Türkiye Denizcilik İşletmeleri’ne ait Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı’nın 40 yıllığına özelleştirilmesiyle ilgili ilan Resmi Gazete’de yayımlandı. Buranın özelleştirilmesine karşı çıkan Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı, buranın özelleştirilmesi yerine belediyeye verilmesini talep etti.
Kadıköy Belediye Meclisi, 7 Haziran tarihinde yaptığı oturumda, Kadıköy Belediyesi’nin ihaleye girebilmesi için oybirliği ile Odabaşı’na tam yetki verdi.
Kadıköy’deki özelleştirme kararları sonrası kamu alanlarının özelleştirilmesine ilişkin olarak daha önce neler yaşandığını uzmanına sorduk.
Kamu alanlarının özelleştirilmesiyle ilgili ilk yasal düzenlemelerin ne zaman yapıldığını, AKP döneminde ne kadar arttığını ve güncel durumu İTÜ’den şehir plancı Dr. Seçil Özalp ile konuştuk.
Kamu alanlarının özelleştirilmesiyle ilgili yasal düzenleme ilk ne zaman yapıldı?
Kamu alanlarının özelleştirilmesi uygulamaları, 1980’lerin başlarından itibaren farklı kanunlar ve KHK’larla ülke politika gündeminde yer alan özelleştirme programları kapsamında yürütülüyor. Özelleştirme uygulamaları ile ilgili yasal mevzuatı tek bir kanun altında toplayan ve bugün de yürürlükte olan 4046 sayılı “Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun”un yayımlanma tarihi 27 Kasım 1994. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Özelleştirme Yüksek Kurulu bu kanunla kuruluyor. 1999 yılında Anayasa’nın Devletleştirme başlığı Devletleştirme ve Özelleştirme olarak değiştiriliyor ve özelleştirme uygulamalarına Anayasa’da yer veriliyor. 1982 tarihli 2634 sayılı Turizm Teşvik Kanunu özellikle 80’li yıllarda ve 1984 tarihli 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu ise 2000 sonrasında yapılan değişiklikler sonucunda kamu arazilerinin özelleştirilmesinde yasal uygulama araçları olarak kullanılıyor.
AKP döneminde ne kadar arttı?
Özelleştirmenin yasal altyapısı 1980-1990’lı yıllarda oluşturulmaya başlanıyor ancak 2000 sonrasındaki yasal düzenlemelerle uygulama olanakları giderek artıyor.
2002 ve 2003 hükümet programlarında, geçmiş dönemlerde yürütülen ekonomi programları ve özelleştirme uygulamalarının gerektiği şekilde yapılmaması eleştiriliyor. Özelleştirme süreç ve uygulamalarını hızlandırmaya yönelik politikaların oluşturulacağı ve gerekli adımların atılacağı taahhüt ediliyor. 2005 ve 2008 yıllarında İmar Kanunu’nda yapılan değişikliklerle, özelleştirme kapsamına alınan arsa ve arazilerde, 3621 sayılı Kıyı Kanunu veya 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu kapsamında kalan yerler dahil olmak üzere genel ve özel kanun hükümleri kapsamında yer alan tüm alanlarda, her tür ve ölçekte plan, imar planı ile değişiklik ve revizyonları yapma veya yaptırma yetkisi Özelleştirme İdaresi Başkanlığına, onaylama yetkisi ise Özelleştirme Yüksek Kuruluna veriliyor.
2005 yılında Kıyı Kanunu’na kruvaziyer liman tanımı getiriliyor ve bu limanların kıyılarda yapılandırılmasına olanak sağlanıyor. 2004 yılındaki bazı yasal düzenlemelerle limanların özelleştirilmesinde yabancı uyruklu gerçek ve tüzel kişilerin faydalanabilmesinin önü açılıyor. Bu yasal düzenlemeler, mega projeler için kamu arazilerinin özelleştirilmesi uygulamalarını önemli ölçüde kolaylaştırıyor. 4046 sayılı kanunda 2000 yılı öncesinde 8 değişiklik yapılırken, 2000-2016 yılları arasında yapılan 46 adet değişiklik ile özelleştirme uygulamaları kolaylaştırılıyor.
Tüm Türkiye için yapılmış bir çalışma var mı bilmiyorum ancak 2000 sonrasında ekonomi politikaları ile şekillenen inşaat temelli kentsel büyüme hedefleri doğrultusunda, büyük kentlerde ve özellikle İstanbul’da özelleştirme uygulamaları artıyor.
Son 20 yılda aklınıza gelen, özelleştirilmiş kamu alanları hangileri?
1980’lerde İstanbul’un en değerli bölgelerinde yer alan büyük kamu arazileri otel, iş-merkezi yatırımları için özellikle yerli-yabancı sermaye ortaklıklarına yap-işlet-devret sözleşmeleri ile tahsis ediliyor. Bunlara örnek olarak Dolmabahçe Sarayı’nın bahçesine yapılan Swiss Otel, Çırağan Sarayı’nın bahçesine inşa edilen Conrad Otel sayılabilir. Ataköy Turizm Merkezi de yine 1980’lerin sonunda özelleştirilen büyük bir kamu arazisi. 2000 sonrasında ise özelleştirilen kamu arazilerinin sayısı ve büyüklüğü artıyor. Ayrıca kamu arazileri proje isimleriyle anılmaya başlanıyor. 2000 sonrasında Zorlu Center, Galataport, Haydarpaşaport, Quasar (Mecidiyeköy Likör Fabrikası), Torun Center (Ali Sami Yen Stadı), HaliçPort örnekler arasında. Emek Sineması’nın içinde bulunduğu Cercle d’Orient tarihi yapı kompleksinde otel, iş ve eğlence merkezi fonksiyonları içeren proje de 1990’lı yılların başında gündeme geliyor, kamu mülkiyetindeki yapının yap-işlet-devret sözleşmesi ile özel sektöre kiralanmasıyla 2000 sonrasında bugünkü adıyla Grand Pera projesi olarak tamamlanıyor.
Kentteki en kıymetli araziler, ağırlıklı olarak bu yolla mı elden çıkarıldı? Bir de bunun tercih edilmesinin nasıl bir faydası var?
İstanbul’un hem ekonomik hem de sosyal ve kültürel anlamda en kıymetli arazilerinin özelleştirilerek kamu yararına aykırı uygulamalara konu edildiğini söyleyebiliriz. Bu alanlar, toplumun geniş kesimlerinin kullanımına sunulmak yerine ekonomik kazanç sağlamak amacıyla kaybedilmiş alanlar.
Kadıköy’de Kalamış Yat Limanı'nın da olduğu bölge için özelleştirme kararı alındı. Güncel durum hakkında ne düşünüyorsunuz?
Büyük ölçekli projeler kapsamında kamu arazilerinin özelleştirilmesi uygulamalarında, genellikle imar planı değişiklikleriyle mevcut planlara aykırı, ayrıcalıklı imar hakları getiriliyor. Kalamış Yat Limanı için de aynı durum geçerli. Salgınla birlikte daha görünür olan bir gerçek, İstanbul’un yoğun yapılaşma koşulları ile inşa edilen otel ve turistik tesis alanı yerine daha fazla yeşil-açık alana ihtiyacı var.
Kadıköy Belediye Meclisi’nde ihaleye girme yönünde karar alınmış. Liman işletmesinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi ya da Kadıköy Belediyesi’ne verilerek kamu elinde kalması ve kamu yararı çerçevesinde kullanılması sağlanabilirse, İstanbul halkı adına büyük bir kazanım olacağını düşünüyorum.