“Kadının ekonomik bağımsızlığı insan hakkı”

Tüm Bel-Sen Kadın Meclisi, 8 Mart nedeniyle “İşyerinden ev içine kadın emeği ve ekonomik şiddet” konulu söyleşi düzenledi

09 Mart 2020 - 15:03

Kamu Emekçileri Sendikası (KESK) Tüm Bel-Sen İstanbul 3 Nolu Şube Kadın Meclisi, “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü İçin Buluşuyoruz!” çağrısıyla 6 Mart Cuma günü “İşyerinden ev içine kadın emeği ve ekonomik şiddet” konulu söyleşi düzenledi. Kadıköy Belediyesi Evlendirme Dairesi’nde gerçekleşen ve moderatörlüğünü kadın meclisinden Burcu Arıkan’ın yaptığı söyleşiye konuşmacı olarak Çatlak Zemin Editörü ve feminist aktivist Yeşim Dinçer, İstanbul Tabip Odası Kadın Komisyonu’ndan ve psikiyatri uzmanı Suzan Saner ile Mor Çatı Vakfı gönüllüsü ve Avukat Esra Baş Erbaş katıldı.

Çatlak Zemin Editörü Yeşim Dinçer, ekonomik hakların temel insan hakları arasında yer aldığını, belirterek şöyle devam etti: “Gelir karşılığında insani koşullarda bir işte çalışma ve sosyal güvenceye sahip olma da ekonomik haklar içerisinde. Ekonomik şiddet ise en genel tanımıyla insanın ekonomik haklarından mahrum bırakılmasıdır. Kadınlar ve erkekler aynı dozda ekonomik şiddete maruz kalıyor mu sorusunun cevabı hepimizin bildiği gibi hayır. Çünkü kadınların ekonomik şiddete uğrama sıklığı farklı ve bu çok normalleştirilen bir süreç.”

TEHDİT VE KONTROL ETME ARACI”

“Kadınlar ve erkekler ekonomik şiddeti farklı deneyimliyorlar” diyen Yeşim Dinçer, “En basiti bir erkek kamusal alanda çalıştığı işyerinde ekonomik şiddete maruz kalırken, kadınların şiddete uğradığı yerler işyeri ile sınırlı değil. Şiddet ev içi biçiminde de ortaya çıkıyor. Ekonomik şiddeti biraz daha derinleştirirsek ekonomik kaynakların ve paranın kadınların üzerinde yaptırım, tehdit ve kontrol etme aracı olarak kullanılmasıdır. Kadınların en yakınları olan eşleri ve sevgilileri tarafından uygulanan bir şiddet türüdür. Diğer şiddet türlerine göre ekonomik şiddet daha az konuşuluyor ve bu şiddetin üzerinde az duruluyor. Yapılan araştırmalara göre statüsü ve geliri artan kadınlar da şiddete uğruyor. Sadece yoksul kadınların maruz kaldığını düşünmek hata. İstanbul Sözleşmesi aslında kadına yönelik bütün şiddetleri eşitsizlik temeli üzerinde çok iyi ortaya koyuyor ve buna karşı nasıl tedbirler alınabileceğini de ayrıntılı bir şekilde öneriyor.” şeklinde konuştu.

RUH SAĞLIĞINI BOZUYOR”

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı şiddetin ve yoksulluğun kadınların ruh sağlığını bozduğuna vurgu yapan psikiyatrist Suzan Saner ise şunları söyledi: “Ekonomik şiddet bunların kesişim kümesinde yer alıyor. Bazı psikiyatrik hastalıklar kadınlarda daha çok ortaya çıkıyor. Özellikle depresyonu iki kat daha fazla görülüyor. Kadın olmak depresyonun kronikleşmesi açısından başlı başına bir risk faktörü. Yakın partner şiddetini 3 kadından biri yaşıyor. Ekonomik şiddet yaşlı erkekler tarafından genç kadınların cinsel olarak sömürülmesini kolaylaştırıyor. Ekonomik güçsüzlük kadınları kırılgan hale getiriyor. Ekonomik şiddeti yaşayan bir kişiyle karşılaştığımızda öncelikle şunları yapmalıyız: inanmalıyız, dinlemeliyiz, yargılayıcı olmamalıyız, ilgilenmeliyiz, sağlık, sosyal ve adliye hizmetleri gibi gerekli yönlendirmeleri yapmalıyız. Ekonomik şiddeti kadınları psikolojik ve sosyal anlamda güçlendirerek azaltabiliriz. Bunun için çok sektörlü ve boyutlu bir işbirliğine ihtiyaç var. Dayanışma ağları kurmak çok kıymetli.” Saner, “Toplumsal cinsiyet eşitliği teşvik edilirse ekonomik şiddet normal olmaktan çıkacak. Cinsiyetçi iş bölümünün doğallaştırılmasından ve şiddetin normalleştirilmesinden kaçınmak gerekiyor.”

Birbirine dokunmanın çok önemli ve kıymetli olduğuna değinen Mor Çatı Vakfı gönüllüsü ve avukat Esra Baş Erbaş, “Geçen yıllar içerisinde olumlu değişiklikler olsa bile hukuk hala adaletsiz. Yolumuz bir şekilde adliyeye düştüğünde o adaletsizlik perdesini aralamaya başlıyoruz ve orada neler var görebiliyoruz. O yüzden mücadelemiz çok değerli.” dedi.

BORÇLANDIRMA DA ŞİDDET TÜRÜ”

Esra Baş Erbaş, “Birlikte olduğumuz zaman önemli şeyleri kazanabiliyoruz. Örneğin Medeni Kanun. 1 Ocak 2002 tarihinde yeni Medeni Kanun yürürlüğe girdi. 2002’den önceki medeni kanun 1926 yılında kabul edilmişti. 1926 yılından 2002 yılına kadar uzun süre tamamen ataerkil ve erkeğin reis olarak kabul edildiği kanunla özel hayatlarımız düzenlendi. Ekonomik şiddetle bağlantılı olduğu için eski medeni kanunun 159. Maddesine göre kadın çalışmak için kocasının iznini almak zorundaydı. Bu madde Anayasa Mahkemesi tarafından 1990 yılında iptal edildi” diye konuştu.

Yargıtay’ın ekonomik şiddeti boşanma nedeni olarak kabul ettiğini söyleyen Erbaş, şöyle devam etti; “Aynı zamanda eğer talep varsa mağdur olan kişiye de mahkeme maddi ve manevi tazminat ödenmesine karar veriyor. Borçlandırma, çalışmaktan alıkoyma, çalışmaya zorlama ve eve para bırakmama gibi ekonomik şiddet türleri var. Örneğin kredi çekiyor ya da krediye kefil yapılıyor. Borçlandırma kadının boşanmasını zorlaştıran da bir durum. Çünkü boşanırsa eğer o borçlar ödenmeyecek onun farkında.”


ARŞİV