Emlak Konut’un orta gelir grubuna yönelik hayata geçirdiği “Kazançlı Yatırım Kampanyası”nın detayları belli oldu. Kampanya, İstanbul başta olmak üzere İzmir, Antalya ve Balıkesir'deki 25 projeyi kapsıyor. 4 bin 500 bağımsız bölümün satışa sunulacağı kampanya için 3 ayrı ödeme planı hazırlandı. Birinci modele göre, Emlak Katılım Bankası aracılığıyla leasing yöntemi kullanılarak 120 aya kadar kredilendirme imkânı sağlanacak.
İkinci modele göre, 1 yıl taksit ödemeleri Emlak Konut tarafından karşılanacak. 13. aydan itibaren taksit ödemeleri başlayacak ya da 1,29 vade farkı ile 60 aya kadar vadelendirme koşuluyla Emlak Konut'a borçlanma yoluyla konut alınabilecek. Üçüncü modele göre ise peşinatsız, azalan taksitli satış yapılacak. Bu koşulda peşinat ödemeden direkt taksitlere başlanacak ve taksit tutarları her ay azalarak devam edecek. Bu koşulda 60 aya kadar vadelendirmede 0,99 vade farkı uygulanacak.
“ASGARİ ÜCRETİN 5, 6 KATI”
İstanbul’da kampanya kapsamındaki en düşük daire fiyatı 5 milyon 650 bin lira olarak açıklandı. Orta gelirlilere yönelik hayata geçirilen projenin detaylarını deprem ve konut eşitsizliği alanında çalışmalar yapan akademisyen K. Murat Güney ile konuştuk. “Kampanya orta gelirlilere konut edindirme kampanyası gibi sunulsa da aylık ödemelere bakıldığında durumun böyle olmadığı ortaya çıkıyor.” diyen Güney, “Hiç peşinat ödenmemesi halinde 5,6 milyon lira olarak belirlenen en düşük ücretli konutun aylık taksitlerinin düşük kredi faizlerine rağmen 125 bin TL’yi bulduğu görülüyor. Türkiye’de bugün gündelik zorunlu barınma, beslenme, eğitim ve sağlık masraflarını karşıladıktan sonra üstüne bir de aylık 125 bin TL taksit ödeyebilecek kaç kişi var? Öte yandan asgari ücretin 22 bin 100 TL olduğu ve ücretlilerin en az yüzde 40’ının asgari ücret ve civarında geliri olduğu düşünülürse 125 bin TL’lik aylık taksitlerin asgari ücretin 5.6 katına ulaştığı ve dar gelirli kesimler için ulaşılmaz olduğu net bir şekilde görülebilir.” diye konuştu.
“600 BİN DAİREYE İHTİYAÇ VAR”
Güney’in paylaştığı bilgilere göre İstanbul’da konut olarak kullanılan 1,2 milyon bina ve her binada ortalama olarak yaklaşık 5 daire bulunuyor. Bu kentte 6 milyon dairenin bulunduğu anlamına geliyor. Bu binaların ve dairelerin yüzde 10’unun olası bir deprem karşısında çok riskli ve 7.5 büyüklüğünde bir depremde tamamen yıkılma veya çok ağır hasar alma riskiyle karşı karşıya olduğunu kaydeden Güney, “Dolayısıyla İstanbul’da en riskli 120 bin binadan başlamak kaydıyla acilen 600 bin civarında yenilenmiş güvenli daireye ihtiyaç var. Daha büyük resme baktığımızda ise İstanbul’daki 1,2 milyon binanın 800 bininin yani yüzde 66’sının 1999 Marmara Depremi öncesi inşa edilmiş eski binalar olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla orta vadede de bu 800 bin eski binanın (4 milyon dairenin) hepsinin güvenli hale getirilmesi gerekiyor.” dedi.
“YENİ KONUT EDİNMELERİ İMKÂNSIZ”
Deprem tehlikesiyle karşı karşıya kalan İstanbul’da güvenli konuta ihtiyaç artarken dar gelirlilerin konut sahibi olma oranı da dramatik olarak düşüyor. “Maalesef bugün ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik koşullarda dar gelirlilerinin yeni konut edinmesi imkânsız.” diyen Güney şu bilgileri paylaştı: “Bir yandan bir yatırım ve servet biriktirme aracına dönüşen konutların fiyatları artarken diğer yandan ücretlilerin alım güçleri eriyor. Konut fiyatları ile yurttaşların alım gücü arasındaki fark azalacağına gittikçe daha da artıyor. TÜİK’in her yıl yayınlandığı yaşam koşulları araştırmasının konut sahipliği verisine bakıldığında zaten konut sahipliği oranının her geçen yıl biraz daha düştüğü görülüyor. Daha önce özellikle yoksulların konut sahipliğinin düştüğünü gözlemliyorduk. Ancak şimdi orta hatta orta-üst sınıfların da konut sahiplik oranının düştüğünü gözlemliyoruz. Bu daha önce hiç karşılaşmadığımız, ilk defa gözlemlediğimiz bir durum. Bu yeni durum bize konut sahipliğinin giderek bir avuç ultra zenginin elinde toplandığını gösteriyor. Yani elinde 100, 200, 500, 1000 konut bulunduranların ellerindeki konut sayısını artırdığını, toplumun çok geniş kesimlerinin ise sattıkları ve elden çıkardıkları konutları bir daha satın alabilecek alım gücüne ulaşamadıklarını görüyoruz. Bu da verilere sadece yoksulların değil orta ve orta-üst sınıfların da konut sahipliğinin azalması ve kiracılık oranlarının tüm kesimler için artması şeklinde yansıyor.”
BARINMA HAKKI NASIL SAĞLANABİLİR?
Kamu imkanlarını kullanarak yoksulların ve ihtiyaç sahiplerinin barınma ihtiyaçlarını karşılayacak projeler geliştirmenin mümkün olduğunu söyleyen Güney, şöyle devam etti: “Şili’de, oradaki TOKİ benzeri toplu konut üreten kamu kuruluşu hiçbir geliri olmadığını ve gerçekten çok yoksul olduklarını belgeleyen yurttaşlara Şili anayasasının güvence altına aldığı bir insan hakkı olarak barınma hakkı çerçevesinde ücretsiz konut sağlayabiliyor. Ayrıca barınma hakkının güvence altına alınması sadece konut edindirme ve satma kampanyalarıyla sınırlı olmamalı. Kamu imkanlarını kullanarak yoksul ve ihtiyaç sahipleri için uygun ücretli konut kiralama gibi proje ve uygulamaların da dünyada çokça örnekleri var. Ancak ülkemizde bugüne kadar geliştirilen konut politikaları hep konut satmaya odaklandı ve uygun fiyatlı konut kiralama gibi kamu projeleri gündeme gelmedi. Oysa bu konuda dünyadaki örnek uygulamaların incelenmesine ve ülkemizde de benzer projelerin hayata geçirilmesine büyük ihtiyaç var.”