Son günlerde yaşanan ‘sokak köpekleri’ tartışmasına, tarihsel perspektiften ışık tutan bir kitabı taşıyoruz sayfalarımıza. İnsanla birlikte yaşayan en eski hayvan olan köpekler üzerinden yürüyen güncel mevzunun, aslında hiç de yeni olmadığını, tarih boyunca sık sık gündem olduğunu ortaya koyuyor bu kitap.
Kitabın adı “İstanbul'un Sokak Köpekleri”. Yazarı da Kemalettin Kuzucu. Kendisi Marmara Üniversitesi İnsan Ve Toplum Bilimleri Fakültesi Bilgi Ve Belge Yönetimi Bölümü Tarihi Devlet Arşivleri Anabilim Dalı’nda görevli tarihçi bir profesör. Kaleme aldığı bu 583 sayfalık hacimli kitabın alt başlığı ise “ Muhafazakarlık ve Modernlik Bağlamında Osmanlı'dan Cumhuriyet'e”. Kapı Yayınları’ndan çıkan kitapta Kuzucu, köpekler üzerinden bir kültür ve şehir tarihi araştırması yapıyor.
GEZGİNLER KÖPEKLERİ YAZIYOR
Özellikle 19. yüzyıl İstanbul’unun merkez alındığı kitapta; günlük hayattan politikaya, mizahtan edebiyata, felsefeden matbuata, şehircilikten oryantalizme, modernlik tartışmalarından anayasaya dek pek çok alanda köpeklerin izi sürülüyor. Yeryüzünün en kalabalık hayvan cinslerinden olan köpeğin kısa tarihi ve yeryüzündeki macerasıyla açılan kitap, Türklerin tarihinde köpeğin yerine değiniyor. 3 ana bölümden oluşan kitap, ‘Şehir Ve Sokak köpekleri’, ‘Siyaset, İdeoloji ve Sokak Köpekleri’ ile ‘Hayat, Mizah ve Sokak Köpekleri’ ana başlıkları altında sokak köpekleri konusunu enine boyuna tartışıyor.
Prof. Dr. Kuzucu, İstanbul'un sokak köpeklerinin geçmişine dair özgün, ayrıntılı ve kronolojik bilgilerin, şehri ziyaret eden yabancı gezginlerin kaleme aldıkları seyahatnâmelerde ve yerli tanıkların hatıralarında görüldüğünü belirterek, “Seyyahlar, özel ilgilerinden dolayı seçici davrandıklarından, çoğu defa o yerin mukimlerinin farkında olmadıkları ayrıntıları görebilmektedirler. Sokak köpeklerine dair tespit, gözlem ve yorumları bu gerçeği açık biçimde kanıtlamaktadır. Köpekler olanca tembellikleri, gürültüleri, kirleri, başta yabancılarınki olmak üzere insan hayatını kısıtlayıcı yönlerinin yanında, birtakım olumlu hususiyetleriyle, şehre dair yazılanların vazgeçilmez başlıklarından birini teşkil etmiştir. Bu bakımdan, İstanbul ahalisinin köpeklere yönelik korumacı tutumunu, her şeyden önce, çağdaş dünyanın güncel konularından olan hayvanseverliğin en kadîm örneğini olarak görmek gerekir.” diyor.
DÜNYA CENNETİNDEKİ KÖPEKLER
İstanbul sokaklarında kedi, ayı, maymun ve kümes hayvanlarının da yaşamasına karşın, bunların hiçbirinin köpekler kadar örgütlü ve insan yaşantısına benzeyen bir hayata malik olmadıklarını anlatan Kuzucu, “Köpekler insanlarla olan ilişkilerinin dışında, kurdukları yaşam alanlarında başkalarına hayat tanımayan yasa ve töreler geliştirmiş bir topluluktur. Ancak bu yapının oluşumuna zemin hazırlayan, halkın ve yönetiminin onlara gösterdikleri şefkat ve tanımış oldukları sınırsız özgürlüktür. Bu sayede dünya cennetinde yaşayan köpekler aynı özgürlüğü başka yerlerde bulamayacaklarının bilincinde idiler.” yorumunu yapıyor. İstanbul'un her bölgesinin köpeklere özgür bir ortam sunmadığını da belirten Kuzucu Galata ve Beyoğlu'nda köpeklerin bölgenin hareketliliğini yavaşlatan, modern ve rahat yaşantısına gölge düşüren varlıklar olarak görülürken, dar gelirli mahallelerde köpeklerin daha bakımlı, sağlıklı ve uysal olduğunu yazıyor.
TÜRKLER, FRENKLER VE KÖPEKLER
Prof. Dr. Kemalettin Kuzucu, “Burada istedikleri ölçüde beslenemedikleri gibi zaman zaman şiddet de görüyorlardı. Birçok yazarın gaddarca bularak eleştirdiği, toplu zehirleme vakaları da önce bu bölgede uygulanmıştı. Seyyahlar Türklerin siyasal gücü kadar Müslüman kimliğini de önemsediklerinden, insan-köpek ilişkisine dinî perspektiften bakıyor, böylece onlara gösterilen sevgi ve merhametin kaynağını da çözmüş oluyorlardı. Kaldı ki birçoğu, kendi ülkelerindeki köpeklerin İstanbul'dakiler kadar geniş bir özgürlüğe sahip olmadıklarını belirtmeyi bir vazife saymıştı. Türklerin köpekleri evlerine sokmayarak onlara geniş bir evren sunmalarına karşılık, Frenkler onları evlerine alarak dünyayı dar etmekte idiler” diye yorumluyor.
KÖPEKSİZ BİR İSTANBUL…
Prof. Dr. Kemalettin Kuzucu, kitabında şu görüşlere yer veriyor:
“Avrupa'dan sonra Türkiye'yi de etkisi altına alan sosyolojik, ekonomik ve ideolojik değişim çağında köpeklere bakış da değişmişti. Tanzimat'tan sonra birtakım aydınlar kuduzun yükselişinden ötürü bir sağlık sorunu olarak ele aldıkları sokak köpeklerinin kaldırılmasını, çevre temizliği ve modern şehir görünümü açısından da gerekli görmekte idiler. Batılılaşma yahut modernleşme olarak kavramlaştırılan süreçte, değişimin gerekliliği konusunda ikiye bölünen kamuoyu, sokak köpekleri konusunda da iki zıt tutum geliştirmiştir. Köpekleri kendi hayat alanlarını sınırlayan barbarlar olarak gören anlayış, bu hayvanların sokaklardan uzaklaştırılması düşüncesinin doğmasında temel etkendir. Beyoğlu'nda yabancı dillerde yayın yapan basın tarafından dillendirilen bu düşünce Şinâsi'den başlayarak bazı Müslüman aydınlarca da gür sesle ifade edilmiştir. Ancak köpeklerin kaldırılmasını savunan Tanzimat aydınının, onların öldürülerek yok edilmesine karşı çıktıkları belirtilmeli. Köpeksiz bir İstanbul hayalini Batılılara hoş görünmek için kuran aydınlar, bunun Batı nazarında komik duruma düşürmeyecek bir yöntemle yapılması gerektiğini de savunmuşlardır. Köpeklerin ıslah edilebileceği, hayatın çeşitli alanlarında kullanılabileceği ifade edilmiştir. Özetle, köpek politikasındaki iki zıt tutum, değil idarî ve siyasî konularda, toplumsal sorunlarda bile neden birliktelik sağlanamadığına; Osmanlı/Türk modernleşmesinin ağır aksak ilerlemesinin düşünce ve politikalardaki uyumsuzluktan ve karar alma süreçlerindeki kafa karışıklığından ileri geldiğine tipik bir örnek teşkil ediyor. Yabancılar, köpekler üzerinden Türk karakterini ve efkârını anlamaya çalışırken, uygarlık ve Batılılaşma arayışındaki Tanzimat aydının, aynı hayvanları siyasi, sosyolojik, kentsel ve ideolojik tartışmalara konu etmesi ilginçtir.”
KADIKÖYLÜ KÖPEĞİN SERSEMLİĞİ…
Kitapta Kadıköylü bir köpekle ve 1912’de yaşanan köpek itlafı ile yer alan bilgiler şöyle:
“1880'lerin ikinci yarısında kuduz İstanbul'da yılda ortalama 50 can alıyordu, gazetelerin kuduzu yazmadığı gün yoktu. 1889'un başında Kadıköy'de türeyen bir köpek, iki kişiyi ısırdıktan sonra öldürülmüştü. Ahmed Midhat Efendi'yi epeydir kaleme almayı düşündüğü yazı konusunda harekete geçirdi. Çünkü bu hayvan, kuduz fobisinin Boğaz'ın iki yakasını sardığı, havlayan her köpeğin kuduz zannedildiği toplumsal kaygının kurbanı olmuştu. Ahmed Midhat'ın deyimiyle "iftiraya uğrayan köpeğin" öyküsü ibret verici olduğu kadar cehaletin korkunç yüzünü de ortaya sermekteydi. Şöyle ki, Kadıköy taraflarında ortaya çıkan bu hayvan, sessiz; fakat sersem bir şekilde sahil boyunca ilerlerken kendine yaklaşan sokak köpeklerini diş darbeleriyle uzaklaştırmış, bazı insanları da ısırmıştı. Hayvanın dış görünümü ve saldırganlığı kuduz olduğu hissini uyandırmış ve öldürülmek istenmişti. Onu yakından gören ve köpekten anlayan birileri ise "iri ve güzel bir çoban köpeği" olduğunu ve kuduz alameti taşımadığını tespit etmişlerdi. Sersemce yürümesinin ise sahibini kaybetmesinden ileri geldiğine hükmetmişlerdi. Zira çoban köpeğinin özelliği pek havlamaması,görevi esnasında tehlikeli gördüğüne yaygara etmeden saldırmasıydı. İşte, köpek tabiatından ve psikolojisinden anlamayanlar, Kadıköylü köpeğin suskunluğunu ve sersemliğini kuduz alameti saydıkları için onu katletmek istemişlerdi. Hayvancağız Kanlıca'ya kadar ilerleyebilmiş, aldığı darbelere ek olarak "kim bilir açlıktan susuzluktan ne kadar sıkıntı çektikten sonra" orada ecele boyun eğmişti. Çoban köpeği olduğunu bilenlerin engellemeleri işe yaramamıştı…”
1912 Kadıköy itlafı
“(…) Çeşitli nedenlerle çoğalan köpeklerin sokakları yeniden istila etmesi üzerine hükümet, "bunların usûl-i sâbiki vechile tekrar toplattırılmaları hakkında" 1912'nin başlarında Şehremaneti'ne bir tebligat gönderdi. Bu defa, daha önce dokunulmamış olan Anadolu yakası köpekleri toplanacaktı. Çünkü Kadıköy ve Göztepe civarında bir atı bile parçalayabilecek irilikte köpekler türediği, özellikle Erenköy'de tehlikenin katlanılmaz boyutlara vardığı yönünde şikâyetler ulaşmıştı. Şubat ayının ortalarına doğru bu yakada operasyona başlandı.