Silivri’deki Marmara Cezaevi’nde tutuklu bulunan İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun 7 yıl 4 aya kadar hapis ve siyasî yasak talebiyle yargılandığı Akın Gürlek davasında üçüncü duruşma 16 Temmuz’da yapıldı. Silivri’deki Marmara Kapalı Ceza İnfaz Kurumu içindeki mahkeme salonunda izleyiciler tarafından “Cumhurbaşkanı İmamoğlu”, “Kurtuluş yok tek başına” ve “Ekrem Başkan” sloganları atıldı. Duruşmayı CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, İBB Başkan Vekili Nuri Aslan, CHP Genel Başkan Yardımcıları, CHP milletvekilleri, CHP’li belediye başkanları ile İmamoğlu’nun eşi Dilek İmamoğlu, oğlu Selim İmamoğlu, İstanbul Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erdinç Sağkan takip etti. Duruşmayı aralarında Kanada, Avusturya ve Çekya’nın da olduğu 9 ülkenin konsolosları da izledi.
CEZA ONANIRSA SİYASİ YASAK GELEBİLİR
Mahkeme heyeti İmamoğlu’nun “hedef gösterme” suçundan beraatine karar verdi. İmamoğlu’na “tehdit” suçundan 2 ay 15 gün “kamu görevlisine hakaret” suçundan 1 yıl 5 ay hapis cezası verildi. Mahkeme heyeti, İmamoğlu hakkında kamuoyunda “siyasî yasak” olarak bilinen Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma” başlıklı 53. maddesinin uygulanmasına da karar verdi. Cezanın onanması halinde İmamoğlu’na siyasi yasak getirilecek.
İmamoğlu savunmasında, “‘Ben gelecek seçimi değil gelecek nesilleri düşünenlerdenim. Kötülük yapanlara ve kötülere karşı mücadeleye bir nefer olarak devam ediyorum. Dimdik ayaktayım!” dedi.
Avukatlarının savunmasının ardından son sözlerini söylemek üzere bir kez daha söz alan İmamoğlu, “Ben bu cennet vatanda 1 kişi için tehdidim. Sandıkta dört kez yendim, beşinci kez yeneceğim” diye konuştu.
“LGS SINAVINDA BİLE ADALET SAĞLAYAMIYORLAR”
Ekrem İmamoğlu savunmasından satır başları şöyle: “12 şehit veriyoruz, bunun nedenini bile sorgulayamıyoruz. Bazı ülkelerde bir can bile değerliyken 12 şehit için mangalda kül bırakmayan insanların çıtı çıkmıyor. Bir LGS sınavında bile adaleti sağlayamıyorlar. Küresel bölgesel yeni ittifaklar kuruluyor. Gerçekten baş döndürücü bir hızla dünya ülkeleri kendini buna hazırlıyor. Bu yeni dönemde Türkiye durdurulamayan, düşürülemeyen enflasyonun, yoksulluğun altında inim inim inliyor.
Mart ayından bu yana yoksullaşan bir toplumuz. Bütün ekonomik prensipler yok sayılıyor. Yüzde 60’a varan maliyetlerle insanlar borçlanmak istese, borç alacak banka bile bulamıyor. Sanayiciler, esnaf, çiftçiler üretim yapamaz hale gelmiş. İflaslar ve konkordatolar rekor kırıyor. Beş ayda 1 milyon 50 bin insan kredi kartını ödeyemediği için hacizle karşı karşıya. Devlet bu insanlara ‘35-40 ayda faizle ödeyebilirsin’ diyor, sonra da bununla övünüyor.
Gelir dağılımındaki adaletsizlik artıyor. Yaşam maliyetleri yükselirken asgari ücret açlık sınırının altında kalıyor. Halkın geliri eridi. Ama biz hâlâ siyasi ikbal ve intikam hırsıyla davalarla uğraşıyoruz. Halbuki tanımlı işsizlik oranı yüzde 32’ye ulaşmış. Bu 11 milyon işsize denk geliyor.”
“YA ADALET YA SEFALET”
“Gerçek tehdit ve hakaret, insanların evlatlarına yaşatılan bu umutsuzluktur. Bunu burada arayın. O yüzden diyorum ki: ya adalet, ya sefalet. Başka bir yolu yok. Adalet varsa bereket vardır. Bu ülkede 160 milyar dolar sadece korkular yüzünden, Ekrem İmamoğlu’nun cesaretinden korkulduğu için kaybedildi. Bu bir darbe girişimidir. Her türlü iddianameyle üzerimize gelinmesi, bu korkunun sonucudur.
Asıl tehdit ve hakaret; milletimizi sıkıntıya sokan, ayrıştıran, ötekileştiren anlayıştır. Biz bu anlayışa karşı adaletin, şeffaflığın, eşit yurttaşlığın, demokratik devletin yanındayız. Böyle yaparsak Orta Doğu’da bir kutup yıldızı oluruz. Ama en büyük sabotaj, ana muhalefetin seçilmiş başkanlarına, bürokratlarına, cumhurbaşkanı adaylarına uygulanan yıldırma politikalarıdır.
Demokratik bir katılım süreciyle, ortak akılla işleyen bir sistemin kurulması en büyük arzumuzdur. Bu memleket 86 milyon yurttaşın ortak evidir. Nazım’ın dediği gibi: ‘Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine.’”