İki yıl önce korona virüsü salgını dünyada temel gündemken, şu an pandeminin yerini ekonomi ve buna bağlı olarak enerji meselesi aldı. Covid-19 salgınının pandemiye dönüşmesiyle birlikte birçok ülkenin aldığı tam kapanma ve karantina gibi önlemler ulaşım, turizm, taşımacılık sektörlerini olumsuz anlamda etkilemişti. Normalleşme adımlarının atılmasıyla birlikte ise enerji alanındaki talep yeniden artarken, Türkiye de yeni yıla doğalgaz, akaryakıt ve elektrik zamlarıyla girdi. Vatandaşlar elektrik dağıtım şirketlerinin önünde toplanarak esnaf ise elektrik faturalarını işyerlerinin camlarına yapıştırarak gelen zamlara tepki göstermişti. Özellikle son günlerde benzin ve motorine yapılan zamlar hem üreticileri de hem de tüketicileri olumsuz etkiliyor. Uzmanlara göre önümüzdeki aylarda arzın talebi tam olarak karşılayamaması da ekonomiyi olumsuz etkileyecek.
WRI Türkiye Sürdürülebilir Şehirler Ağı’ndan çevre mühendisi Tuğçe Üzümoğlu ile konuştuk. Ulaşım ve binalarda enerji verimliliği üzerine çalışmalar yapan Üzümoğlu, “Yenilenebilir enerjiye, enerji verimliliğine veya diğer iklim dostu teknolojilere yatırım yapmak uzun vadede enerji arzını artıracak ve fiyatları da düşürecek önemli stratejilerden.” diyor
- 2022’nin ilk günlerinden itibaren enerji krizini ve onun günlük hayata etkisini daha fazla konuşmaya başladık. Bunun sebepleri nelerdir?
Son zamanlarda yaşadığımız enerji krizi ilk değil, son da olmayacak ama enerji kaynağı olarak bağlı olduğumuz fosil yakıtlar bir gün son bulacak. Araştırmalara göre fosil yakıtlara olan talep ve tüketim bu şekilde devam ederse, özellikle petrolün tükenmesi, içinde bulunduğumuz bu yüzyılda gerçekleşecek. Geçtiğimiz aylardan itibaren artan elektrik, doğalgaz ve akaryakıt fiyatları birçok insanı zor durumda bıraktı ve haliyle gelecek için de kaygı yaratıyor. Avrupa’da doğalgaz fiyatlarındaki artış bir sene içinde yüzde 400 seviyelerine ulaştı. Çin, Brezilya ve Amerika Birleşik Devletleri gibi diğer ülkelerde de enerji fiyatı normalin üstüne çıktı. Küresel petrol fiyatları son yedi yılın en yüksek seviyesinde.
-Neden?
Son beş yıldır küresel enerji talebi de artışta. Bugün sekiz milyara yakın olan dünya nüfusunun 2030'da 8,5 milyara ve 2050'de 9,7 milyara yükseleceği öngörülüyor. Bu da nüfusun 30 yılda yüzde 20'den fazla artması anlamına geliyor. Bu da beraberinde önlemler alınmadıkça enerji talebinde artışın devam edeceğini gösteriyor. Günümüzdeki enerji krizinin yaşanmasında 2020 yılındaki pandemi ile birlikte azalan enerji talebinin 2021 yılında ani ve güçlü bir şekilde artması, buna karşı arzın talebi karşılayamaması önemli etkenlerden. Bunun yanı sıra Rusya ve Suudi Arabistan gibi petrol ve gaz üreten ülkelerin fiyatları yüksek tutarak karlarını artırmak ve stratejik konumlarını yükseltmek için ihraç ettikleri gaz ve petrole kısıtlama getirmeleri de krizi kısa sürede önlenemez kıldı.
“YÜZDE 99,7’Sİ İTHAL EDİLİYOR”
-Bu krizden olumsuz anlamda en fazla etkilenen ülkelerin başında Türkiye geliyor. Enerjide dışa bağımlılık bunda önemli bir etken sanırım.
Enerjide dışa bağımlılık arttıkça krizin etkisi de bir o kadar yüksek oluyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2020 yılına ait son ulusal enerji denge tablolarına bakıldığında Türkiye’nin enerji üretiminin yüzde 32’sini doğalgaz oluşturuyor ve bu doğalgazın yüzde 99,7’si ithalatla karşılanıyor. Diğer yandan TL’nin dolar karşısındaki değer kaybı da Türkiye’nin krizden daha fazla etkilenmesine sebep oldu.
-Özellikle elektrik tüketiminde ciddi bir fiyat artışı söz konusu. Bunda doğalgaza yapılan zamların etkili olduğunu söylemek mümkün. Doğalgaza ya da kömüre bağımlı olmayan bir enerji sistemi mümkün mü?
Ülkemizde elektrik üretiminin yüzde 25’i doğalgazdan sağlandığı için bu fiyat artışı elektriğe de yansıdı. Petrol, doğalgaz ve kömür ithalatına olan bağımlılığı azaltmak ve ülkenin enerji güvenliğini sağlamak için doğal kaynaklardan elde edilen yenilenebilir enerji sistemlerine geçiş ülkelerin ortak çözümü. Ülkemizde elektrik kurulu gücünde yenilenebilir enerjinin payı yüzde 52.5’e ulaştı ancak güneş, rüzgar, jeotermal ve biokütleden üretilen yenilenebilir enerji oranı ise yaklaşık yüzde 19. Yenilenebilir enerjiye, enerji verimliliğine veya diğer iklim dostu teknolojilere yatırım yapmak uzun vadede enerji arzını artıracak ve fiyatları da düşürecek önemli stratejilerden. Bu yatırımlar yüksek maliyetler gerektirse de aynı zamanda yüksek getiri de sağlayan sistemlerdir.
-Rusya-Ukrayna savaşıyla ile birlikte Avrupa ülkeleri özellikle de Almanya, enerji sorununu azaltmak için nükleere dönmenin sinyalini verdi. Petrol üreticisi bazı ülkeler de Rusya’daki petrolü ikame edebilmek adına daha fazla üretim yapabileceklerini duyurdu. Savaşın, yeşil ve temiz enerji hedefinde engeller çıkardığını düşünüyor musunuz?
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinin ardından enerji dinamikleri değişmeye başladı. Avrupa petrol ve doğalgazının yaklaşık yüzde 40'ını Rusya'dan ithal ediyor. Bazı Avrupalı liderler, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin yenilenebilir kaynaklara geçişi hızlandırmak için bir şans olabileceğini söylüyor. Ancak Avrupa’nın enerjide en dışa bağımlı olan ülkelerinden olan Almanya’nın kömür kullanımını uzatabileceklerini bildirmesi ise yeşil enerjiden oldukça uzak bir karar. Bu karar, 2030 yılına kadar kömür santrallerini aşamalı olarak kullanımdan kaldırma konusundaki yeşil taahhütlerine aykırı olacaktır.
Nükleer enerji ise nükleer atıkların radyoaktivitelerinin güvenli bir düzeye düşmesi 50 yıla kadar sürebileceği için çevresel açıdan tamamen temiz enerji olarak tanımlanmıyor. Ayrıca nükleer enerji elde etmek için yaygın olarak kullanılan uranyum ise limitli olduğu için yenilenebilir kaynaklar arasında da yer almıyor. Kısa vadede ekonomiye faydalı ama güvenlik, çevre, sürdürülebilirlik açısından eksik ya da yanlış çözümler yerine uzun vadede her açıdan fayda sağlayacak planlar ve önlemler gerekli. Bu noktada hem kısa hem de uzun vadede enerji verimliliği ve yenilenebilir enerjiye yatırım yapmak çok daha doğru olur. Çünkü yenilenebilir enerji yerelde üretilebileceği için dışa bağımlılığı azaltarak ileride yeniden enerji krizine sebep olabilecek jeopolitik sorunların da önüne geçmeye imkan sağlayacaktır. Enerji krizinin etkisini azaltmak için yenilenebilir enerjinin enerji üretimindeki payını artırmak, enerji verimliliği ile kaynakları doğru kullanmak ve tüketilen enerjiyi azaltmak gibi atılacak adımlar aynı zamanda etkisini çok daha fazla yaşayacağımız iklim kriziyle mücadele için de oldukça faydalı olacaktır.
ÇÖZÜM YOLLARI NELER?
-Özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde yenilenebilir enerji mümkün mü?
Bu krizin etkisini azaltmak için şehirlerin alabilecekleri önlemler ise yine enerji verimliliğine yatırım yapmak olacaktır. Şehirlerin en çok enerji tüketen sektörlerinden olan konut ve ulaşım sektörünün güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi gibi temiz enerji ile işletilmesi şehrin enerji maliyetlerini azalttığı gibi karbon salımını da azaltacaktır. Doğalgaz faturalarına gelen zamların ardından insanlar konutlarında soğuk, nemli ve konforsuz koşullara maruz kalıyor. Çözüm olarak binaların ısı yalıtım, pencere iklimlendirme ve aydınlatma sistemlerinde iyileştirme yapılabilir ve binalar enerji verimli şekilde inşa edilebilir ise bu hem enerji tüketimine hem konfora hem de faturalara olumlu şekilde yansıyabilir.
Aynı şekilde ulaşım alanında da özellikle toplu taşıma kullanımının artırılması; altyapı ve teşvik sağlanarak elektrikli araçlara geçilmesi; yürüme, bisiklet gibi ulaşım türlerinin tercih edilmesi de şehrin enerji ve karbon yükünü azaltacaktır. Şehirlerin de bu gibi çözümler için teşvik mekanizmaları geliştirmeleri gerekiyor. Bursa, Eskişehir, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kocaeli ve Konya gibi bazı şehirlerimiz son yıllarda enerji verimliliği çalışmalarını önceliklendirmiş durumda.
-Siz aynı zamanda motorsuz ulaşım projeleri üzerine de çalışmalar yapıyorsunuz. Son günlerde akaryakıta yapılan zamları da herkesin gündeminde. Ulaşım sistemi ve alışkanlıklarında bir değişim yaşanacağını düşünüyor musunuz?
Özel araç kullanıcıları artan zamlarla birlikte direksiyon başına geçmeden önce artık iki defa düşünüyor. Özellikle İstanbul gibi trafik yoğunluğunun yüksek olduğu şehirlerde özel araç kullanımının azalması aslında beraberinde birçok fayda getiriyor. Özel araç kullanımı ile artan trafikte kaybedilen zaman, stres, emisyon salımı, sağlık sorunlarının yanı sıra duruma yine enerji açısından bakacak olursak; bu ithal ettiğimiz kaynağın tüketiminde artış demek oluyor. Bu da bizi dışa bağımlı tutmaya devam ediyor.
Kriz zorunlu olarak tüketici alışkanlıklarımızı da değiştiriyor. Pandemi de hijyen, hava kalitesi, yürüme ve erişilebilirliğin önemini gözler önüne süren bir süreç olmuştu. Enerji krizi ise daha az tüketmeye, ya da tükettiğimiz enerjiyi daha verimli kullanmaya yönlendiriyor. Bu krizden sonra tüketim ve üretime dair geliştirdiğimiz davranış şeklini kalıcı hale getirebilirsek işte o zaman uzun vadede gerçek bir faydadan bahsedebileceğiz.