İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 4 Ocak 2025’te bilim insanlarının katılımıyla İstanbul Planlama Ajansı Florya Kampüsü’nde düzenlendiği “Kanal İstanbul Bilgilendirme Toplantısı”nın raporu yayınlandı. Raporda, projenin tarihsel süreci, çevresel ve ekonomik etkileri, hukuki gelişmeler ele alındı. Etkinliğe, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, İBB Genel Sekreter Yardımcısı Gürkan Akgün, İstanbul Planlama Ajansı Başkanı Dr. Buğra Gökce, Marmara Belediyeler Birliği ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, İBB yöneticileri, milletvekilleri, belediye başkanları, bürokratlar, bilim insanları ve sivil toplum örgütü temsilcileri katıldı.
“ULUSAL BİR GÖREV OLARAK GÖRÜLMELİ”
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Kanal İstanbul’un İstanbul ve Türkiye için stratejik bir beka meselesi olduğunu belirtti. İmamoğlu, İstanbul’un muhafızlığı yapılmasaydı, kentin büyük bir kısmının geri dönüşü olmayan şekilde tahrip olacağını ifade etti. Ayrıca, 135 milyon metrekarelik bir alanın tarım ve orman alanlarını içeren kısmının tahrip edilmesinin planlandığını belirtti. “İstanbul’un korunması ve iyileştirilmesi, yalnızca yerel bir sorumluluk değil, ulusal bir görev olarak görülmelidir.” dedi.
YAPILAŞMA DEVAM EDİYOR
İBB Genel Sekreter Yardımcısı Gürkan Akgün tarafından yapılan sunumda, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreci ve bu süreçte ortaya çıkan hukuki ihtilaflar, Çevre Düzeni Planı (ÇDP) değişiklikleri, 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planları ile ihale süreçleri ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin projeye karşı yürüttüğü çalışmalar ele alındı.
Kanal İstanbul’un “Yenişehir” olarak adlandırılan alanındaki planlama süreçlerinin devam ettiğine dikkat çeken Akgün, Arnavutköy Karaburun, Dursunköy ve Boyalık Mahallesi gibi bölgelerde imar planlarının hazırlandığını ve uygulamaya konulduğunu belirterek şunları söyledi: “Kanal İstanbul projesi kapsamındaki ihale süreçlerine yönelik hukuki davalar İBB tarafından yürütülmüş olmakla birlikte, ilgili bölgelerdeki inşaat süreçleri, özellikle seçim öncesinde büyük bir hız kazanmıştır. TOKİ tarafından başlatılan projelerin hayata geçtiği görülmektedir. Ayrıca Emlak Konut tarafından 131 bin metrekarelik bir alanda yeni bir etap inşa edilmiş olup, bu projeler büyük ölçüde tamamlanma aşamasındadır. Bu yapılaşmalar, alanın farklı noktalarında hızla devam etmekte ve bölgenin hafızasını silmeye yönelik etkiler yaratmaktadır.”
Söz konusu alanın, eski mevzuata göre bir havza alanı statüsünde olduğunu kaydeden Akgün, “Bakanlar Kurulu kararı gerektiren bir düzenleme yapılmaksızın bu statünün değiştirilmesi hukuka aykırıdır. Ortaya çıkan tüm bu gelişmeler, projeden vazgeçilmediğini açıkça göstermektedir. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı projeye bütçe ayırmaya devam ederken, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da imar planı çalışmalarını sürdürmektedir. Aynı zamanda sahada, gayrimenkul odaklı inşaat faaliyetleri devam etmektedir.” diye konuştu.
“1 MİLYON BAĞIMSIZ BİRİM YENİLENEBİLİR”
İstanbul Planlama Ajansı Başkanı Dr. Buğra Gökce tarafından yapılan sunumda ise projenin ekonomik, çevresel ve sosyal boyutları değerlendirildi. Kanal İstanbul projesinin, doğal ve kültürel yapı üzerinde geri dönülmesi zor ekolojik tahribatlara yol açacağını söyleyen Gökce,projenin İstanbul’un tarımsal üretim kapasitesini ciddi şekilde azaltacağını kaydetti. Gökce “İstanbul’daki toplam tarım alanlarının yüzde 13,5’i bu proje kapsamında imara açılarak elden çıkacak ve bu durum, ucuz ve güvenli gıdaya erişim sorununu daha da derinleştirecektir. Hali hazırda 300 bin kişilik tarımsal istihdam kaybı yaşanacak, 200 bin ton buğday üretimi gerçekleşmeyecek ve toplamda 20 bin futbol sahası büyüklüğünde, yani yaklaşık 136 milyon metrekare tarım arazisi yok olacaktır.” bilgilerini paylaştı.
İstanbul’daki 1 milyon bağımsız birimin yenilenmesi gerektiğini paylaşan Gökce, şöyle devam etti: “İstanbul’da yaklaşık 1 milyon 300 bina ve 7,9 milyon bağımsız birim bulunmaktadır. Bunun bir kısmı riskli olup, olası bir depremde zarar görmesi beklenmektedir. Devletin bir proje için bu kadar yüksek oranda kaynak yaratabiliyor olması, bu kaynağı 1 milyon bağımsız birimi yenilemek için kullanabileceğini de göstermektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm kurumları, ilçe belediyeleri, büyükşehir belediyesi ve bakanlıklar, bu işi bir seferberlik halinde birlikte yürüttüğü durumda, İstanbul’un en büyük ve öncelikli sorunu çözülmüş olacaktır.”
PROJE NELERE YOL AÇACAK?
Etkinlikte, projenin tarım alanları, ormanlar, su havzalarıve deniz ekosistemleri üzerinde geri dönülemez tahribata yol açacağı ifade edilirken, Sazlıdere Barajı’nın yok edilmesi, Terkos Gölü’nün tuzlanma riski ve Marmara Denizi’ndeki müsilaj sorununun kalıcı hale gelme olasılığı en önemli çevresel tehditler olarak belirtildi. Proje alanında yaşayan 15 endemik türün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağına dikkat çekildi. Ekonomik boyuta bakıldığında, Kanal İstanbul için harcanması öngörülen tahmini 65 milyar doların İstanbul ve ülkenin daha acil ve öncelikli ihtiyaçlarına kaynak sağlamak için kullanılabileceği kaydedildi. Ayrıca projenin İstanbul Büyükşehir Belediyesine ek 19,2 milyar liralık bir yük oluşturacağı ve deplase benzeri altyapı işlemleri nedeniyle İSKİ’ye en az 45 milyar liralık bir maliyeti olacağı belirtildi. Bu kapsamda asıl hedefin kamu yararı oluşturmak değil, ticari kazanç elde etmek olduğu vurgulandı. Bu denli yüksek bir maliyetin deprem hazırlıkları, yoksullukla mücadele ve eğitim gibi öncelikli alanlara aktarılabileceği dile getirildi.
Raporda projenin İstanbul’da en az 2 milyonluk yeni bir nüfus artışına yol açacağı ve bu durumun şehir altyapısı ve sosyal dokusu üzerinde ciddi baskı yaratacağı vurgulandı. Daha çok lüks konut projelerinin geliştirilmesinin sosyal eşitsizlikleri artıracağı endişesinin dile getirildiği raporda Kanal İstanbul projesinin, İstanbul’un 9 milyonluk nüfusunu adaya sıkıştırarak yaşanabilirliği azaltacağı, afet risklerini artıracağı, yaralılara ulaşımı ve bölgenin tahliyesini güçleştireceği belirtildi.