İstanbul Planlama Ajansı (İPA), Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne İstanbul’un planlama tarihini mercek altına alan kapsamlı bir araştırma yayınladı. “Geçmişten Geleceğe İstanbul’un Planlama Hafızası: Özneler, Kurumlar, Mekânlar ve Eylemler” başlıklı rapor, 1923–2025 dönemini altı tarihsel kesitte inceleyerek İstanbul’un planlama pratiğini belirleyen kurumsal dönüşümleri, karar alma süreçlerini, öne çıkan aktörleri ve mekânsal müdahaleleri bütüncül bir çerçevede ortaya koyuyor. Rapor, belge taramalarının yanı sıra 1960 sonrası üst ölçek planlarında görev alan uzmanlarla yapılan sözlü tarih görüşmeleriyle, İstanbul’un planlama hafızasında bugüne kadar eksik kalan mekanizmaları kayıt altına almayı hedefliyor.

ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİ
Rapor, 1920’li yılları hem savaşların bıraktığı ağır tahribatın hem de siyasi-ekonomik bağımsızlığın yeniden inşa edildiği bir dönem olarak ele alıyor. İstanbul, işgal, yangınlar ve nüfus kaybıyla zayıflayan bir şehir olarak Cumhuriyet’e girerken, yeni rejimin ideolojik dönüşümü kentsel mekâna hızla yansıdı.
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Türkiye’de şehirleşme ve yapı stoku yeniden biçimlendi. Raporda, Cumhuriyet’in ilk yıllarında İstanbul’daki kentsel mekân üzerindeki ilk değişikliklerin, yeni rejimin ideolojik yönelimlerini yansıttığı ifade edildi. 1923 yılında İstanbul’un kozmopolit karakterini yansıtan bir koridor olan Cadde-i Kebir veya Grande Rue de Péra’nın adı değiştirilerek İstiklal Caddesi oldu. Diğer yandan 1920’li yıllarda ilk Şehremini olan Haydar Bey modern bir itfaiye teşkilatı kurdu, Haliç’te Sütlüce’ye mezbaa yapıldı, Fatih Edirnekapı arasında yangında zarar gören bölgeye 30 metre genişliğinde yol ve tramvay hattı yapıldı. 1920’li yılların başında Jacques Pervititch kentin kadastro haritalarını çıkarmaya başladı ve bu çalışma 1945 yılında Pervititch’in vefatına kadar devam etti. Ayrıca uygulanmamakla birlikte bu dönemde Alman plancı Carl Lörcher tarafından bir şehir planı hazırlandı.

İSTANBUL’UN İLK PLANLARI
Raporda 1930’lar Türkiye’si bir yandan Cumhuriyet yönetiminin ulusal kalkınma hedeflerinin somutlaştırıldığı diğer yandan da ekonomik bağımsızlığın pekiştirilmeye çalışıldığı bir dönem olarak tanımlanıyor. “1920’li yılların sonuyla birlikte Türk mimarisinde yaşanan Avrupa modernizmine geçiş süreci İstanbul’a yansımadı” değerlendirmelerinin yer verildiği raporda
1930’lu yıllarla birlikte İstanbul’un planlanmasının gerekliliğinin öne çıktığı belirtildi.1933 yılında İstanbul için uluslararası bir planlama yarışması düzenlendi. Yarışma için mimar
kökenli şehirciler Alfred Agache, Hermann Ehlgötz ve Henri Prost davet edildi, ancak Henri Prost Paris Planlama Bürosu’nun başında olduğu için bu yarışmaya katılmadı. Prost’un önerisi üzerine, yarışmaya onun yerine yine Fransa’dan farklı bir şehir plancısı, Jacques Henri Lambert davet edildi. Prost, 27 Aralık 1950’ye kadar İstanbul’un şehir planlamasından sorumlu kişi oldu. Bu süre içerisinde Muhittin Üstündağ (1928-38), Lütfi Kırdar (1938-49) ve Fahrettin Kerim Gökay (1949-57) olmak üzere üç farklı vali ve belediye başkanı ile çalıştı. Fransız şehirci bu yönüyle, İstanbul’un mekânsal dönüşümünde etkin rol oynadı.

NÜFUS VE KENTLEŞME BASKISI
1950’ler, Türkiye genelindeki ekonomik açılma ve sanayi yatırımlarının İstanbul’u bir çekim merkezi haline getirdiği dönem olarak nitelendiriliyor. Kentte nüfus hızla artarken, konut üretimi ve altyapı bu artışın gerisinde kaldı.1950 yılında 975 bin olan İstanbul nüfusu 1965 yılında 2 milyon 141 bine yükseldi. Yıllık ortalama 80 bin kişilik bir artışın yaşandığı bu dönemde konut arzı yılda ortalama 10 bin düzeyinde kaldı. Yeni sanayi alanlarının açılması ve mevcut sanayi kuruluşları ise genişlemesine bağlı olarak Zeytinburnu, Haliç, Gaziosmanpaşa, Eyüp, Alibeyköy ve Kâğıthane, Levent, Ayazağa, İstinye, Paşabahçe, Beykoz, Çeliktepe, Gültepe, Kuştepe gibi alanlarda gecekondular yaygınlaştı.
1950–1960 döneminde İstanbul’da planlama ve kentleşme sürecini şekillendiren yasal düzenlemeler, hem konut politikaları hem de imar uygulamaları açısından önemli dönüm noktaları oluşturdu. Raporda bu dönem şöyle değerlendirildi: “5656 Sayılı Belediye Kanunu’na Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun ile belediyelere ucuz konut üretip halka dağıtma yetkisi tanınırken, 5417 Sayılı İhtiyarlık Sigortası Kanunu ile konut kredileri gündeme geldi. Aynı dönemde 6188 Sayılı Bina Yapımını Teşvik ve İzinsiz Binalar Hakkındaki Kanun ile gecekondu afları hukuki bir zemine kavuştu; 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ise kat mülkiyeti uygulamasının önünü açarak yap-satçılığın gelişmesine zemin hazırladı.”
İKİ DARBE ARASI
Rapor, 1960 sonrasını İstanbul planlamasında “kurumsallaşmanın güçlendiği bir dönem” olarak tanımlıyor. Devlet Planlama Teşkilatı’nın kurulması, beş yıllık kalkınma planlarının yürürlüğe girmesi ve bölgesel planlama tartışmalarının gündeme gelmesi bu yıllara denk geliyor. 1966’da kurulan Büyük İstanbul Nazım Plan Bürosu (BİNPB), metropoliten planlama sürecinde kritik bir rol üstlendi. Rapor, bu büroda görev alan uzmanların tanıklıklarına geniş yer veriyor ve plan üretim süreçlerinin teknik, idari ve siyasal boyutlarını sözlü tarih üzerinden anlatıyor. Döneme ilişkin bir başka önemli vurgu ise literatürde geçen “popülist modernite” kavramının planlama pratiğine yansıması. Bu kavram, modern planlama hedeflerinin siyasal kadrolar tarafından toplumsal talepler doğrultusunda dönüştürülmesini ifade ediyor. 1970’lerde Türkiye’de kentleşme kaotik gelişmelere de sahne oldu. Kırsaldaki yoksulluk, kırsalda yaşayanları kentlere yöneltirken; bu dönemde büyük kentlerde nüfus yoğunluğu arttı ancak sanayileşmenin istihdam yaratma kapasitesinin sınırlı kalması nedeniyle göç edenlerin önemli bir kısmı işsizlikle karşılaştı. Bu durum gecekondu alanlarının hızla genişlemesine, çarpık kentleşmeye ve kent çeperlerinde altyapı sorunlarının büyümesine yol açtı. 1970’lerde kentleşme, planlı bir gelişimden çok düzensiz göç hareketleri ve ekonomik istikrarsızlıklarla şekillendi.

KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE İSTANBUL
Raporda 1980 sonrası dönemin, küreselleşme ve neoliberal politikalar çerçevesinde İstanbul’un planlama sürecinde ciddi kırılmalara sahne olduğu ifade edildi. Rapor, bu yıllarda planlama kurumlarının rollerinin değiştiğini, karar alma süreçlerinin parçalandığını ve mekânsal üretimde imar operasyonlarının belirleyici hale geldiğini aktarıyor. Bu dönemde yürürlüğe giren 3194 sayılı İmar Kanunu gibi mevzuat düzenlemeleri, planlama rejiminin yeniden şekillenmesinde önemli rol oynadı. 1980-2000 dönemi, İstanbul açısından yalnızca nüfus ve idarî yapının değişimi açısından değil, kentleşmenin niteliği ve mekânsal örgütlenmenin dönüşümü açısından da kritik bir evre oldu. Sanayi ve ekonomik yatırımların büyük ölçüde kent çeperlerine ve Anadolu’ya yayılması göç hareketlerini besledi. Gecekondulaşma ve konut açığı ciddi boyutlara ulaştı, kentin altyapı ve sosyal hizmetleri baskı altında kaldı. Bu süreç, İstanbul’un planlama ve kentsel politika gereksinimlerini her zamankinden daha görünür hâle getirdi.
2000-2025 YILLARI
Raporun son dönem değerlendirmesi, 2000’li yıllarda yerel yönetimlerin güçlendiği bir evreyle başlayan sürecin, 2010 sonrasında mega projelerin etkisiyle yeniden merkezileştiğine işaret ediyor. 2000’li yılların ilk döneminde Avrupa Birliği uyum süreci, yönetişim ilkeleri ve yerel reformlar doğrultusunda başlayan yerel arayışlarla birlikte o zamana kadarki en kalabalık mutabakatla ve interdisipliner kadro ile yapılmış İstanbul 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı’nın hazırlık süreci başlatıldı. Bu dönemde İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi (İMP) öncülüğünde, çok sayıda akademisyen ve uzmanın katılımıyla oluşturulan yeni planlama süreci, kısa ömürlü bir heyecan olarak ortaya çıkmış olsa da hem kamu kesiminde hem de planlama disiplininde umut yaratan bir dönemeç olarak değerlendiriliyor. Rapora göre 2010’lu yıllar, 1950 ve 1980’li yılların ilk yarısında kente yapılan büyük proje odaklı müdahalelerin artık yerel aktörlerden ziyade, bizzat merkezi hükümetin Bakanlık eliyle yaptığına benzer bir merkezileşme ve mega proje atağının yaşandığı bir dönem oldu. Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Kuzey Marmara Otoyolu, İstanbul Havalimanı ve Kanal İstanbul gibi yatırımlar, üst ölçekli plan kararlarını fiilen geçersiz kıldı. 6306 ve 6360 sayılı yasalarla TOKİ’nin genişleyen yetki alanı, planlamada merkezi otoritenin belirleyiciliğini daha da pekiştirdi. 2011 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kurulması, merkezi idarenin planlama yetkilerini tek elde toplamaya başlamasının işareti oldu. 3. Köprü ve Kuzey Marmara Otoyolu gibi projelerin imar planları doğrudan bakanlıkça hazırlanan değişikliklerle hayata geçirildi. 2012’de çıkarılan 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi” Hakkında Kanun, kentsel dönüşüm için merkezi hükümete olağanüstü yetkiler tanındı. Bu yasayla, afet riskine karşı “riskli alan” ilan edilen bölgelerde yerel planlar devre dışı bırakılarak hızlı dönüşüm projeleri yapılabilmesinin önü açıldı.
2019 sonrasında ise İPA’nın kurulmasıyla birlikte İstanbul’da yeniden uzun vadeli, katılımcı ve veri odaklı planlama yaklaşımının güçlendiği belirtiliyor. İstanbul Vizyon 2050 çalışması, bu dönemin en önemli planlama adımı olarak raporda öne çıkıyor.