Kadıköylü gökyüzü kahramanı Vecihi Hürkuş'un adı, Kızıltoprak'ta yapılacak anıtla ölümsüzleşiyor!
Gökçe UYGUN
Fotoğraflar: Baran ÇEVİK/Tayyareci Vecihi Hürkuş Müzesi Derneği
Kadıköy, mart ayı içinde güzel ve anlamlı bir havacılık anıtı kazanacak. Zira, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin efsane pilotu, Türkiye’nin ilk sivil hava yolunu kuran,hayatını havacılığa adayan Vecihi Hürkuş'un adına yapılmakta olan anıt, açılış için gün sayıyor... Tayyareci Vecihi Hürkuş Müzesi Derneği (TVHMD) Yönetim Kurulu Başkanı Av. Bahadır Gürer, “Göklerin aşığı, Türkiye sevdalısı bir Kadıköylü” olarak tarif ettiği Hürkuş için yapılmakta olan anıtın Kadıköy’e çok yakışacağını belirterek, “Kadıköy Belediyesi’nin gösterdiği hasssiyete, tarih bilinci ve Kadıköylülük sevincine güzel bir anıt olacak... Burada yaşama ayrıcalığını Kadıköylülere daha iyi hissettirecek olan bu anıtı çok önemsiyoruz. Belediyemize ve üretim ekibine de şükranlarımızı sunuyoruz” diyor. Gürer, yapılan bu anıttaki uçağın, onun 1930’da Kadıköy’de imal ettiği ilk sivil uçak olduğunu belirterek, “Vecihi Bey bu uçakla önce Ankara'ya gitmiş. Ardından sertifika almak için gittiği Çekoslavakya’dan uçarak gelmiş. Yani Avrupa semalarında uçan ilk Türk uçağı...” bilgisini veriyor. Anıt projesinin sahibi, heykeltraş Ersal Yavi de anıtın, krom ayaklar üzerinde yükselen bir kaide üzerinde heykel ve üzerinde de pike yapmakta olan uçaktan oluşacağını açıklıyor. Daha önce de, Kalamış’taki Sadun Boro heykelini yapan Yavi, anıtı şöyle anlatıyor; “Kadıköy Belediyesi ile protokol yapıldı. Anıtın uygulama işini Derya Ersoy Dağdeviren ve ekibi yapacak. Aynı Sadun Boro'da olduğu gibi insanların içine girip çıkabileceği, konulduğu mekanla çatışmayacak, rüzgârın bir yerden girip öte taraftan çıkabileceği boşlukları olan, yani konulduğu yerde böyle büyük bir kitle oluşturmayan bir çalışma olacak... Onu tek başına bir kahraman figürü olarak ele aldık. Öğrencileri var ama onları anıtın rölyef kısmında ele alıyoruz. Bu anıtta en tepede kahramanımız var. Tabi pilot olduğunu vurgulamak gerek. Ceketli kravatlı bir heykel olamaz. O nedenle üzerinde uçuş kıyafeti, rüzgâr başlığı, gözlüğü var. Elinde de kocaman bir pervane tutuyor, gökyüzüne bakıyor. Sembolik olarak bu insanın aklı fikri hep havalarda, uçaklarda olduğu için... Hürkuş’un hemen üstünde de pike yaparak hızla giden uçağı var. İnsanlar Hürkuş'u pek tanımıyor, özellikle gençler. Bu anıta baktıkları zaman onu öğrensinler. Üçgen kaidenin bir yüzünde anıtın kitabesi, kanatlar ve kendi resmi olacak. Diğer bir yüzde bir Milli Mücadele kahramanı olarak Hürkuş'un yaptıkları, ilk kez havada düşman uçağı düşüren kişi olmasını anlatıyoruz. Öteki yüzde de Cumhuriyet dönemindeki çalışmaları ifade ediliyor. Heykel yeri Kızıltoprak olacak. Burası Fenerbahçe Stadı'na çok yakın. Anıtı bilerek yüksek yapıyoruz ki holiganlar tırmanamasın.
” KADIKÖY’ÜN HÜRKUŞ’
Ulusal kurtuluş savaşımızın ilk keşif uçuşlarını yapan, ilk sivil uçağımızı bir mobilya atölyesinde imal eden, hayatının yaklaşık 30.000 saatini havada geçiren ve ilk Türk havayolu şirketini kuran Vecihi Hürkuş, gökyüzüne ve Türk uçaklarını uçuracak milli havacılarımızı yetiştirmeye adamıştı. 1927’de Ankara-Kayseri arasında ilk ulaşım uçuşlarını yaparak yurdumuzda ilk hava yolları uçuşlarını gerçekleştiren Hürkuş, 1932’de İlk Türk Sivil Tayyare Mektebi’ni kurdu, 2’si kız 12 öğrenci yetiştirirken toplam 4 tipte 6 uçak ve bir su kızağı (hovercraft) imal etti.
HÜRKUŞ'UN KENDİ KALEMİNDEN KENDİ UÇAĞI...
“Yıllık iznimi 1930 yılı Haziran 15' ten itibaren kullanacaktım. İnşasını düşündüğüm tayyarenin projelerini hiçbir eksik bırakmadan tamamlamış olarak İstanbul’a hareket ettim. Evim Kadıköy’de olup benim için en müsait çalışma yeri bu muhit idi. İlk işim yapacağım işe uygun bir yeri aramak oldu. Kadıköy keresteciler sokağında bulduğum bir mağazanın üst katını münasip görerek iyi bir anlaşma ile kiraladım ve ihtiyacım olan ilk malzemeyi hazırlayarak, geldiğimin üçüncü günü, iki marangoz, bir hizarcı ve bir tesviyeci ile işe başladım (19 Haziran 1930). Saygı ve şükranla zikre değer ki yaptığımız işin ilk Türk sivil tayyaresi olduğu etrafta duyulunca görmek için gelenler arasında yardım etmek isteyenler pek çoktu. Civardaki iş yerlerinde bıçkı, kesim ve kaynak gibi bazı işleri yaptırmış ve bu iş yerlerinin ihtiyaca göre tezgâh ve araçlarından faydalanmıştım. Bu işlerin ücretlerini ödemek istediğimde, “Hoca sen kazanç ve menfaat sözü ile alakası olmayan bir gayeyi yaratmaya uğraşıyorsun, nasıl çalışıyorsun görüyoruz. Senin bu milli teşebbüs ve eserine isteyerek bir küçük yardım yaptık, bunun için nasıl para alırız?” diyorlardı. Özetle bu iş Kadıköy sanatkârları için “Bu bir Vecihi işi değil, bir vatan hizmeti, bir Kadıköy işi” olarak kabul edilmişti. (...) Seksendokuzuncu günün gecesi tayyareyi aşağı indirdik, iki kamyon yardımı ile Kuyubaşı mevkiine getirdik. İki gün önce bu mahalde çadır kurarak bazı hazırlıklar yapmıştım. Gecenin derin sükûneti içinde tayyarenin meydana gelmesi birçok meraklıları hemen meydana toplamaya vesile oldu. Bunlar arasında tayyareyi yakından görenler hemen hiç yok gibi idi. (...) 27 Eylül 1930 parlak bir gün. Gazeteciler, fotoğrafçılar, yolları dolduran otomobil ve arabalar ve binlerce insandan birikmiş halk yığıntısı, bu gibi toplantılardan istifade etmesini çok güzel bilen ayak satıcıları ve bu toplantıya milli bir varlık duygusu veren davul ve zurna, hülasa muazzam bir miting gününü andıran samimi bir hava. (...) Motörümü çalıştırdım. Bu tatlı ahenkdar ses heyecan içinde çırpınan halkımızı da coşturmuştu. Halk koşuşuyor, tayyarenin etrafında dönüyorlardı. Polisler inzibatı güçlükle temin ediyorlardı. Artık uçuş zamanı gelmişti. (...) Makinistim Hamid'in “ATEŞ!” sözünü duydum, motörümün elektrik cereyanını açarak ben de “ATEŞ!” dedim. Çalışan motörümün muntazam ahengini dinliyordum. Güzel, her şey yolunda. Hamid'e işaret ettim, tekerleklerin önündeki takozlar alındı, artık tayyarem serbest. Elimdeki gaz manetini açarak motörümü doldurdum, tayyarem koşmaya başladı ve kısa bir rula ile yeri terketti. Bir an beş sene evvelki başarımın doyamadığım neşesi içindeyim. Bu uçuş prototip bir tayyarenin tecrübesi heyecanından ziyade, üzerinde çok uçulmuş ve çok işlenmiş inanılır bir tayyarenin uçuşuna daha çok benziyordu. Tayyaremi yaparken çalışacak kuvvetlere ait parçalar üzerinde ayrı ayrı ve birçok defalar yaptığım statik tecrübelerden tayyaremin tahammül haddini tamamen tesbit ettiğim için sağlamlığına da kuvvetli bir inançla güveniyordum. İşte bu güvenle salladım, sarstım ve savurdum. İstediğim gibi akrobatik hareketleri huzur içinde yaparak uzun zaman süren uçuş mahrumiyetimi telafi ediyordum. Bu uçuşta yerde bulunanların sevinçleri de benimkinden aşağı değilmiş. Bu milli başarıyı görmek için buraya gelmiş olan halkımızın yurtsever duyguları ile bu eseri öylesine beslemişlerdi ki tayyare yerden kesildiği andan başlayarak bütün uçuş süresince takdir ve tebrik duygularını sevinç gözyaşları ile karışık bana duyurabilmek için bütün kuvvetleriyle ‘Yaşa, Yaşa Vecihi’ sesleriyle haykırmışlar. Onbeş dakika devam eden uçuş bitip yere indiğim zaman beni omuzlarından bırakmıyan bu sevgili halkımızın tebrikleri ayyuka yükseliyordu, yanaklarımın ve ellerimin buselere boğulduğu bu gün, ne mutlu bir günümdü. İşte özel emek ve teşebbüsün bu başarı günü Türk özel havacılığının doğduğu gündü....
ZEKİ MÜREN VE HÜRKUŞ!
Zeki Müren'in İzmir'e her gelişi Fuar dönemine rastlardı. Onun Fuar'daki varlığı İzmir için bile bir canlılık anlamına gelirdi. Zeki Müren, Fuar'daki çalışmasından bir gün önce uçakla gelirdi. Cumaovası havaalanı'na koşardık. O, her gelişinde değişik bir imaj sergiler. Kiminde gladyatör, kiminde bahçevan olur, kiminde mini etek giyer, kiminde de kraliçe kılığına girerdi. Hep, kendinden söz ettirecek bir geliş olurdu bu. Bir keresinde, ilk sivil pilotlarımızdan Vecihi Hürkuş'un kullandığı tek pervaneli bir uçak kullanılmıştı gelişi şerefine. Uçağın bir kanadına Zeki, diğerine Müren yazılı büyük birer bez parçası asılmıştı. Uçak, havaalanında Zeki Müren'in üzerinde uçarken biz de resim çekecektik. Ama hava rüzgârlı. Vecihi Hürkuş, bütün maharetini kullanıyor ama bir türlü uçağı Zeki Müren’in üzerine denk getiremiyordu. Saatlerce bir oraya bir buraya koştuk durduk. Zeki Müren, sanki duyacakmış gibi aşağıdan Vecihi Hürkuş'a sesleniyordu: “Vecihi Bey, biraz sağa lütfen...” Olmadı, olmadı... Hürkuş, İzmir üzerinde bir tur attı. Rüzgârsız bir yer olarak, Mehmetali Restoran’ın bulunduğu yeri tespit etti. Arabalara binip oraya koştuk. Gazinonun arka tarafında denize uzanan terasta bekledi Zeki Müren. Vecihi Hürkuş da nasıl yaptıysa uçağı denk getirdi, Zeki Müren’in üzerinde uçurdu, biz de resim çekebildik... (Magazin gazetecisi Tayfur Göçmenoğlu)