Kadıköy Kent Konseyi Gıda Çalışma Grubu, 21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günü nedeniyle Kadıköy Belediyesi Barış Manço Kültür Merkezi’nde “Değişen Dünyada Yeni Nesil Kooperatifçilik” adlı panel düzenledi. İki oturumdan oluşan ve katılımın yoğun olduğu panele, Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi Kadıköy İlçe Başkanı Ali Narin de katıldı.
Kent Konseyi Başkanı Saltuk Yüceer, Kadıköy Kent Konseyi Gıda Çalışma Grubu’nun çalışmalarını anlatarak başladığı açılış konuşmasında, gıda tüketicileri olarak güvenli gıdaya ulaşmak için örgütlenmenin ve kooperatifçiliğin önemine değindi.
“KOOPERATİFLEŞMEYE DESTEK OLUYORUZ”
Saltuk Yüceer’in ardından görüşlerini dile getiren Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu da, “Çağımız teknolojinin hızlı geliştiği bir çağ. Tekelleşme arttı. Gıda ve sağlık gibi konular nasıl güvence altına alınacak. Sağlık özelleşti. Eğitimde modern bir anlayış söz konusu değil. Gıda alanında da sorunlar var. Neler yapabiliriz diye düşünmeliyiz. Bizler yerel yönetim olarak üzerimize düşen görevleri yapacağız.”dedi. Başkan Nuhoğlu, “Potlaç adında bir kooperatifimiz var. Kadınların üretim yaptığı bir kooperatif. Biz de yerel yönetim olarak destek oluyoruz.” diyerek kooperatifçiliği belediye olarak önemsediklerini ve desteklediklerini vurguladı.
“ORGANİK BAĞ GÜÇLENMELİ”
Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu’nun ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Fikret Adaman ise açılış konuşmasında yerel yönetimler ile kooperatifler arasında daha çok organik bir yapı oluşturulması gerektiğinin üzerinde durdu. Adaman, “Organik yapının İspanya’da çok güzel örnekleri var. Türkiye’de ise Seferihisar’ı örnek olarak verebiliriz” dedi.
“TARİŞBANK’I ELİMİZDEN ALDILAR”
Yapılan açılış konuşmalarının ardından panelin ilk oturumuna geçildi. Barış Evren Yavuz’un moderatörlüğünü yaptığı panelin ilk oturumunda söz alan Çiftçi-Sen Genel Başkanı Abdullah Aysu, kooperatifçiliğin sağlıklı bir şekilde bağımsız ilerleyen kurum olmadığını ve başından beri de böyle kurgulandığını söyledi, “Kooperatifçilik devletçiliğin bir parçası olarak inşa edildi. Milli bir burjuvazi yaratmak için kooperatifçilik bağımlı kılındı. Ama milli bir burjuvazide yaratılamadı. Tarım satış kooperatiflerine dokunulmasaydı bugün çok uluslu şirketler Türkiye’ye girip, böyle cirit atamazlardı. Çünkü üretimden pazarlamaya kadar bir zincir vardı. 4572 sayılı Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri Hakkında Kanun’u çıkarttılar. Bu kanunda “kooperatiflere devletten ve tüzel kişiliğe sahip hiçbir kurumdan destek verilemez” dendi. Bu bir utanç maddesidir. Çiftçiler ve kooperatifler banka kuramaz dediler. Ve bankamızı Tarişbank’ı elimizden aldılar. Serbest piyasa kooperatifçiliği adı altında bir sistem oluşturdular. Ve biz soyut kaldık.” diye konuştu.
“12 EYLÜL DAĞITTI”
Abdullah Aysu’nun ardından söz alan Niğde’de ekolojik tarım yapan Ali Ünüvar, 1970’den beri kooperatifçiliğin içinde olduğunu, kooperatifçiliğin 1965 yılında Türkiye’de yavaş yavaş kıpırdadığını belirtti, konuşmasına şöyle devam etti; “Ama bu kıpırdanma aşağıdan bir ihtiyaçtan çıkmadı. Devlet tabandan bir örgütlenmenin önün kesmek için gündeme getirdi. Kooperatifler kanunu 1968’de çıktı. Tek amaçlı kooperatifler ve çok amaçlı tek tip kooperatifler kuruldu. Kırsal kesimde üretimden kopmuş, işsiz, arazisi olmayan ve geçimini sağlayamayan kişilerin yabancı devletlere özellikle Almanya’ya işçi göndermek amacıyla kooperatifler oluştu ve Türkiye çapında yaygınlaştı. Bu kooperatifler 3- 5 yıl içinde işlevlerini yitirdi. Ciddi olarak 1970 ile 80 arasında köy kooperatifçiliği yaratıldı. Bir dinamizm geldi. Ama 12 Eylül öyle bir geldi ki bu örgütü dağıttı.”
“DAYANIŞMA AĞIYIZ”
Sakarya Küçük Üretici Dayanışma Ağı’ndan (SAKÜDA) Berin Ertürk, Ali Ünüvar ile Kibele adında bir kooperatifçilik girişiminde bulunduklarını ve bu girişim için büyük mücadeleler verdiklerini ama başarıya ulaşamadıklarını söyleyerek başladığı konuşmasına şöyle devam etti; “Kibele bir sayfa olarak kapandı. SAKÜDA nedir? diye sorarsanız Sakarya Küçük Üretici Dayanışma Ağı’dır. Şu an çok yeniyiz. Kooperatif değiliz. Öyle bir ihtiyaç da hissetmiyoruz. Lojistik sorunlarımıza çözüm bulabiliyoruz. Birbirimize destek oluyoruz. Kısa dönemde kooperatifleşmeyi düşünmüyoruz. Ama daha çoğaldığımız ve işlerimiz çeşitlendiği zaman böyle bir gereksinim olacağını da biliyoruz.”
BELİRLİ İLKELER OLMALI
Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Fikret Adaman, panel kapsamında yaptığı konuşmasında kooperatiflerin belirli platformlar altında buluşmaları ve belirli ilkelere imza atarak iş yapmaları gerektiğine işaret etti. Fikret Adaman, konuşmasına şu bilgileri ekledi; “Ben bir kooperatife giderken üretim sürecinde 12 yaşında bir çocuğun emeğinin kullanılmadığından ve ekolojinin zarar görmediğinden emin olmalıyım. Tüketici olarak çok uluslu bir şirketin 10 liralık malını alacağıma, üretim süreçlerinden emin olduğum bir yerden 12 lira vererek ürün alırım.”
“KOOPERATİFÇİLİK BİR İHTİYAÇTIR”
Kooperatifçiliğin toplulukların bir ihtiyacı olduğunu, dünyada kamu ve özelin dışında üçüncü bir yol olarak algılandığını belirten Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Murat Kapıkıran da insanlığın neden kooperatiflere ihtiyaç duyduğunu ve tarihsel dokuyu bilmek gerektiğini dile getirdi. Murat Kapıkıran, “Ahmet Yesevi ekolünden gelen Ahi Evran 1200’lü yıllarda Kırşehir’de halkın ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için ahilik teşkilatını kurmaya başlıyor. Osmanlı’nın son döneminde ise Mithat Paşa kooperatifçilik çalışmalarını yürütüyor. 1914’te Aydın’da incir müstahsilleri adında bir kooperatif kuruluyor. Savaş döneminde bu kooperatif gelişemiyor. Atatürk 1923 yılında kooperatifçiliğe çok değerli katkılarda bulunuyor. 1961 Anayasası’nda ‘devlet kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak tedbirleri alır’ deniliyor. Fakat buna ilaveten ‘siyaset ile uğraşamaz ve siyasi partiler ile işbirliği yapamaz’ diyor. Bu madde kooperatifçiliğin egemenlik anlayışı içinde ayrı bir örgütlenme modeli olarak görüldüğüne işaret ediyor. 1995 yılında bir değişiklik ile bu madde kaldırılıyor.” şeklinde konuştu.
Genel olarak kooperatifçiliğin tarihsel boyutu, kooperatifçilikte olması gereken ilkeler ve kooperatif deneyimlerinin yer aldığı birinci oturumun ardından tüketici kooperatiflerin kendilerini anlattığı ikinci oturuma geçildi.
DAYANIŞMAYI AMAÇLIYORUZ
İkinci oturumun ilk konuşmasını yapan Ovacık Doğal Tüketim Kooperatifi’nden Caner Bilir, “Bizim hikâyemiz fasulye ve nohut ekerek, bunların getirisinin öğrencilere burs olarak verilmesi ile başlıyor.” diyerek başladığı konuşmasına şöyle devam etti; “Sermayenin tükettiği kolektif bilinci üretim alanında yeniden örgütlemeyi ve dayanışmayı sağlamayı amaçlıyoruz. Gıda da endüstriyel üretim tarzına karşı geleneksel üretimi savunuyoruz. Tüketicinin gıdanın nerede ve hangi koşullarda üretildiğini bilmesini istiyoruz. Kapitalist fiyat politikasına karşı adil fiyat politikasını savunuyoruz. Fiyatları üreticiler ile birlikte belirliyoruz. Özellikle kadın istihdamına öncelik veriyoruz. Toprağımızı kimyasal gübre ve ilaçlar ile kirletmiyoruz. Kolektif üretimi ve dayanışma odaklı pazarlamayı savunuyoruz.”
ÇOCUK VE KADIN DOSTU TARIM
Kadıköy Kooperatifi’nden Utku Yılmaz da Kadıköy Kooperatifi’nin Gezi direnişi ile başlayan forumlarda tüketiciler olarak biz ne yapabiliriz sorusunun cevabı olarak ortaya çıktığını söyledi. Utku Yılmaz, “Üretici ile tüketici arasında karşılıklı bir inisiyatif oluşturmak istiyoruz. Bunu da ekolojik tarım, yerel tohum ve tarım ilaçlarının olmadığı gıda üzerinden yapmak istiyoruz. Böcek, hayvan, kadın ve çocuk dostu olan bir tarımdan bahsediyoruz. Kolektif çalışmayı ve iş bölümünü ve dayanışmayı önemsiyoruz. Gönüllü olmanızı istiyoruz.” şeklinde konuştu.
KÜÇÜK ÜRETİCİ DESTEKLENMELİ
Boğaziçi Mensupları Tüketim Kooperatifi’nden Pınar Ertör ise, kooperatifin 2009 yılında sağlıklı ve adil gıdaya ulaşmak amacıyla kurulduğunun altını çizdi, “Küçük üreticinin desteklemesini ve emeğinin karşılığını almasını istiyoruz. Baraka adını verdiğimiz küçük bir yerimiz var. Kooperatifimiz akademik ve idari personelden, öğrencilerden ve üniversiteye komşu olan mahalleliden oluşuyor. Toplantılarımız herkese açık ve kararlar oy birliğiyle alınıyor. Kar amacı gütmüyoruz. Her şeyi gönüllüler yapıyor. Ürünlerde organik sertifika aramıyoruz. 25’e yakın üreticiden 80 kadar farklı ürün geliyor.” diye konuştu.
SAĞLIKLI VE YEREL GIDA
Koşuyolu Kooperatifi Girişimi’nden Yüksel Demirtaş da iki yıllık bir geçmişleri olduğunu belirterek 4-5 mahallenin biraraya gelerek oluşturduğu bir yapılanma olduklarını söyledi. Girişim olarak bazı ilkeleri olduğunu dile getiren Yüksel Demirtaş o ilkelerden bazılarını şöyle sıraladı; “Sağlıklı, yerel ve adil gıdaya ulaşmak temel bir insan hakkı. Toprağa, insana ve tüm canlılara adil olmak… Gıdamızı doğa ile uyumlu ve sürdürülebilir yapan küçük üreticiden ve aracısız temin etmek. Gıdayı ambalajlı ve ucuzluğu ile değil sağlığımıza olan katkısı ile ölçmek. Dezavantajlı gruplar, kadınlar, üretici kooperatifleri ve ortak yaşam toplulukları ile dayanışma ekonomisi adı altında bir ilişki gerçekleştirmek...” Demirtaş sözlerine şu bilgileri de ekledi; “Tohumdan sofraya kadar tüm üretim ve tüketim süreçlerini birbirine bağlamak suretiyle tüketicilerin ve üreticilerin birlikte hareket etmesini ve karar almasını sağlamak. Eşit karar vermek ve eşit sorumluluk almak prensibimiz.”