapmayı düşünmüşler. Haydarpaşa Garı’nda millet bahçesine mi ihtiyacımız var gerçekten? Bu hedeflenen işlevlerin hiçbiri tabandan gelen toplumsal bir ihtiyaca yanıt verir nitelikte değil. Bunlar sosyolojik açıdan tutarsız son derece politik işlevler. Esas hedef çok net anlaşılıyor, o da sermayeye yeni yatırım alanları açmak. Çünkü yapılmak istenenler vitrininde her şey var ama bir tek “gar” yok fark ettiyseniz. Öte yandan topluma müze ve kütüphane gibi içerikler sempatik geliyor. Oysa Haydarpaşa Garı’nın 100 yılı aşkın süredir bir gar olduğu, toplumsal ve kültürel belleğe bu ulaşım işleviyle yerleştiği, tarihinde göç, sürgün, savaş gibi pek çok toplumsal olgu ve olaya şahitlik etmiş olmasıyla beraber, aynı zamanda demiryolcular ve işçiler için mütemadiyen hak mücadelesinin ve direniş tarihinin ana mekânı olduğu unutuluyor.

“ŞEHRİN GARLARA İHTİYACI VAR”

Haydarpaşa ve Sirkeci garları ulaşım hakkını ayakta tutan mekanlar olduğu gibi aynı zamanda şehre karışmanın ve deneyimlemenin de alanları. Sınırları müşterekleştirme ilişkilerine dayanan kamusal mekanlar aslında. Galataport gibi ayrımların ve duvarların kurulduğu mekanlar değil bunlar. Bilakis açılan, kesiştiren ve bulaştıran mekanlar. Bugün ise bu kamusal mekanları müzeleştirmek ve daha kısıtlı toplumsal kesimlerin hizmetine göre tasarlamak istiyorlar. Oysa mekânı müzeleştirdiğinizde o mekânı aynı zamanda yok edersiniz, kullanıcıların yaratıcı müdahalesine kapatırsınız ve bir arka plana, sadece görünümü kente benzeyen bir vitrine dönüştürürsünüz. Kültürel mirastan anlaşılan şeyin de sadece müzecilik olması çok acı. Merkezi iktidar yanı sıra yerel yönetimlerin son dönemdeki politikalarında da gördüğümüz bir şey bu. Her yeri müze yapmak yerine neden “insanların neye ihtiyacı var?” diye sorulmuyor merak ediyorum. Şehrin garlara ve bu garların sunduğu kamusal mekâna, demiryolcuların da bu çalışma ve yaşama mekânlarına ihtiyacı var. Ayrıca şunu da hatırlatmadan geçmeyeyim; kültürel miras kullanıcılarından koparıldığı takdirde korunamaz hale gelir. Haydarpaşa ve Sirkeci Garlarını kullanıcılarıyla ve çalışanlarıyla beraber korumak zorundayız. Aksi takdirde yapılacak her girişim buradaki belleğin, kent hakkının ve kamusal mekânın kaybına ve yıkımına yol açacaktır. Yıkımın egemen olduğu, meşrulaştırıldığı bir dönemdeyiz. Yalnızca kamusal mekânlar yok edilmiyor. Kadınlar, hayvanlar, çocuklar, doğa ve dayanışma temelli ilişkiler de yok ediliyor. Bu yıkım ve ölümün kol gezdiği kâbusu her gün daha da artarak yaşıyoruz. Nasıl yaşıyor ve dayanıyoruz bilmiyorum ama şunu biliyorum bunların hiçbiri birbirinden bağımsız değil. Bu yıkıma ve yok etme iktidarlarına karşı yaşamı ve dayanışmayı yeniden örgütlemek zorundayız. 

-Bu protokolle Haydarpaşa ve Sirkeci Garı’nın demiryolu ulaşımından koparılacağı açık bir gerçek. Ancak, burada bir dönüşüm ihtimali de söz konusu. Ne dersiniz?  

Haydarpaşa ve Sirkeci’ye adım atan, bu mekânları kullanan toplumsal kesimler daralacaktır. Oysa buralar her kesimden insanın rahatlıkla kullanabildiği yerlerdi. Demiryolcular artık şehrin merkezinde Haydarpaşa ve Sirkeci Gar binalarında çalışma şansını kaybedebilirler. Bu aynı zamanda işçi sınıfının kent merkezinden sürülmesi sürecinin bir parçası olacaktır. Demiryolcular kent merkezindeki lojmanlarından zorla çıkarılabilir ve piyasadaki yüksek kiralar ve barınma krizi altında şehrin çeperlerine sürüklenebilirler. Kadıköy’ün toplumsal yaşantısı da değişime uğrayacaktır. Kadıköy yerelinde kiralar daha da artacak, barınma krizi derinleşecektir. Kadıköy yerelinde Haydarpaşa ve çevresinde mekânın yok yere dönüşmesi, ruhsuzlaşması, hafızasızlaşması, yapaylaşması ve yalnızca tüketime/paraya indirgenmesi söz konusu olabilir. Ekonomik yoksullaşma her geçen gün artıyor ama Haydarpaşa ve Sirkeci gibi kamusal mekânların dönüşümü kültürel bir yoksullaşmayı da tetikleyecektir. Çünkü mekânın belleği de tahrip edilmiş olacak. Kamusal mekânlar hızla daralarak kültür-sanat kılıfı içinde tüketim mekânlarına dönüştürüldükçe yoksullaşma biçimleri derinleşiyor. “Kültür vadisi” yapacağız diyorlar ama aslında Haydarpaşa’da kültürel bir yoksullaşma yaratacaklar. Haydarpaşa Garı’nın belleğini, oradaki demiryolcu kültürünü, mücadele ve direniş tarihini, kamusal mekâna dayalı geçirgen ilişkileri ve herkesin kullanımına, yaratımına açık olan yaşayan mekân düzlemini yok edecekler.

Tüm bunlar mevcut iktidarın kültür alanındaki yenilgisini ve buna karşı egemenlik kazanma girişimlerini hatırlatıyor bana. Hala çabalıyorlar. Ama mücadelenin gücünü de hatırlayalım. Haydarpaşa için Manhattan, Venedik, Olimpiyat Oyunları, dünya ticaret merkezi, otel, müze, AVM denildi. Hiçbiri yapılamadı. İşte burada yıkıma karşı yükselen taban mücadelesinin gücünü görebiliriz. Haydarpaşa ve Sirkeci Garlarının geçmişte kucaklaşmış olduğu tüm toplumsal kesimler; demiryolcular, öğrenciler, öğretmenler, işçiler, sanatçılar, feministler, kadınlar, LGBTİ+’lar, ekoloji aktivistleri, akademisyenler, mimarlar, mühendisler ve daha nicesi. Onlar da Haydarpaşa ve Sirkeci Garlarının bu zor gününde şehrin garlarını kucaklayacaktır. Yıkımın ve yok etmenin egemenliğine karşı bir kere daha dayanışmanın, elbirliğinin ve bir araya geldiğimizde güçlü olduğumuzu hatırlayalım. Haydarpaşa ve Sirkeci Garlarının ve demiryolcuların bugün gerçekten hepimize ihtiyacı var. 9 Kasım Cumartesi günü saat 12.30’da Kadıköy Karaköy İskelesi’nden Haydarpaşa Garı’na yapılacak olan yürüyüşe şehrin garlarını korumak için “yıkıma karşı yaşamı savunan” tüm kent sakinlerini bekliyoruz!

 

ARŞİV