17 Ağustos 1999’da Türkiye en karanlık günlerinden birini yaşadı. Saat 03.02’de merkez üssü Gölcük olan deprem 45 saniye içerisinde binlerce can aldı, faciadan sağ kurtulanlara ise ömür boyu unutamayacakları bir acı bıraktı... Bu felaketin ardından tam 18 yıl geçti. Peki, gerçekleşen depremden gerekli dersleri aldık mı? Sıkça dillendirilen “büyük İstanbul depremi” ne kadar yakın? Ya İstanbul bu depreme hazır mı? Acil alınması gereken önlemler neler? Bu soruları depremin 18.yılında Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Erdal Şahan’a yönlendirdik.
DEPREMİ TAHMİN EDEBİLECEK SİSTEM YOK
Deprem tahmini konusunda çalışmalar dünyanın her yerinde yapılıyor. Türkiye’de çeşitli üniversitelerin projeleri var ama somutlaşmış olarak depremin nerede, hangi gün, saat kaçta olacağını gösteren bir sistem ne Türkiye’de ne de dünyada bulunmuyor. Son dönemde medyada mühendislik eğitimi almamış insanlar spekülatif açıklamalar, tahminler yapılıyor. Bunlara pek itibar etmemek lazım.
Türkiye bir deprem ülkesi. İstanbul’da birikme var, bir deprem olacak. Öncelikle bunun kabul edilmesi lazım. Boğaziçi Üniversitesi’nin GPS verilerine göre, Marmara Denizi üzerinde Çınarcık Çukuru ve Saros Körfezi tarafında 7 ve üzeri şiddetinde deprem yapacak şekilde gerilim birikmiş durumda. Verilerden hareketle hesaplanan olasılık önümüzdeki 30 yıl içinde yüzde 65 oranında deprem olacağı şeklinde. Her an olabilir. Bu süre uzadıkça depremin şiddeti de artıyor aslında.
“DEPREM TOPLANMA ALANLARI YOK EDİLDİ”
Aslına bakarsanız 99 depreminin akabindeki hükümet bununla ilgili hızlı girişimlerde bulundu. İlk etapta Yapı Denetim Yasası’nı değiştirdiler. Hızlıca depremle ilgili önlemlerin koordinasyonunun sağlanması için “Deprem Konseyi” kuruldu. Zemin etütleri verimli hale getirildi. Birçok arama kurtarma ekibi kuruldu. Afete hazırlanılsın diye afet yönetim sistemini bütün yerel yönetimlere yaymaya çalıştılar. Deprem toplanma alanları ve ekipler belirlendi.
Sonrası maalesef pek iç açıcı değil. İstanbul depreme kesinlikle hazır değil. Bir gelişme kaydedilmediği gibi daha geriye gittik afet konusunda. Depremin ardından 480 alan, çadır toplanma alanı olarak belirlendi. Sonrasında ise AVM projeleriyle, rezidans projeleriyle bu alanlar imara açıldı. Bugün o alanlardan 60-70 tane kaldı. 99’da 10 milyonluk bir İstanbul’dan bahsederken, bugün 15 milyonluk bir kentten söz ediyoruz. Sizin nüfusunuz yüzde 50 artarken toplanma alanlarınız neredeyse kalmamış. Koordinasyon için kurulan Deprem Konseyi lağvedildi. Bir sürü gökdelen yapılıyor. Ama yüksek yapılar yönetmeliğini hala çıkarmadılar. 1/100.000’lik İstanbul planları yapılmıştı. Bu planların hiçbirinde üçüncü köprü, Kanal İstanbul, üçüncü havalimanı yoktu. Bunların hepsi plan bozularak yapılıyor. 1/100.000’lik alanlar bir kentin anayasasıdır ve anayasaya uyulmuyor. Bir diğer husus yeşil alan miktarı. Toplanma alanı için yeterli yeşil alan yok. Türkiye’de sistem, afet olduktan sonra enkazı kaldırmaya, yaraları sarmaya yönelik. Bizim afetten önce yapmamız gerekenlere yönelmemiz gerekiyor.
Birincisi mevcut yapı stokunu depreme dayanıklı hale getirmeliyiz. Bunun dışında yeni yapılan binalar için Yapı Denetim Kanunu acilen değiştirilmeli. Yapı denetim firmaları müteahhitten değil yerel yönetimlerden iş almalı. Maalesef çocuklarımızda afet kültürü oluşmadı. Planlı bir şekilde çocuklardan başlayarak, yetişkinlere kadar herkesi afete karşı eğitmemiz lazım. Yerel yönetimlere daha çok yetki ve görev verilmesi lazım. Yerel yönetimlerin bulundukları bölgede zemin etütlerini yapmaları lazım. Bunun için jeofizik ve jeoloji mühendislerinin istihdam edilmesi lazım. Yine yerel yönetimlerin, yapıları, yapıların betonlarını denetleyebilmesi lazım. Arama kurtarma ekiplerinin çoğaltılması ve bir koordinasyon sisteminin kurulması lazım.
“KADIKÖY AVANTAJLI”
Kadıköy bu konuda diğer ilçelere göre daha şanslı. Çünkü belediyenin bu konuda aldığı daha fazla önlem var. Kadıköy Belediyesi’nin diğer ilçelerden farklı olarak yapı denetim laboratuarları var. Bu laboratuarlarda, inşaat mühendisleri ve yerbilimcilerle birlikte Kadıköy’de zemin etüdü yapılıyor, betonuna kadar denetleniyor. Bunun dışında böyle bir deprem tabi ki Marmara Denizi’ne kıyısı olan bütün il ve ilçeleri etkileyecek. Kadıköy’de de sorunlu bölgeler var. Mesela Kurbağalıdere’nin geçtiği bölgelerde alüvyon zeminlerden kaynaklı riskler var. Deprem olduğunda bu bölgeler sarsıntıyı daha fazla hissedecekler. Kentsel dönüşümün en yoğun olduğu bölge Kadıköy ama bu yapıların diğer ilçelere göre daha kötü olduğu anlamına gelmiyor. Kadıköy’de rant daha yüksek olduğu için firmalar buraya yöneliyor.
“TSUNAMİ MÜMKÜN DEĞİL”
Tsunami, Japonya’da, Endonezya’da gördüğümüz gibi açık denizlerde daha etkili oluyor. Deprem olduktan sonra çıkan o hareket ve enerji kıyıya yaklaştıkça hızlanıyor ve yükseliyor. Marmara Denizi daha küçük ve kapalı bir deniz. Kıyı şeritleri için su yükselmesi ihtimali var. Ama olası 7.2’lik depremde konuşulan gibi Bağdat Caddesi’nin sular altında kalma ihtimali çok mümkün değil. Ama sahillerde yapılan dolgu alanlarının, sahil yollarının tümünün suyun altında kalacağını net olarak söyleyebiliriz.
Bireysel olarak ilk etapta afet anında ne yapacağımızı öğrenmemiz lazım. Eğitim veren yerler var. Mesela Kadıköy ilçesindeki vatandaşlar Kadıköy Belediyesi Çevre Müdürlüğüne başvurup, afet anında ne yapabileceklerini öğrenebilirler. Kadıköy Belediyesi’nin arama kurtarma ekibi birçok yerde, talep edilen sitelere kadar bu eğitimi veriyor. Evde güvenli bölge nereyi seçeceğiz, evde deprem olursa neyin altına saklanacağız veya bir şeyin altına saklanıp saklanmayacağınız, bunlar çok önemli şeyler. Kişilerin kendi binalarını kontrol ettirmeleri lazım. Yapı ne kadar sağlam? Bunu sağladıktan sonra ev içinde toplanacak bir nokta belirleyecekler. Dışarıda yakalandıklarında nerede toplanacaklarını bilmeleri lazım. Afete hazırlık çantası yapılmalı.