Yedi yıl önce farklı meslek gruplarından gönüllü öğrencilerin ve profesyonellerin bir araya gelerek kurduğu Herkes İçin Mimarlık Derneği (HİM), sosyal sorunlara mimarlık ve tasarım yoluyla çözüm yolları üretiyor. Merkezi Kadıköy’de olan HİM, şu ana kadar gönüllük esasına dayanarak kentsel ve kırsal alanlarda birçok projeyi hayata geçirdi. Bu projelerin arasında Yırca Sabunevi, öğretmen lojmanları, okul kütüphaneleri, oyun parkurları yer alıyor. Katılımcı mekanizmaları teşvik ederek toplum içinde mimarlık bilincinin arttırılmasını sağlamak isteyen Herkes İçin Mimarlık Derneği ekibiyle projeleri hakkında söyleştik.
Yırca Sabunevi
GÖNÜLLÜLÜK ESASINA DAYANIYOR
-Herkes İçin Mimarlık’tan bahseder misiniz, nasıl kuruldu bu topluluk?
Herkes İçin Mimarlık 2011 yılının Aralık ayında kuruldu. Derneğimiz, 2007 ve 2008 yıllarında okul dışına çıkıp faydalı işler yapmaya niyetlenen mimarlık öğrencilerinin oluşturduğu “Ölçek 1/1” grubunun yaptığı işlerle temellendi. Bu işler; 2007 yılında Kahramanmaraş’ta Hacıibrahimuşağı köyünde bir öğretmen lojmanı, 2008 yılında ise Giresun Gülburnu köyü Zefre koyunda 13 adet balıkçı barınağı yenileme projeleriydi. Bu öğrenci grubu daha sonra işlere devam etmedi ama bu insanlar mezun oldular ve çalışma hayatına atıldılar. “Sosyal alanda bu tarz işlere nasıl devam edebiliriz? Mimarlığın yapma biçimlerini nasıl dönüştürebiliriz?” gibi dertlerle bir araya gelen insanlarla dernek olmaya karar verdik. Dernek olma kararı da aslında sadece yapı faaliyetleri yapmamaktı. Evet yapı faaliyetlerine devam ediyoruz ama çeşitli atölyeler , toplantılar, paneller, sergiler, fikir paylaşımları gibi çok farklı alanda çalışmayı seçen bir oluşumuz.
-Ekip kaç kişiden oluşuyor, bütün gönüllüler mimar mı yoksa başka meslek gruplarından üyeleriniz var mı?
Derneğin şu an 96 üyesi var. Bu üyelerin büyük çoğunluğu mimar ama mimarlar dışında iç mimarlık, peyzaj mimarlığı, şehir bölge endüstri tasarımı bölümünden üyeler var. Bunun yanında inşaat mühendisi ve çok sayıda olmakla beraber sosyolog, psikolog ve video sanatçısı arkadaşlarımız var. Dernek üyelerin ötesinde tüm süreçlerde aksi bir durum olmadıkça çağrılar yoluyla iş yapıyor. Üyeler var ama sadece üyelerle çalışmayan, katılımcılarla beraber iş üreten bir derneğiz.
Ayşe Temizel Ortaokul Kütüphanesi
TOPLUM YARARI İÇİN PROJELER
İnternet sitenizde çalışmalarınıza dair bilgiler var. Birçok yerde tasarımlar yaptınız. Üretimlerinizden bahseder misiniz?
Kuruluşundan bu yana kırsal ve kentsel alanda yapı faaliyetleri yapıyoruz. Bunların birçoğu atıl vaziyetteki yapıların dönüştürülmesi üstüne oldu. Aynı zamanda sıfırdan yapı faaliyeti de gerçekleştirdik. Bu tarz işler yapıyoruz ama bunun dışında farklı yaş gruplarına ve farklı meslek alanlarına üye insanlarla atölyeler düzenliyoruz. Sergilere ve çeşitli bianellere de katılıyoruz. Aslında dallanan ve budaklanan bir üretim yelpazemiz var.
Güllü Açık Derslik ve Oyun Parkı
Türkiye’nin birçok bölgesine gidiyor ve kütüphane, çocuk oyun alanı gibi mekânlar tasarlıyor ve inşa ediyorsunuz. Çalışma alanlarınızı neye göre belirliyorsunuz?
Temelde sosyal meselelerle alakalı, toplum yararına konular hakkında çalışıyoruz. Dernek kendi toplantılarında üyeleriyle, gönüllüleriyle dert edindiği konularda çalışabiliyor. “Atıl köy okulları” böyle bir projeydi. Yerel ve ulusal çapta farklı sivil toplum kuruluşundan bize gelen taleplere yönelik bizim de takvimimize ve niyetimize uyduğu müddetçe çalışmalar da olabiliyor. Ülke ve dünya gündemindeki mevcut konular hakkında da söz üretiyoruz.
KATILIMCILIK VE ORTAK AKIL
Üretimlerinizin malzemelerini nasıl karşılıyorsunuz. Bunun için sizlere destek olan kurumlar var mı?
Özellikle yapı projeleri için malzeme konusu gündeme geliyor. Dernek üyelerinin aidatlarıyla dönen bir ekonomimiz var. Derneğin bir çalışanı yok ve herkes gönüllü bir şekilde vaktini ayırarak bu işleri yapmaya çalışıyor. Bu işler de tabii ki bütçeye ihtiyaç duyulan işler. Yapı faaliyeti yaptığınız zaman bütçe gerekiyor ama malzemenin yanında işçilik de var. Biz de işçilik yapabiliyoruz ama yerel ustalarla çalışmak, onlardan öğrenmek, kendimizin yapamayacağı konularda onların devreye girmesi gibi durumlar olabiliyor. Bütçe kalemleri sadece malzemeye indirgeyememeğimiz kadar çeşitli. Bunlar arasında keşif gezileri, atölyeler ve paneller de var. Her STK gibi dernek de bağışlarla yürümeye çalışıyor. Çok yüksek bireysel bağışlar alan bir dernek değiliz ama kişisel bağışları arttırmayı düşünüyoruz. Çeşitli firmalarla ve mimarlarla bir temas halindeyiz. Onlardan destek alma durumu var derneğin. Yapı sektöründeki firmalar haricinde de destek alabiliyoruz. Aslında destekçinin niyetleri derneğin niyetleriyle ayrı düşmüyorsa her türlü desteğe açığız. Ama gönlümüzden geçen şey ise bireysel bağışlar ve yaptığımız projenin yerel muhataplarının kendi öz kaynaklarıyla bu işleri daha fazla yapabiliyor olmak. Acayip paralar akıtarak yapmak değil, mümkün olduğunca herkesin bir tuğla koymasıyla ortaklaşma niyeti taşıyoruz.
Kadıköy-Boğa'da projesi
Kadıköy’de faaliyet yürüten bir topluluksunuz ve ortaklarından biri olduğumuz “Boğada” projesi Arup Londra ofisi tarafından düzenlenen “Conflicts of an Urban Age” isimli sergide yer alıyor. Bu projeden bahseder misiniz?
Kadıköy’de ilk toplantıları yaptık ve kentlinin talebi nedir diye düşündük. Otobüs duraklarının arkasındaki toplanma durumuna katkı sunmak, görselliği ve konforu artırmak istedik. Açık çağrı yaptık ve Kadıköy Belediyesi’nin atölye imkânlarını kullandık. Katılımcılarla beraber uyguladık. Kullanımı çok benimsenen bir proje oldu. Başka yerlerde de adını duyuran bir iş oldu aslında. Kentte yerel yönetimle de beraber bu tarz alternatif mimarlık yapmayı deneyen grupların bir araya gelebileceğine ve kentsel konularda bu tarz iş birliklerinin olabileceğine dair olumlu bir örnek oldu.
Çalışmalarınızı katılımcı ve faydacı olarak tanımlamak mümkün. İstanbul’un son yıllardaki kent mimarisini ve şehir planlamasını düşünürsek, hedeflerinizin daha anlamlı ve önemli olduğunu düşünüyor musunuz?
Bir köyde bir iş yapıyorsunuz belki daha küçük ölçekli oluyor ve etkilenen insan sayısı daha az oluyor. Ama derneğin projeleri bir köyde de olabilir ya da bir kent meydanında da. Köydeki projeler daha geniş ölçekli kentsel alanlar için bir örnek model olabilir. Biz bu işlerin kapalı kapılar ardında, tepeden inme kararlarla alınmadan ve herkesin görüşünü sunabileceği ortaklaşma sonucunda olmasını istiyoruz. Türkiye ve dünyada böyle ortamlar giderek azalıyor. Şehirleşmesinin ortasında çok hızlı ve vahşi diyebileceğimiz İstanbul’da kentin hafızasını silen, kaynakları tüketen bir tutuma karşı ortak akılla yöntemlerin ve örneklerin oluşmasını istiyoruz. Belki dünya değişmeyecek ve dernek bir şehrin planlamasını yapmayacak ama büyük projeler yerine her sorunun özelinde çözümler üretmeye çalışıyoruz. İnsanlara söz hakkı tanımayan müdahalelere karşın katılımcıların dahil olabileceği ve sonrasında geliştirebilecekleri işler olabilir. Mimarlık ya da inşaat bu şekilde yapılmak zorunda değil diye düşünüyoruz. Türkiye’nin şehirleşme politikalarına karşı bu noktadan bakıyoruz.