8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle, bu hafta sayfalarımızda her zamankinden daha fazla kadına ses olmaya gayret ediyoruz. Ben de kadın bir muhabir olarak bu konuda araştırma yaparken denk geldim Ceren Kalkan’a. Kendisi bir klinik psikoloji bilim uzmanı. Onu gazetemize taşıyan ise, çoğunlukla Kadıköy’de düzenlediği kadınlara özel erotik masal buluşmaları oldu.
Zaman kısıtı ve katılımcı kadınların mahremiyeti nedeniyle, bu buluşmalardan birine katılıp da sizlere izlenimlerimi aktaramıyorum ama kadınlara yol gösterici olacağını umduğum soruları Ceren Kalkan’a sordum. “Bu röportaj vesilesiyle tüm kadınların Dünya Kadınlar Günü’nü kutlarım.” diyen Kalkan'ın anlattıklarına buyrun...
Klinik psikoloji bilim uzmanıyım. Aynı zamanda hikaye anlatıcısı ve yaratıcı drama lideriyim. İnsanı ve yaşamı anlamaya olan ilgim her zaman vardı. Bu bağlamda kıymetli hocalarımın eğitimlerine katıldım. Psikodinamik ekol, emdr, cinsel terapi ve sanat terapisi eğitimini aldığım yaklaşımlar arasında. Halen İstanbul Jungiyen Psikodrama ve Sosyodrama Araştırma Enstitüsü’nde eğitim sürecindeyim. Travma konulu çeşitli workshoplara katıldım. Ariel Giaretto’nun cinsel travmalara somatik deneyimleme aracılığıyla yaklaşmak eğitimi, önemli kaynaklarımdan biridir. Ayrıca profesyonel pilates eğitmeniyimin, uzun bir süredir de şan ve dans eğitimlerim sürüyor. İfade ve iletişim araçlarında sanatın gücüne inanıyorum.
Grup etkinliklerimi yetişkin kadınlara yönelik açıyorum, evet. Hatta 24 yaş üzeri gibi bir çerçevemiz de var. Daha önceki yaş dönemlerinde, böylesi bir grup ortamında kendiyle ilgili paylaşımlarda bulunmak ve karşılaşmalar yaşamak zorlayıcı gelebilir. Bir diğer neden de ekonomik özgürlüğün hemen hemen bu yaş civarında başlaması, yaşamda bir miktar daha yetişkin bir role geçiş yapılıyor olması.
Kolektife baktığımda, kadınların toplumsal cinsiyet rolleri çerçevesinde dezavantajlı olduğunu gözlemliyorum. Kendi cinsiyetim olması dolayısıyla yaklaşabilmem daha kolay. Ve erkekler için de oldukça besleyici alanlar açıldığına tanık oluyorum, bence çok kıymetli işler oluyor orada da. Yıllar içerisinde her iki cinsiyetin de kendi marazlarına sahip olduğunu ve bunları ilişkilerine (kendileriyle, önemli ötekilerle ve yaşamla olan) yansıttıklarını gördüm.
“Ben …. bir insanım.” Bu, kendimizi tanımladığımız, kabaca yargı içeren bir cümle. Ancak eylem içinde -ki bu bir sanatsal üretim veya bir dramatizasyon, bir oyun anı oluyor -, “Farkettim ki aslında şöyle bir duygudaymışım veya şöyle davranıyormuşum.” gibi cümleler çıkabiliyor. Farkındalık bu boyuta gelmiş oluyor. Ve farklı katılımcıların hikayelerinde, eylemlerinde yine kendilerine ait parçalarla karşılaşabiliyorlar. Gruplar halinde toplanmanın katkısı çok büyük.
3 SAATLİK EROTİZM BULUŞMALARI
O buluşma için hem kendi duygularımı hem de kolektifte olanları koklayarak bir masal seçiyorum. Örneğin mevsim döngüleriyle ilgili olan ekinoks buluşmalarında o temaya uyan mitolojik bir öyküyü merkeze alıyoruz. Katılımcılar masalda kişisel olarak derinleşiyorlar. u masalın içinde onları etkileyen bir sekansı seçiyorlar. Bu noktada sanat terapisini, dramayı araç olarak kullanıyoruz. Bu karşılaşma mevcut gündemleri ve duygu durumları ile ilgili bir ayna işlevi görüyor. Buradan romantik seçimler ve cinselliğe doğru ilerliyoruz. İlişkideki tutumlarına, istek, duygu ve ihtiyaçlarına yönelik aynalarla karşılaşıyorlar. Bunlar yine kendi söylemleri, eylemleri ve sanatsal üretimleri ile bilince gelmiş oluyor. Seansın sonunda masalın devamı olarak grupça fantezi oluşturuyoruz. Erotizm, tüm bu başlıkları kapsan büyük bir çatı.
Buluşmalarımız üç saat sürüyor ve ücretli bir etkinlik. Bütün bu süreçte yargısız ve kapsayıcı bir ortamda iç dünyalarını paylaşabiliyor olmanın güçlendiren, özgürleştiren bir etkisi var. Genelde kahkahalı, şenlikli finallerle kapanışı yapıyoruz. Ve uğurlarken şöyle söylüyorum: Bu hafta bazı rüyalar görebilirsiniz, size sizi anlatacak türden, onları not alıp verdikleri mesajlara bakmanızı öneririm.
Yetişilen ailenin ve sonrasında da çevrenin, kültürün cinsiyetlerle, cinsellikle ve beden algısı ile ilgili tutumları, yakın ilişkilerde deneyimlenen güven sorunları, partnerle yaşanılan ilişkisel sorunlar, bu temalar kapsamında biriken olumsuz duygu ve inançlar kadınların sorunlar yaşamasına neden olabiliyor.
Önceki sorunuzun devamı olarak ilerleyelim. Algı ve inanç, kişiye duygularla birlikte yerleşir. Cinsellik yasaklı, ayıplı, tabu bir başlık olduğunda beraberinde güçlü duygular getirir: Korku, kaygı, öfke, utanç ve suçluluk duygusu gibi. Duygular beden ve davranışlar aracılığıyla ifade bulur. Bedende çeşitli duyumsayışlar veya hastalıklar ile kendini gösterebilir ki vajinismus, disparoni, cinsel isteksizlik, orgazm bozukluğu tanı kılavuzunda yer alan sorunlardır.
Davranışlarda ise ikili ilişkilerine veya kişinin kendisine zarar verecek paternlere neden olabilir. Burada da yelpaze oldukça geniş. Örneğin kutuplardan birinde korku ve kaygıyla en ufak bir ilişki ihtimalinden, romantik yakınlaşmadan kaçınmak yer alırken bir başka kutupta sisteme duyulan öfke ile yeteri kadar tanımadan, güven oluşmadan cinsellik yaşanabilir ve kişi incinmelere açık hale gelebilir. Kaç, savaş, don veya suyuna git, ne istenirse yap tepkileri oluşabilir.
“IRKÇILIK CİNSİYETLER ARASINDA BAŞLAR.”
Anatomi kitaplarında uzun yıllar sadece erkek bedeni incelenmiştir. Hastalıklar erkek bedeni norm alınarak tanımlanmış ve tedavi edilmiştir. Kadın bedenine yönelik araştırmalar çok daha sonra başlamıştır. Erkeğin cinsellikten aldığı haz hep önemli ve merak konusu olmuşken, kadının hazzı önemsizleştirilmiştir. Doğum kontrolü çoğunlukla spiral, hormon ilaçları gibi kadın bedenini etkileyecek yöntemler ile sağlanıyor. Bütün bu tavırlar erkeğin kadından daha önemli olduğu, kadının bedeni ve varoluşu üzerinde söz hakkına sahip olduğu düşüncesiyle gelişmiştir. Seksolog ve psikanalist Ghislaine Paris’in sözleriyle “Irkçılık ilk olarak cinsiyetler arasında başlar.”
Ne anlamanız gerektiğini söyleyemem, bu iddialı ve fazla sorumluluk içeren bir rol olur benim için. Nihayetinde cinsellik, kendiliğin sergilendiği en mahrem alanlardan biri. Ancak kişisel fikirlerimi paylaşabilirim. Cinsel özgürlük genellikle muhafazakarlığın karşısında konumlandırılan bir kavramdır. O nedenle ‘muhafaza’ kelimesinin benim düşüncelerimdeki yerinden bahsedeyim. Muhafaza etmek ile tahakküm kurmanın birbirine karıştığını düşünüyorum. Sadece ülkemizde değil, dünya genelinde muhafazakarlık terimi kadın bedeni ve cinselliği üzerine kurulu. Bu konudaki söz hakkını kadının kendisinden alıp eril bir karar merciine bırakmakla ilgili. Örneğin Amerika’da bazı eyaletlerde kürtaj konusu yoğun bir gündem oluşturuyor.
Oysa kelimeyi ‘korumak’ anlamında kullanırsak muhafaza etmek istediğimde yani korumak istediğimde; kadının ayrı bir birey olarak gelişimini önemsemem, ona bilim ışığında ve tarafsız bir eğitim vermem, bedeninin, zihninin ve ruhunun bütünlüğü için önce bunlarla kendisinin sağlıklı bir bağ kurmasına yardımcı olmam gerekir. Elbette herkesin kendi köklerini temsil eden bir inanç sistemi ve o sisteme ait değerleri olabilir. Yine bu değerlerin yorumunu yetişkin bireylerin kendilerine teslim etmek, kadın ve erkeğin ailede, kültürde ve iş yaşamında hak eşitliğini sağlamak ve kendi bedenleriyle ilgili kararları kendilerine bırakmak gerek.
Okullarda verilecek cinsel eğitim önemli. Sağlıklı bir şekilde cinsel eğitim verilen ülkelerde ilk cinsel ilişki yaşının yükseldiği ve istenmeyen gebeliğin, cinsel yolla bulaşan hastalıklara yakalanma oranının düştüğü biliniyor. Gençlerin cinsel ilişkilerini güvende hissettikleri, duygusal bağ kurdukları kişilerle ve korunarak deneyimledikleri görülüyor.
Bireysel olarak bir uzmanla çalışmak isteyebilirler. Gruplar halinde toplanmak iyi fikir. En büyük grubun yani kültürün açtığı yaralar, yine bir başka grupta yumuşayıp özgürleşebilir. Tabii bu grubun da güvenli sınırları ve belli bir çerçevesi olması gerekir. Ayrıca duygularını güvendikleri, cinsellikle ilgili yargısız buldukları arkadaşlarıyla, yaşça büyük tanıdıklarıyla paylaşabilir, sosyal destek isteyebilirler.
(Fotoğraf: Serra Akcan / csgorselarsiv.org)
Okullarda konunun uzmanları tarafından cinsel eğitim verilebilir. Sağlıklı ilişki kurmayı ve güvenli bağlanmayı öğrenmek her şeyin temeli. Kullandığımız dile sirayet eden cinsiyetçi söylemlerden vazgeçmek iyi bir başlangıç olabilir. Erkeklere söylenen “Karı gibi ağlama!” bir taşla her iki cinsiyeti de ezen, absürd bir söylem örneğin. Cinsiyetler birbirlerine sevgi ve saygı duyduklarında, bu dillerine, ilişkilerine ve cinselliklerine yansır.
Erotizm ve pornografinin birbirinden ayrıştırılması da önemli. Cinsel eğitime erişimin olmadığı yerde pornografi bir eğitim aracı olarak kullanılıyor. Porno sektörünün cinsellikle ilgili yanlış ve zararlı bilgileri servis ettiğini unutmamak gerekir.
Hassasiyet isteyen bir konu. Bir profesyonelle çalışmalarını, farklı mercilerden gerekli destekleri almalarını öneririm. Travmanın sinir sistemi ve beden üzerinde etkileri olur, dolayısıyla beden duyumsamalarını rahatlatacak ekollere yönelebilirler. İlişki terapisti Esther Perel’in şu sözlerini de hatırlayalım; travmanın sadece cinsellikle ilgili olması gerekmez, her türlü travmatizasyon ve stresli yaşam olayı cinselliği etkiler.
Hayır değilim ama semtinizi çok seviyorum. Atölye öncesinde ve sonrasında muhakkak bölgenin tadını çıkarıyorum.
Mekanların da bir ruhu, bir enerjisi vardır. Gerek semtinizde gerekse etkinliği gerçekleştirdiğim mekanda keyifli hissediyorum. Ayrıca Burgazada ve Beyoğlu’nda da zaman zaman buluşmalarımız oluyor.
Çok çeşitli semtlerden, hatta bazen farklı illerden gelenler olabiliyor. Bu da farklı sosyokültürel çevrelerle karşılaşmak anlamına geliyor. Bu çeşitlilik alanımızı besliyor. Atölyelerime katılıp soframızı zenginleştiren tüm katılımcılarıma sizin aracılığınızla tekrar teşekkür ederim.
Mekanın bir ruhu vardır demiştik. Mekan kişilerden, kişiler de mekandan karşılıklı olarak etkilenir. Semt, içinde yaşayan insanların sosyal dinamiklerini, ikili ilişkilerini etkileyecek bir unsurdur. Kimi nasıl etkilediği ise kişisel özelliklere de bağlı bir biçimde şekillenir.