Türkiye’deki Yahudileri başrole alan Kulüp dizisiyle gündeme oturan Yahudi toplumu, ülkenin pek çok yerinde olduğu gibi Kadıköy’de de varlık göstermişlerdi. Bilhassa Yeldeğirmeni semti, (dizide de aktarıldığı üzere) aynı Galata gibi 19. yüzyılın başlarında Yahudi hayatı bakımından hareketliydi. Esas gelişimini 1855’ten sonra gösteren semtte, bu tarihte Kuzguncuk Dağhamamı’ndaki yangından kaçan Museviler iskan edilmişti. Büyük bir bölümü küçük esnaf ve zanaatkar olan Musevi topluluğu, 1899’da semtte bir sinagog yaptırmışlardı. Cumhuriyetin kurulması sonrasında ağırlıklı olarak Yahudi, Ermeni ve Rum azınlıklar bu semtte yaşadı.
YELDEĞİRMENİ’NDE LADİNO
Doğma büyüme Yeldeğirmeni sakini olan, kimya mühendisi-araştırmacı Anri (Harun) Niyego, semtin Yahudi cemaatini en iyi bilen isimlerden. 1950’de burada doğmuş, çocukluk ve gençliğini burada yaşamış bir Yahudi olarak semtteki mozaiği dolu dolu yaşamış. ‘’Çocukluğumda semtin sokaklarında Ladino (Yahudi İspanyolcası) dilini işittiğimi anımsıyorum” diyen Niyego, şunları söylüyor: “60’lı yıllarda Yeldeğirmeni’nin Yahudi sakinlerin yaşamak için Moda, Caddebostan ve şehrin Avrupa yakasını tercih etmeleri, gençlerin de eğitim için yurtdışına gitmeleriyle, buradaki Yahudi nüfusu azaldı. Bugün 2-3 Yahudi ailesi yaşıyor burada. Bu semtin önemli kişilerinin gençliğe adım atma törenlerine, düğünlerine tanıklık etmiş, vefat olaylarında acılarına ortak olmuş sinagogumuz ise hala ayakta kalarak o günleri onlara ve bizlere hatırlatıyor.’’
(Kağnılarla mesireye giden Yeldeğirmeni Yahudileri)
ANITKABİR’DEKİ YAHUDİ MİMAR
Anri Niyego’nun, Hemdat İsrael Sinagogu’nun 1999’daki 100. kuruluş yıldönümü münasebetiyle yayınlanan "Haydarpaşa`da Geçen 100 Yılımız" adlı kitap ve kendi anıları ışığında geçmişin Yahudi toplumundan bazı anekdotlar;
17. yüzyılda İstanbul’un Avrupa yakasındaki yangın, deprem, veba gibi olaylar ile cami inşaatlarındaki istimlaklardan etkilenen Yahudiler, şehrin Asya yakasına göç etmeye başladı. 1600’da Eminönü Yeni Camii’nin inşaası sırasında evleri yıkılan pek çok Yahudi, Kuzguncuk, Bağlarbaşı ve Haydarpaşa gibi semtlere yerleştiler.
İstanbul kökenli Yahudi toplumu Yeldeğirmeni’ni modern görünümü nedeniyle seçerken, Rusya, Romanya ve Bulgaristan’dan gelenler de terk etmek zorunda kaldıkları kentlerine benzediği için buraya taşındılar.
Yahudi ailelerinden Arditi ailesi, çarşıdaki İngiliz Kooperatifi olarak bilinen, Kadıköy’ün en eski dükkanlarından birinin sahibiydi. Bu mağaza İstanbul’da sicil numarası 2 olan ilk müessese idi. Mimar mühendis Albert Arditi, Anıtkabir’in yapımında görevli olan sayılı kişilerden. Hatta açılış töreninde bayrağı ilk kez göndere çeken kişiydi.
İbrahim ağa çayırı (bugünkü avm’nin olduğu yer) Yahudiler için dinlence yeriydi. Baharda papatyalar açıp çayır beyaza büründüğü için buraya beyaz anlamına gelen ‘la blankeria’ denirdi. Yahudiler kutsal cumartesi günleri ibadetten sonra buradaki kır kahvesine giderlerdi.
Semtin çayırlık yapısı Yahudi gençleri sporla iç içe yaşamaya yönlendirmişti. 60’lı yıllarda 19 Mayıs törenleri kapsamında Samsun’dan Ankara’ya bayraklı koşu yarışı yapılırdı. Bu koşuyu da genelde koşucu Eli Niyego kazandırdı. Ona özenen gençler de Yeldeğirmeni çevresinde koşu antremanları yapardı, şenlik gibi olurdu.
PATLICAN YANGINI
1903 yılında Haydarpaşa’daki Fransız okulu müdürünün yazdığına göre dönemin Yahudi hanımları tüm günlerini arkadaşlarıyla iskambil oynayarak geçirirmiş. Çocukları eve gelince de ‘Bu okul niye akşama dek sürmüyor ki…’ diye sitem ederlermiş.
Yahudi göçüne neden olan Kuzguncuk Dağhamamı yangınından 1 yıl sonra, 29 Temmuz 1922’de Yeldeğirmeni’nde bir Rum evinde patlıcan kızartırken yangın çıkmış. Tulumbacılar, öğlen çıkan bu yangını geceye dek söndürememişler bir türlü. Alevler gece 2’de tam sinegog duvarına gelince mucizevi bir şekilde sönmüş. Can kayıpları yaşanmış, 280 bina yanmış, bin kadar kişi sokakta kalmış, varlıklı Yahudi aileleri zarar görmüş. Yeldeğirmeni semti o yangından sonra bir daha eskisi gibi olmamış.
BİR ZAMANLAR CADDEBOSTAN´DA
Elda Sasun da Haziran 2021’de Yahudi cemaatinin önde gelen yayın organlarından Şalom Gazetesi’ndeki yazısında şunları kaleme almıştı:
“1960’lı yıllarda Plaj Yolu ve civarındaki sokaklarda geniş bir Yahudi toplumu yaşardı. Tüm yaz aylarını pırıl pırıl bir denizi olan plaj ve deniz kulüplerinde geçirir, yazın yaşam sanki koca bir aileymişiz gibi birlikte paylaşılırdı. Biz çocuklar, bisikletlerle dolaşır, sandallara denize çıkar, akşamları açık hava sinemalarına giderdik. Bahçeli evlerimizde kurulan kalabalık sofraların yanı sıra, hepimizi birçok vesileyle bir araya getiren bir de Caddebostan Sinagogumuz vardı. Sinagog bayramlarda bahçesine kadar dolup taşar, genç - yaşlı, herkesin buluşma noktası olurdu. Rahmeti büyükbabam Marko, her cumartesi sabahı, birçok komşusu ile Yıldız Sokak’taki evimizden çıkar, sinagogdaki duadan sonra, sevgili büyükannemin yaptığı eşsiz patlıcanlı borekitaslarını yerdik. Daha sonra sofralar kurulur, komşularla nice, uzun sohbetli günler geçirirdik…”
HAHAM AKAALİ ADONİ ANLATIYOR
Elda Sasun, aynı yazıda, açılışından bu yana Caddebostan Sinagogu’nun (Bet El Sinagogu) haham akaali (dini lideri) görevini sürdüren Rav Adoni’nin de şu sözlerine yer veriyor:
Göztepe, Erenköy, Suadiye, Caddebostan pek çok Musevi ailenin, 1940 sonlarında sadece yazlık için gittikleri yerleriydi. Yazlığa gelenler arasında vasıtaya binemeyip, Kadıköy’e kadar gelemeyenler, Caddebostan’da bir ibadet yeri isteğinde bulundu.
Başlarda Caddebostan Sinagogu sadece yazları açık duran, bomboş bir salon ve birkaç iskemleden oluşuyordu. Kardeşlerimiz dua için yine Kadıköy’e kadar giderdi. Plaj Yolu'nda ve onun civarda kalabalık bir Musevi topluluğu oluştuktan sonra sinagog hareketlendi. 1973’te Boğaz Köprüsü yapıldıktan sonra, sadece yazlıkçı olan aileler, artık yaz-kış oturmaya başladı. Bu vesileyle sinagog kışları da açık kalmaya başladı. Harika bir bahçe ve çardağımız vardı. Maalesef bu güzel alan güvenlik tedbirleri nedeniyle kapatıldı.
(Caddebostan Sinagogu’nun mimarı Albert Arditi'diydi. İstanbul’un diğer sinagoglarında yaşanan terör saldırılarından sonra, yüksek bir duvar ve birçok koruyucu bariyerlerle çevrildi.)
KULÜP’TEKİ SİNAGOG
Kulüp dizisine mekan olan sinagog, Yeldeğirmeni’ndeki Hemdat İsrael Sinagogu. İstanbul'un en eski Musevi ibadethanelerinden olan bu havra 1899’da inşa edilirken, Yahudilerle aynı yerde kilise yapmak isteyen Rumlar arasında anlaşmazlık çıkmış. Ancak zamanın padişahı Sultan II. Abdülhamid, ayrıcalık yaparak sinagogun inşa emrini vermiş. Buna karşılık olarak da Yahudiler, Abdülhamid adına ithafla İbranice Hamit kelimesini oluşturan sessiz harflerden bu ismi koymuşlar, ‘hamd olsun’ manasında. Bu kelime aynı zamanda İbranice’de ‘İsrail’in (Yahudi milleti) şefkati’ anlamına da geliyor.
Öte yandan geçen temmuzda Şalom’da yer alan bir habere göre Haydarpaşa Hemdat İsrael Sinagogu Vakfı, Alef ve Shalom Corps işbirliğinde yürütülen proje ile Kadıköy´de bulunan Hemdat İsrael Sinagogu tarihsel dokusuna kavuşuyor. Asıl dokuyu ortaya çıkarmak ve korumak için çalışan uzmanlar ve gönüllüler kazıma, enjeksiyon ve renklendirme çalışmalarının yanı sıra tarihsel yapı hakkında da daha çok bilgi sahibi oluyor.
VARLIK VERGİSİ VE ECZACI SORYANO
Yeldeğirmeni sakini, mimar Arif Atılgan’ın yazdıklarına göre Yeldeğirmeni’nde 1900’lü yılların başında üç eczane vardı. İkisi Karakolhane Caddesi’nde Uzun Hafız ile Yurttaş sokaklar arasındaki Rozano ve Tatlıyan eczaneleriydi. Yeşua Hayim Soryano’ya ait Soryano Eczanesi ise Uzun Hafız Sokak’ta sinagogun kapısının yanındaydı. 1928 tarihli Tahdit Kanunu gereği bölgedeki eczanelerin birleştirilmesi zorunlu tutulunca bu üç eczacı birleşerek Karakolhane Caddesi’ndeki dükkâna geçtiler. Ancak bir müddet sonra Rozano ve Tatlıyan efendilerden biri ölüp, diğeri de askere alınınca semtin tek eczacısı Soryano olmuştu. Ancak 1942’daki Varlık Vergisi nedeniyle zor durumda kalan Soryano, eczaneyi satmak zorunda kalmıştı. Eczaneyi satın alan Şeref Birgen isimli bir Türk’tü. Soryano, Şeref beyin yanında, kendi eczanesinde kalfa olarak çalışmak zorunda kalmıştı. Neyse ki Şeref bey gözü tok biriydi. Eczaneye uğramıyor, Soryano’ya karışmıyor, içine düştüğü zor durumu ona hiç hissettirmiyordu. Soryano Efendi acısız iğne yapmasıyla, ilaç siparişlerini zamanında ve mükemmel teslim etmesiyle müşterilerine sıcak tavrı ve ekonomik davranmasıyla semt insanları tarafından seviliyordu.
(Bugün ön cephesi duvar olan Soryano Eczanesi, sinagogun bahçesindeki, arka cephesinden bir kapıyla girilen odacık durumunda ve depo olarak kullanılıyor. )
YAHUDİ APARTMANLARI
1900’lerin başında Beyoğlu’nda ortaya çıkmasından yaklaşık 20-25 yıl sonra çoğunluğu, özellikle Yahudi ve Ermeni tüccarlar tarafından yaptırılan apartmanlar, yaptıran kişi ya da ailenin adı ile anılmışlardı. Kehribarcı (Levi Kehribarcı) Apartmanı da bunlardan biri. 1909’da Levi Kehribarcı tarafından Alman mühendislere yaptırılan bu yapı, Semtin Yahudi kültür mirasının örneklerinden. Yahudi toplumunun tanıdık simalarından, gazetemizin eski yazarlarından Mario Levi de bir dönem bu binada yaşamıştı.
Dönemin Yeldeğirmeni’nin iki doktorunda biri olan Dr.Albert Benazio, Uzun Hafız Sokağı’nın Karakolhane Caddesi’yle kesiştiği köşedeki evini hem ikamet hem de muayenehane olarak kullanırdı. Bugün Dr.Benazio’nun kullandığı katları boş olan binanın altında (şimdiki Benazio kafe) bakkallar vardı.