Kaplumbağa hızındaki bilge grup

2 dost müzisyenin Koşuyolu Parkı’nda temellerini attığı Nu Park, konserlerinde kostüm, makyaj, maske gibi öğeler aracılıyla yarattığı büyülü ses dünyasına dinleyicilerini davet ediyor.

11 Aralık 2014 - 14:55
 2 dost müzisyenin Koşuyolu Parkı’nda temellerini attığı Nu Park, konserlerinde kostüm, makyaj, maske gibi öğeler aracılıyla yarattığı büyülü ses dünyasına dinleyicilerini davet ediyor. Grubun kurucuları Oğuz Öner ve Uran Apak, “Müzik, bizi gündelik zamandan/hayattan çıkaran, hayal ettiğimiz karakterlere büründüğümüz özel bir dünya” diyor

 
Gökçe UYGUN
 
 
Dikkatli okurlarımız fark edeceklerdir. Geçen sayılarımızın birinde, Kadıköy’de bir ses yürüyüşüne katılarak, gözüm kapalı gezmiş ve izlenimlerimi bu sayfalarda sizlerle paylaşmıştım. Bu yürüyüşü düzenleyen ses araştırmacısı Oğuz Öner, bu hafta yine konuk oluyor gazetemize. Konu yine sesle ilgili, zira Öner aynı zamanda bir müzisyen. “Ruh kardeşim” dediği Uran Apak’la birlikte kurduğu müzik grubu Nu Park’ta, kendi seslerini yaratıyorlar. Grupta Öner ve Apak’a, İlker Görgülü (keman), Ozan Erkan (gitar) ve Nilüfer Ormanlı (vokal) eşlik ediyor. Yeni çağın iki dost müzisyeni Oğuz ve Uran, Nu Park’ı anlatıyor.
•Koşuyolu’na uzanan Nu Park hikâyesi nasıl başladı?  
Oğuz: Hikâyemiz 14 yıl önce Kadıköy’ün yemyeşil, sımsıcak mahallesi Koşuyolu’nda Uran ile başlayan arkadaşlığımıza uzanıyor. 90’lı yıllarda yükselen elektronik müzik akımlarından etkilendik, amatör ev koşullarında müzik yapmaya başladık.  Koşuyolu Parkı’nda (o zamanlar adı tahtalı parktı) buluşur, evde yaptığımız müzikleri birbirimize dinletir, birbirimizi hem takdir eder hem kıskanırdık (gülümsüyor). Yaptığımız parçalar, 2003’te İstanbullu elektronik müzisyenlerin bir araya gelerek oluşturduğu Domestic Lo Fi topluluğunun albümlerinde yer aldı. 2006’da güçlerimizi birleştirip, Koşuyolu Parkı’ndan ilhamla Nu Park’ı kurduk. Daha sonra Ozan, Nilüfer ve İlker’in de katılımıyla bugüne geldik.
•Klasik anlamda bir albü/turneler yapıp para kazanmıyorsunuz müzikten. Bu, müziğinize nasıl yansıyor?
Oğuz: Müzik, ticari kaygı olmadan yapılınca ağır ve zoraki hislerle değil doğal bir hafiflikle açığa çıkıyor.  Ama tabi bir mekânda çalacaksanız belli bir karşılığı da olmalı emeğinizin.
Uran, siz yurt dışında yaşıyorsunuz. Farklı ülkelerde yaşayıp da bir grubu ayakta tutmak nasıl mümkün oluyor?
Oğuz: Kolay olmuyor. Uran’la internet üzerinden beste yapıyoruz. Kadıköy’e gelip gittikçe de çalışıyoruz. Ama açıkçası grup üyeleri arasında “açık evlilik” gibi bir ilişki var. Herkes kafasına göre, beklentisiz bir şekilde yoluna devam ediyor. Ama Nu Park’ın yeri hepimiz için hep ayrı. Sabit bir hedefimiz, hırsımız olmasa da bizi ayakta tutan motivasyonumuz; nereye gidildiği belli olmayan tatlı ve zevkli yolculuğumuz.
Sizin için “Yerli indi /elektronika grubu”’ deniliyor? Katılıyor musunuz? Yahut siz kendi müziğinizi nasıl tarif edersiniz?
Uran: Müziğimizi tarif etmek zor. Elektronik müzik, trip hop etkileriyle başlayan yolculuk, şimdi Türk tangoları, Eski Mısır ayinleri gibi etkilerle genişliyor.
Oğuz: Bir türe/kategoriye neden ihtiyaç olsun? Biz türler arası astral seyahat yapıyoruz. Bu yolculukta bazen yanımıza bir şamanı, bazen bir uzaylıyı, bazen ise ambient (bir tür elektronik müzik) tınıları seven uysal kedileri alıyoruz. Değiştiriyor, bozuyor ve kendi dilimiz ve melodilerimizle yeni alanlar yaratıyoruz.
 •Nu Park’ın sahne şovları ünlü. Müzik kadar görselliğe de önem veriyorsunuz.
Uran: Bu, seyirciyi içine almak istediğimiz büyülü dünya ile ilgili. 3 boyutlu projeksiyon, kostüm ve sahne tasarımı gibi öğeler, anlattığımız hikâyeleri/ruh hallerini, işitsel ve görsel bir deneyime taşıyor.
İlk albümünüz ‘Promise’, nasıl bir albümdü? Umduğunuz ilgiyle karşılandı mı?
Oğuz: Özel bir albüm. itunes’dan çıkardığımız albümün tanıtımını pek yapmadık, dolayısıyla satış oranları da çok yüksek olmadı.  Ama albümdeki parçalar hâlâ konserlerimizde çok beğeniliyor. Bence Promise albümündeki parçalar konserlerde güven ve sıcaklık yaratıyor. Diğer parçaların spontanlığı, uçarılığı ve azgınlığının yanında albüm parçaları biraz daha hafifletici oluyor.
•Yurt dışında da konserler veriyorsunuz, değil mi?
Uran: Torino’da 4 yıl önce düzenlenen uluslararası Club to Club Elektronik Müzik Festivali’nde konser verdik, hatta oradaki tek Türkiye’den katılan grup olduk. Sonraki yıllarda birkaç kez İngiltere’de performanslarımız oldu. Arcola Tiyatrosu’nun çok güzel bir sirk çadırında sahne aldık. Bambaşka bir izleyici kitlesiyle bir araya gelmek beraberinde ilginç deneyimler getiriyor. Sizin müziğinizi bilmiyorlarsa konser sırasında güvenlerini kazanmak için sabırlı olmanız gerekiyor. Konser sonrası geri dönüşlerini almak çok iyi oluyor. Türkiye’de aldığımız geri dönüşlerin ötesinde, vizyon açıcı güzel yorumlar oldu.
• Müzik sizlerin hayatında neye tekabül ediyor?
Uran: Bir nevi ayin, bizi gündelik zamandan/hayattan çıkaran, hayal ettiğimiz karakterlere büründüğümüz özel bir dünya. Bu dünyaya dinleyici ve seyirciyi davet edebildiğimiz oranda işin ayinsel boyutu genişliyor. Müziği yapanlar ve deneyimleyenler birlikte bir yolculuğa çıkıyor. Eğer müzik başarılıysa bir nevi dönüşüm yaşıyoruz birlikte, özümüze biraz daha yaklaşmış oluyoruz.
Oğuz: İç sesimi melodilere dönüştürebilmek, kendimi en iyi şekilde ifade edebilmek için müzik yapıyorum. Müzik yaşam enerjimi aldığım, yaratıcı yönümü dışavurabildiğim çok özgün ve vazgeçilmez bir alan.
•Sizinkisi gibi bağımsız/alternatif/ deneysel müzik yapmak zor mu Türkiye’de?
Uran: İşin para ve şöhret yanına kafayı takmazsan, ilham alınacak çok şey var bu topraklarda. Deneysel müzikle başarılı olmak ise, aslında dünyanın her yerinde zor. Bence işin sırrı hem popüler hem de alternatif olabilmek… Mesela Barış Manço, Sezen Aksu gibi isimler bunu yaptı. Hem kitleler sevdi hem de yaratıcı müzikler yaptılar. Darısı başımıza…  
 
KADIKÖY’DEN İYİ MÜZİKLER ÇIKACAK
- Oğuz: Kadıköy benim için sıcak hislere sahip, samimi, naif bir semt. 25 yılım burada geçti. Her mekanın çok anlamlı anısı var. Bu aralar, yürüttüğüm  Kadıköy_Akustik projesiyle semtin anlamı daha da ilginçleşti benim için. Yıllardır duyduğum, anılarıma işlemiş katman katman sesleri ilk defa bilimsel bir ortamda analiz ediyorum. Katılımcılarla bir saat gözü kapalı yürüyor, onların Kadıköy’ün seslerine verdiği tepkilere göre bir ses haritası hazırlıyoruz. Beni, yaşayan Kadıköy’e daha da yakınlaştırıyor, onu olduğu gibi kabul etmeme olanak sağlıyor.
-Uran: Kadıköy’ün her yeri; anılarım, aşk maceralarım, yazılarım, hayallerim, arkadaşlıklarım, serseriliklerimle dolu. Şu an yurt dışında yaşadığım için özlüyorum ama bağımı koparmış değilim, ziyarete geliyorum. Kadıköy’ün müzikal ortamı, yeni müzik sahnelerinin gelişmesi için ideal. Hem ağızdan ağza müzik gruplarının yayılabileceği kasabamsı; hem de modern ve kozmopolit. Önümüzdeki 10 yılda iyi şeyler çıkacak buradan. Kadıköy’ün seyircisi de, müzikle temas etmeyi biliyor.
 

 
 
 
 
 
 
 
 

 


ARŞİV