“Her birimiz kültür sanat alanının başka başka yerlerinde çalışıyoruz. Müzisyen olanımız, oyuncu olanımız var. Düğünlerde de çıkıyoruz sahneye, opera mezunumuz da var. Büyük prodüksiyonlarda rol alanımız da, sette çalışanımız, dekor, kostüm yapanımız, yazıp çizenimiz de…” Patronların Ensesindeyiz Kültür Sanat Emekçileri Dayanışma Ağı’nda, açıklamada olduğu gibi birçok isim var.
Dayanışma ağındaki kültür sanat emekçileri, salgının etkilerinin yanı sıra örgütsüzlük ve mücadelesizliğin bu etkiyi kat kat arttırdığını düşünüyor. Dayanışma ağı, mayıs ayında ilk çağrısını yaptı ancak Kadıköy’de geçen hafta yola çıktı.
Kültür sanat emekçileri yoksullaşırken, emeğe bir türlü sıra gelmediğini, kayıtsız, sigortasız çalıştırıldıklarını, bunlara karşı mücadele etmek için bu ağı kurduklarını söylüyor. Kültür Sanat Emekçileri Dayanışma Ağı, Kadıköy ile birlikte Beyoğlu’nda kuruldu, diğer şehirlerde de biraraya gelmeye başlıyorlar.
“İŞLER SIFIRLANDI”
Dayanışma ağından Semih Saygın Sezer, pandemi döneminde yaşadıklarını şöyle anlattı: “Ben hem çalışan hem bir öğrenci olarak, eğitim ihtiyaçlarımı karşılayabilmek için çalıştığım işleri pandemi dolayısıyla kaybettim. Kısıtlamalardan ötürü sahneler kapandı, çalıştığım tiyatrolar kira, vergi gibi sebeplerden ötürü battı. Kısacası işsiz ve gelirsiz bir şekilde eve hapsoldum. Asıl yoran şey ise bu sorunların daha sonra düzeleceğinin garantisi olmaması.”
Opera mezunu müzisyen Günselin Seda Çetinkaya’nın da pandemi öncesi oynadığı oyunlar iptal oldu, geçimini sağladığı özel dersler sıfırlandı. Mart ayından beri de işsiz. Sokak müzisyeni Süleyman Aslanyürek de üç ay çalışamadı: “Yoğun baskılar ve talepler sonrasında haziran ayı gibi tekrar çalışmaya başladık. Ancak eskisi gibi kazanmıyoruz şu an. Geçen üç ayın sebep olduğu borçlar ödenemez durumda. Kirasını ödeyemediği için evinden çıkıp memleketine, ailesinin yanına dönenler oldu.”
Gülşah Bolat ise mezun olmak üzere olan bir konservatuvar öğrencisi. Bolat, pandemi koşulları nedeniyle başka işlerde çalışmak zorunda kaldığını söyledi ve “Eğitim hayatımın sağlıklı bir şekilde devam etmesi, uygulamalı bir bölüm olmamızdan kaynaklı neredeyse imkansız hale geldi.
Birçok arkadaşım okulu bırakmak veya okurken birden fazla ek işte çalışmak zorunda kaldı. Zaten konservatuvar öğrencilerinin alandaki varlığı ‘gönüllülüğe’ bağlı. Mezun olup gerçek bir iş bulma kaygımız ikiye katlandı yani. Kendimizi sonsuz bir ‘gönüllülüğün’ içinde hissettik” dedi.
Can Kuyumcuoğlu, ise müzisyen. “Düzenli olarak mekanlarda sahne alarak geçimini sağlayan müzik grupları, pandemi kısıtlamalarıyla birlikte gelirlerini tamamen kaybetmiş oldular” diyen Kuyumcuoğlu, “Bu dönemde müzisyenlerin çoğu, maddi sıkıntılardan dolayı beste kaydetme ve yayınlama planlarını erteledi. Şarkılarını yayınlayabilenlerse bunu hiçbir geliri olmadan, çok zor şartlar altında başarabildi” dedi.
“KİRA ÖDEYEMEZ DURUMDAYIZ”
Güliz Gündüz ise yaşadıklarına dair şunları söyledi: “Pandemi bizim ufacık alanlarımızı da daralttı ve bizi evlerimizde hapsolmaya, odalarımızdan dışarı adım atamayacak kadar parasız kalmaya mahkum etti. Kiralarımızı ödeyemez durumdayız. Faturalarımızı en asgari düzeyde tutabilmek için evin bütün kaloriferlerini kapatıp tek bir odada ısıtıcı yakarak yaşıyoruz. Bu süreçte durumu idare edemeyip yaşamına son veren arkadaşlarımız dahi oldu. Himayemizde olan hayvan dostlarımız için sürekli mama ister hale geldik. Devletin yardımları tiyatro oyuncularının yüzde 95'inin eline ulaşmadı. Kurumsal bir yerde çalışmıyorsanız, kaydınız yoksa devlet sizi muhatap almıyor zaten.”
Üniversitede tiyatro bölümüne devam eden Gizem Altunbey de ailesinin yanına taşınmak zorunda kalanlardan: “Geçimimi sağlamak için bir tiyatroda çocuk oyunlarında oynuyorum. Bu süreçte ailemin yanına taşınmak zorunda kaldım. Okulların ne zaman açılacağı belirsiz hale geldiği için uygulamalı aldığımız dersleri dahi çevrimiçi almak zorunda kaldık. Bu yüzden okulu bırakan arkadaşlarımız oldu. Bu süreç içerisinde herkes gibi bizim de oyunlarımız iptal oldu. Zaten öncesinde de emeğimizin karşılığını alamıyorduk, bir de pandemi ile gelirimiz sıfırlandı.”
Dayanışma ağındaki herkes, bu sürecin psikolojik olarak kendilerini hırpaladığını söylerken Aslanyürek, “Elimize enstrümanımızı alıp çalışacak hayat enerjimiz yoktu”, Gündüz, “İşsiz tiyatro oyuncularını hiç düşünmedi devlet. Çoğu oyuncu antidepresanlarla süreci atlatmaya çalışıyor”, Sezer, “Pandemi bittikten sonra da işlerin düzeleceğine dair ufkumuz yok. Mücadele etmezsek bu süreç bu ülkeye daha nice değerli sanatçıyı kaybettirir”, Bolat ise “Şu anda hayatta kalabilmek kadar yaşıyoruz her şeyi. Maddi manevi bu sınırlardayız. Her birimizin hikayesi farklı fakat çözümlerimiz ortak. Gerçekte yalnız olmadığımızı biliyoruz” dedi.
SİGORTASIZLIK, EKSİK ÜCRETLER...
Kültür sanat alanında pandemi öncesinde de güvencesizlik oldukça yaygındı. Birçok kişi kayıtsız, sigortasız çalıştırılıyordu. Çetinkaya, bunu şöyle anlattı: “Ben 33 yaşındayım ve toplam yatmış sigorta günüm 300 gün değil. Başka sektörde çalışan yaşıtlarımın sanıyorum ki daha fazladır. Yıllardır İstanbul’daki birçok koro işinde çalışan ve bu sektörde şanslı sayılanlardanım. Ancak neredeyse hiçbir işimde sigorta yapılmadı. Bunun normal sayıldığı da bir sektör bu.”
Bolat, güvencesizlikle, sigortasızlıkla, sömürüyle, işsizlikle hoşnut olunmayan işlerde çalışmaya mecbur bırakıldıklarını söylerken Gündüz, “Pandemiden önce de durum farklı değildi. Sektörü elinde tutan birkaç kişinin yanında işe girerseniz ancak iş sahibi olabilirsiniz. Patronunuz sizin almanız gereken ücretin çoğunun üstüne yatarak size 3'te 1 oranında bir maaş verir. Sigortanızı yaptırmak için dil dökersiniz, asgari ücretin üstünde kazanıyorsanız bile, sigortanız asgari ücret üzerinden yapılır. Denetim olmaması patronları daha rahat konuma getiriyor zaten.” dedi.
Aslanyürek, sektörde çalışanların artık güvencesizliği kabul ettiği ve günü kurtarmaktan başka bir şey yapmayan topluluk olduğunu vurgularken Altunbey, “Şanslıysanız sigorta yapılıyor. Prova süreçlerinde yol, yemek gibi giderler karşılanmıyor. Sigorta yapılmadığı için fiili olarak sendika hakkımız da yok.” diye konuştu. Sezer ise şunları söyledi: “Üç çocuk oyunu oynatıp, bir tane parası vermeye çalışan tiyatro sahibinden tutun da, şimdiye kadar sigortalı çalışmış olması gerektiğini dahi bilmeyen oyunculara kadar her alanda haksız, hukuksuz hale gelmiş bir sektöre sahibiz.”
İLK EYLEM 28 OCAK’TA
Dayanışma ağındakiler devletin kendilerini muhatap alması gerektiğini, bu süreçte işsizlik gelirinin bağlanmasının şart olduğunu, gerçekçi ve acil destek sunulmasının zorunlu olduğunu dile getirdi.
Alandaki sorunlar aslında net. Dayanışma ağının gündemi de gönüllülük, ödenmeyen ücretler, kayıtsız, güvencesiz çalışma, tanımsızlık, keyfilik, sendikasızlık gibi ortak problemler. Patronların Ensesindeyiz Kültür Sanat Emekçileri Dayanışma Ağı’nın öne çıkarmayı planladığı iki şey ise örgütlenmek ve dayanışma. 28 Ocak’ta İstanbul ve Ankara’da kültür müdürlüklerinin önünde eylem yapacak olan dayanışma ağı, taleplerine dair dilekçeleri müdürlüklere iletecek.