Editöryal kadrosunun tamamı kadınlardan oluşan Pulbiber dergisi, “Kadınlar, çocuklar, hayvanlar ve ağaçlar için hayat çok zor. Biz bunu kolaylaştırmaya geldik” diyor
Gökçe UYGUN
“Dünyaya bir kadın eli değse Zeyna!
Şöyle ağır bir halı gibi çırpılsa
Tozlar havalansa…”
diyen şair Didem Madak’ın “PulbiberMahallesi” şiirinden adını alan Pulbiber, aylık yayınlanan bir ‘kültür sanat hayat’ dergisi. Mylos yayın grubu tarafından çıkarılan dergi, geçen Ekim’de ilk sayısını yayınladı. Yayın çizgisi ‘kadın hassasiyeti ve bakış açısı’ üzerine kurulu derginin genel yayın yönetmenliğini, müzik eleştirmeni-şair Deniz Durukan yapıyor. Pulbiber’in Moda’daki ofisinde Yazı İşleri Müdürü Özlem Özdemir ile konuştuk.
Piyasada bu kadar çok dergi varken, neden Pulbiber’e ihtiyaç duydunuz?
Haziran direnişinden sonra aylık dergi sayısı ve okur kitlesi artı. Bu iyi bir şey. Ama Pulbiber bir eleştiriden yola çıktı. Mevcut dergilerin hepsinde emek var, hepsi önemli ama eleştirilecek ortak noktaları; erkek ağırlığının olması… Erkek yazar fazlalığından değil erkek dili, aklından bahsediyorum.
Dergi fikri nasıl şekillendi?
Deniz Durukan fikri bu. 1 yıl önceki ilk görüşmemizde, ‘kadınların ağırlıkta olduğu ama erkek yazarların da olacağı ama asla eril dilin olmayacağı bir dergi’ hayalinden bahsetti. Ben de benimsedim bu fikri. İkimiz de Türkiye’nin böyle bir şeye ihtiyacı olduğunu düşünüyorduk. Böylece, asla eril dili içermeyen, erkek egemen yaklaşımı tekrar tekrar üretmeyen bir dergi olan Pulbiber çıktı ortaya.
Nelerden bahsediyorsunuz dergide? Yazarlar kimler?
Hayatta ne varsa Pulbiber’de de o var. Bir yandan kadın cinayetleri gibi sorunlara yer verirken, bir yandan bize nefes aldıracak kültür sanat konularını işliyoruz. Tüm bunları da kadın bakış açısıyla yapıyoruz. Her sayıda bir sosyal konumuz oluyor ki bu çok önemli ve benzer dergilerde bunu pek görmüyoruz. Bugüne dek kürtaj, sansür, mülteciler, moda ve beden ile Müzeyyen Senar’ı kapak yaptık. Oyuncular Ayşen Gruda, Akasya Asıltürkmen, yazar Mine Söğüt, müzisyen Cenk Taner’in de aralarında bulunduğu 30’u aşkın sabit yazarımız var. Yeni ve genç isimlere de kapımız açık.
Medyada kadın haberlerinin dili çok sorunlu, değil mi?
Kesinlikle öyle! Hala kadın cinayeti haberlerinde ‘namus cinayeti’ deniliyor. Bu tür ifadelerle toplumun algısı etkileniyor. İktidarın kadına, çocuğa, LGBTİ’ye, yaşlıya, engelliye yaklaşımı yukarıdan aşağıya doğru iniyor. ‘Koca koca devlet adamları’ işi gücü bırakıp kadının etek boyuyla, kahkahasıyla uğraşırsa, kürtaj gibi önemli konuları bu şekilde kötü bir dil ile tartışırsa; bu medyanın diline, oradan da topluma sirayet ediyor.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne yine kadına yönelik tecavüz ve şiddet haberleriyle giriyoruz. Kadınlar ne yapmalı?
Yaşadığımız bu baskı ve muhafazakârlaştırmadan tüm toplum etkileniyor ama biz kadınlar daha fazla. Çünkü bizim özelimiz olan konular ortalıkta, yanlış bir biçimde sorgulanır hale geldi. Toplumsal hayatta nefes alabileceğimiz yerler sınırlanıyor, taciz, tecavüz, şiddet artıyor. Kadınların birey yerine konulmaması ve eve hapsedilme süreci geliyor. 8 Mart, Türkiye’deki kadınlar açısından her zamankinden daha kritik bir gün haline geliyor gittikçe. Biz mücadele etmedikçe de her şey daha da kötüye gidiyor. O nedenle çok daha fazla direnmemiz ve sokakları boş bırakmamız gereken bir dönemdeyiz.
KADIKÖY VE KADINLAR
Bir yıldır Moda’da yaşıyorum. Çok memnunum, o yüzden yayınevini de burada kurduk. Kadıköy, kadın ağırlığının hissedildiği bir yer. Bu da toplumsal hayatta kadının ön planda olmasıyla ilgili. Kadınların sosyal hayatta rahat edebildiği son 3-5 semtten biri olarak kadınların gözdesi olmaya aday...