Kadıköy'ün korkulu rüyası!

Kadıköylü psikolog Damla Gürkan, “Derelerin, sokakların, evlerin, meydanların, ormanların yıkımı, bozulması kişisel ve toplumsal hafızamızı da yıkıyor” diyor

02 Ekim 2015 - 11:11

Gökçe UYGUN / Resul KABOĞLU
“Yatağım, Kurbağalıdere’nin üstündeymiş. Uyurken bile tedirginim. Bir an boş bulunup hızlıca dönüyorum yatakta. Hoop düşüyorum! Derenin, pis kokulu, siyah kabarcıklı, iğrenç suları içinde buluyorum kendimi. Annem kurtarıyor. Ağlayarak uyanıyorum…”

Bu kâbusun sahibi ben, yani bu satırları yazan Gazete Kadıköy muhabiri Gökçe Uygun. Kurbağalıdere’nin hali, çevresinde yaşayanları/çalışanları/gelip geçenleri olduğu kadar, bu konuda sürekli haber yapan biz gazetecileri de olumsuz etkiliyor demek ki… Biz de buradan hareketle, “Dere, insan psikolojisini nasıl etkiliyor?” sorusunu hem Kurbağalıdere sakinlerine hem de Kadıköylü psikologlara sorduk.
Yeldeğirmeni Dayanışması’ndan psikolog Mesiha Fidan, doğaya ait olan her şeyin insanlar için güven duygusu ve huzuru ifade ettiğini ifade ediyor ama “Kurbağalıdere, doğanın bu bizi saran, güven veren olgusundan gittikçe uzaklaştığımızın bir simgesi” diye de vurguluyor. Fidan, “Büyükşehir yaşamında; bir şeylere yetişmeye çalışarak ve bir şeyleri kaybetmekten kaygılanarak hayatımızı sıkışmışlık duygusu içinde geçiriyoruz. Bu kaygı durumlarımızdan ayrışmamıza, nefes almamıza vesile olacak olan doğanın bir parçası olan derenin kokusuyla, görüntüsüyle hastalık yayar hale gelmesi ise yeni bir kaygı unsuru olarak karşımızda duruyor.  Derenin bu hali; rüyalarımıza yansıyabilir” diyor.

FARKLI TEPKİLER
Mesiha Fidan, derenin kenarında yaşayanların/çalışanların ne gibi psikolojik rahatsızlıklara maruz kalabilecekleri konusunda genelleme yapmanın zor olduğunu vurgulasa da, şu tespiti yapmaktan kaçınmıyor; “Sadece söyleyebileceğim; ‘sağlığımı tehdit eden, kokusuyla yaşam kalitemi düşüren bir dış etken var ve ben bundan etkilenmiş olabilirim’ olgusu… Sonuçta şehrin ortasında kokan ve fokurdayan bir dere ANORMAL bir durum. Bu anormal duruma karşı farklı tepkiler oluşturmak ise normal.”

UMUTSUZLUK, YABANCILAŞMA
Yoğurtçu Kadın Forumu’ndan, Yeldeğirmeni sakini psikolog Damla Gürkan da, “Kurbağalıdere ve civarında uzun süre çözülemeyen sorunlar da bunun bir parçası olarak öncelikle, civarında yaşayan, ziyaret eden, oyun oynayan, spor yapan, çocukluğundan / gençliğinden beri bu yaşam mekânlarını kullanan yetişkinler, gençler, çocuklar açısından haklı olarak üzüntü verici, öfkelendirici, tüketici... Bir yandan bu olumsuz durumun çözülmesini beklerken bir türlü çözülmemesi yakın civar veya geçerken gören insanlarda görüntünün, kokunun ‘kabullenilmesi’ gibi çaresizlik davranışı da getirebiliyor. Ayrıca, mahalleli, kentli olarak sorumluluk hisseden ve çözümü için mücadele eden bazı insanlar için de sağlıklı, güvenli koşullarda yaşama hakkının elinden alınması, zaten ülke genelinde yaşanan kentsel dönüşüm adı altında devam eden yıkımların da etkisiyle elbette umutsuzluk, yabancılaşma yaşatabiliyor” diyor. Artık Yoğurtçu Parkı’ndaki oyun alanında ve çimlerde çocukların oynayamadıklarına dikkat çeken Damla Gürkan’a göre çocuklar pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da haklarının gözetilmediği bir sürece tanıklık ediyorlar ki bu da onların hak, adalet, eşitlik değerlerini olumsuz etkiliyor.

BİREYSEL DEĞİL TOPLUMSAL
Gürkan,  Kurbağalıdere ve civarıyla ilgili sorunlara uzun süredir mahalleli ve dayanışma içinde olan insanların tepki gösterdiğini, bu durumu ciddi bir sorun olarak görmenin, dert edinmenin, çözüm aramanın, öfkelenmenin ve bazen de umutsuzluğa düşmenin “sağlıklı” birey davranışları olduğunu vurguluyor. Damla Gürkan, şu görüşleri ifade ediyor;
“Genel olumsuz etkilenmeler içinde bazı bireylerin (farkında veya değil) çevresinde olan bitenlerden ruhsal açıdan daha fazla etkilenmesi mümkün. Bu etkilenmeleri, ‘psikolojik rahatsızlıklar’ olarak tanımlamak istemem. Bunun, meseleyi bireye indirgemeye dönük riski var ki bugün Kurbağalıdere konusu başlı başına toplumsal bir meseledir. Bu nedenle de çözümü yine toplumsal dayanışma yollarında aramak gerek.”

“DERE, MORAL BOZUYOR”
Serdar Artin: Ben burada mekân işletiyorum. Sabah işe gelirken, dere ağzına girdiğim an keşke gelmeseydim diyorum. Koku yüzünden dükkândan dışarı çıkamıyorum.
Diren Düzgün: Gayet mutlu bir biçimde geliyoruz buraya, spor yapmaya, temiz hava almaya ama dereye yaklaştıkça ve o kokuyla karşılaştığımız anda da güne mutlu başlama isteği yıkılıyor. Haliyle de sinirleniyoruz.
Beyhan Yaylacı: Derenin bu hali, ruh hali düzgün olan insanın bile moralini bozuyor.
• Fatma Şen: Kurbağalıdere’nin bu haline bütün Kadıköylülerin sinirlendiği gibi biz de sinirleniyoruz. Fakat sinirlensek ne olacak elimizden bir şey gelmiyor…
Fatma Kay: Kime sorarsanız sorun herkes koku ve görüntüden rahatsız ve hepimizin ruh halini olumsuz yönde etkiliyor. Kurbağalıdere tüm Kadıköy için önemli bir sorun. Hiç kimse bu havayı solumak istemiyor bu sebeple gayet tabi herkes oldukça gergin.
Gülhan Kılıçarslan: Derenin durumu benim ruh halimden çok çocuğumu etkiliyor. Derenin etrafından geçerken kendimizi kötü hissediyoruz. Derenin bu durumu rüyalarıma girmiyor fakat geceleri kokusundan uyanır hale geldik.
Zahide Haşimzade: Kurbağalıdere’nin kokusu sinirlerimizi bozuyor. Gün içinde buradan geçip giderken kötü bir tabloyla karşılaşıyoruz.


 

ARŞİV