Mekanda Adalet Derneği’nin “Türkiye’de Konut Kooperatifçiliği: Sınırlar, İmkânlar Öneriler” başlıklı raporu çevrimiçi yayınlandı. Emrah Altınok’un kaleme aldığı raporda, konut kooperatifleri barınma krizine karşı dayanışmacı bir çözüm olarak ele alınıyor. Türkiye’de giderek derinleşen konut sorununun bir ekonomi problemin ötesine geçtiği vurgulanırken, konut sorunu şöyle tarif ediliyor: “Konuta ekonomik erişimin giderek zorlaşmasının yanı sıra, konut stokunun erişilebilir, nitelikli, konforlu ve afetlere karşı güvenli mekânlar sunmadığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Politika ve uygulamalar piyasa mekanizmasına hapsedilirken bireylerin yalnızlaştırıldığı ve çaresiz bırakıldığı, dezavantajlı grupları daha da yoksullaştıran ve yoksunlaştıran bir konut sorunu yaşıyoruz.”
BÜYÜME MODELİ BENİMSENDİ
1950’ler itibarıyla Türkiye’de yoksulların gecekonduyla, orta sınıfın ise kooperatifler ve yap-satçı konut üretimiyle barınma sorununu çözmeye çalıştığını ifade eden Altınok, şöyle devam ediyor: “1950’lerde Türkiye, sanayileşme ve kapitalistleşme sürecinin zorluklarıyla karşılaştı. Bu dönemde, toplumun ihtiyaç duyduğu nitelikli konutlar ve yüksek yaşam kalitesini sağlayacak politikalar yerine, daha çok tüketime ve meta üretimine odaklanan bir büyüme modeli benimsendi. Şehirlere yoğun göç ile gecekondu, ülkenin kentsel gerçeği hâline geldi. Orta sınıf ise kooperatifler ve yap-sat sistemiyle konut sorununa çözüm aradı. 1980’lerden sonra, Türkiye’de konut politikaları önemli bir dönüşüm geçirdi. Devletin kredi olanakları sayesinde, konut kooperatifleri aracılığıyla kendi kendine kentleşme süreci başladı. Orta sınıf kentleşmesinin bu yeni biçimi kent merkezlerinde yoğunlaşırken yüksek gelir grupları da kent çeperlerini mesken tuttu. Bir yanda apartman siteler görece planlı ve orta yoğunluklu bir kompakt kent dokusu üretirken, diğer yanda lüks kapalı siteler korunmuş doğal bölgeleri tahrip ederek kent yaşamında belirgin bir sosyal ayrışmaya yol açtı.”
“TOKİ’NİN ROLÜ DEĞİŞTİ”
1984 yılında kurulan Toplu Konut İdaresi’nin (TOKİ), başlangıçta kooperatiflere destek sağlayan kredi mekanizmalarının önemli bir parçası olduğunu kaydeden Altınok, ancak zamanla, TOKİ’nin rolünün de büyük ölçüde değiştiğini vurguluyor: “2003 yılından sonra TOKİ’nin odağı kentsel dönüşüm ve toplu konut projelerine kaydı. Bu süreç, gecekondu ve kooperatif gibi imece konut pratiklerinin yok olmasına ve toplu konut pratiğinin rakipsiz bir kentleşme biçimi hâline gelmesine neden oldu. Konut politikalarındaki bu değişim, Türkiye’nin kentleşme sürecinde önemli bir dönüm noktasını temsil ediyor. Daha önceleri birey ve topluluk düzeyinde çabalarla şekillenen konut üretimi, devletin daha aktif rol aldığı, mülkiyet ve borçlanma üzerine kurulu yeni bir modele dönüştü. Bu model, konut sahibi olmayı teşvik ederek bireyleri belirli bir borçlandırma ekonomisine tabi hâle getirdi. Türkiye’nin modernleşme ve kentleşme hikayesi, devletin ve toplumun konut üretimi ile kentsel yaşam kalitesi konusunda karşılaştığı zorlukları ve fırsatları gözler önüne seriyor.”
YETKİLERİ SINIRLANDIRILDI
Altınok’un raporda yer verdiği bilgilere göre konut kooperatiflerinin ruhsatlı konut üretimi içindeki payı 1986’da yüzde 36 düzeyindeyken, 2000’ler itibarıyla düşüşe geçerek, 2020 yılında yüzde 1’e kadar geriledi. Haziran 2010’da yapı kooperatifleri ve üst kuruluşlarına ait tüm hak, yetki ve görevler Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı’na devredildi. Bu durum konut kooperatifçiliğinin yönetmelik ve sorumluluk alanlarının yeniden düzenlenmesini beraberinde getirdi. Altınok’a göre bu süreçte yapı kooperatiflerinin karşılaştığı en önemli sorunlardan biri, devletin kooperatifler üzerindeki denetimini artırması ve kooperatiflerin operasyonel etkinliklerini ve esnekliklerini kısıtlaması oldu. Yapılan düzenlemeler, kooperatiflerin desteklenmesini amaçlasa da kooperatiflerin etkinliklerinin giderek azalmasına neden oldu ve özel sektörün konut üretimindeki payı arttı. Bu durum, konut kooperatiflerinin konut üretimindeki rolünün önemli ölçüde gerilemesi anlamına geliyor. 2001’de Toplu Konut Fonu’nun kaldırılması ve sonrasında TOKİ’nin konut üretiminde öne çıkması, bu gerilemeyi daha da pekiştirdi.
DAHA UYGUN MALİYETLE KONUTA ERİŞİM
Konutun ve yaşam alanlarının sadece kâr elde edilebilecek ticari mal olarak görülmesinin konut güvensizliğini artırdığına ve sosyal eşitsizliği derinleştirdiğine işaret eden Altınok, barınma hakkının daraldığı günümüzde kooperatifçiliğin krizi aşmak konusunda esaslı bir alternatif olduğunu ekliyor. Altınok, “Kooperatifler, kâr amacı gütmediği için ticari geliştiricilere kıyasla daha düşük maliyetlerle konuta erişme imkânı sunar. İnşaat maliyetleri ve diğer harcamalar üyeler arasında paylaşılır. Bu da kâr beklentisi içindeki müteahhit aktörünün devre dışı kalması demektir. Ortaklaştırılmış ve paylaşılan tüm kaynaklar, teknoloji ve teçhizat birim zamanda daha verimli kullanılabilir. Böylece bireysel konut üretimine kıyasla maliyetler önemli ölçüde düşer.” diyor.