CHP Kadıköy Gençlik Kolları, Ankara Katliamı’nda yaşamını yitiren CHP’li 11 gencin Malatya’daki cenaze törenine katıldı. CHP Kadıköy Gençlik Kolları Başkanı Burkay Düzce, o gün yaşadıklarını yazdı…
Bu satırları yazarken yaşadığım duygu yoğunluğundan nereden başlayacağımı bilemedim. Türkiye tarihinin en kanlı terör saldırısında kaybettiğimiz yoldaşlarımızın yanında olamamamızın belki tek sebebi Kadıköy Belediyesi’nin temel atma ve toplu açılış törenleri için Sn. Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kadıköy’ü ve İstanbul’u ziyaret programıydı.
Barışa ve kardeşliğe yapılan bu alçak saldırıda CHP tam 11 üyesini şehit verdi. Bizler CHP Kadıköy Gençlik Kolları olarak, patlamanın yaşandığı 10 Ekim sabahı yoldaşlarımızın yanında olamamanın verdiği mahcuplukla onlara karşı son görevimizi yapmak üzere Malatya’ya yola çıktık. İlk andan itibaren saldırının yarattığı infial, kendisini örgütümüz ve yakınlarımız üzerinde gösterdi.
Yola çıktığımız 11 Ekim gününün öğle saatlerinde aramızda olacak arkadaş sayımız hareket ettiğimiz akşam saatlerine kadar yarı yarıya azalmıştı. Şüphesiz aileler ‘Ya benim de çocuğuma bir şey olursa’ kaygısıyla bir kısım arkadaşımıza mani olmuşlardı. Acının yoğunluğundan terörün tam da amacının bu olduğunu anlatmaya tam olarak fırsat bulamadık. Malatya yolu acının ve öfkenin yanında ‘Dikkatli olun’ telefonlarıyla bizim için iyice çekilmez hale gelmişti.
12 saatlik yolun ardından cenazelerin defnedileceği şehir mezarlığına ulaştık. Karşımıza çıkan zırhlı polis araçları, tepemizde dolaşan Skorsky tipi helikopterler ve yoğun önem verilen arama noktaları hemen hemen hepimizin diline ‘Cumartesi günü neredeydiniz?’ sorusunu getirerek acımızı bir kez daha öfkeyle harmanladı. Cenazelerin kılınacağı avluda sessizce yaşanan ağlaşmalar Türkiye’nin diğer illerinden gelen gençlik kolları üyelerimizin katılımlarıyla yavaş yavaş toplu bir yakarış ve isyana dönüştü. Acıyı en fazla Malatya Gençlik Kolları hissediyordu. Dile kolay tam 11 can…
Bayrak astığın, sigaranı paylaştığın her türlü sevinçte üzüntüde beraber olduğun can dostlarını toprağa veriyorsun hem de daha yaşayacak koca bir hayat varken. Dakikalar geçtikçe avlu doldu taştı ve ağıtlar yerini sloganlara bıraktı. Yoğunluktan cenaze namazı için saf düzenine geçilmesi yaklaşık yarım saat aldı. AKP’li Büyükşehir Belediye Başkanı ve TBMM Başkanı avluya geldiklerinde öfke zirveye ulaştı. Dakikalarca “Katiller dışarı” ve “Anaların öfkesi katilleri boğacak” sloganları atıldı. Beş canın kaldırılacağı namaza CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kitleyi sakinleştirmesiyle ancak geçilebildi. Malatya İl Müftü yardımcısı namazı adeta cenazeleri kaçırırcasına kıldırdı.
Namazın ardından defin işlemi için mezarlıklara geçerken 2 km yürüdüğümüz yol duyduğumuz şu diyalogla adeta azaba döndü. 35 yaşlarında bir erkek telefonda karşısındakine titrek bir sesle “bizim cenazemiz dün gömüldü” diyerek “siz ne yaptınız” diye soruyordu. Ardından hıçkırıklarla gelen “hepsi yeğenim hepsi” sözleri boğazlarımızı düğümledi, adım atmamızı iyice zorlaştırdı.
Defin esnasında Malatyalı nenelerimizin ve dedelerimizin sol yumruklarını kaldırarak güneşi içenlerin türküsünü haykırmaları tüylerimizi diken diken etti. Definler tamamlandıktan sonra Malatyalılar için mezarlıktan ayrılmak oldukça zor oldu. Gözyaşı ve isyanla ayrıldığımız mezarlıktan şehir merkezine İl Başkanlığımıza geçerken aslında karanlığın ne denli bizi hapsettiğini gördük. Bu karanlık bizi 78’de Hamido’nun öldürülmesinin ardından yaşanan katliamdan, Zirve kitap evinde boğazları kesilenlere ve kendisi de Malatyalı olan ürkek güvercinimiz Hrant Dink’in delik ayakkabısına kadar götürdü…
Malatya İl Başkanlığımız önünde alınan taziyeye katıldıktan sonra Malatya İl Gençlik Kolları Başkanımızın ağlayarak yaptığı basın açıklaması esnasında zaten kanayan yüreğimiz ‘camlardan hayâsızca gülenleri’ görünce iyice dağlandı. Öfkemiz yerini bu kez inada bıraktı, “bu karanlığa bu zehirlenmişliğe karşı and olsun ki barışı inşa edeceğiz” dedik.
Artık 11 yoldaşımızla beraber BARIŞ için canlarını veren 99 yaşam sevdalısının vebali üzerimizde ya barışı biz kalanlar inşa edeceğiz ya da ömür boyu istedikleri en büyük değeri BARIŞ’ı verememenin mahcupluğuyla yaşayacağız.
“Vurulduk ey Halkım unutma bizi” diye haykıran Eren Akın özelinde tüm yoldaşlara sözümüz olsun unutmayacağız unutturmayacağız, bu topraklarda daha fazla kanın akmaması için gerekirse biz de her türlü bedeli ödeyeceğiz. Anıları mücadelemizde yaşayacak.
Tayfun Benol ,Bir Güzel İnsan
Bahçeşehir Üniversitesi, İletişim Fakültesi Sinema TV Bölümü Öğretim Görevlisi Gülengül Altıntaş patlamada hayatını kaybeden Tayfun Benol’u yazdı. Uzun süre Kadıköy’de yaşamış ve gazetecilik yapmış olan Benol’u anlatan Altıntaş’ın Bianet için yazdığı yazıyı sizlerle paylaşıyoruz
Tayfun’dan bahsedecekken onu iyi tanıyan insanları önce bir gülme tutar. Bi durulur... Sonra başlar hikâye ve mutlaka bir absürtlükler zinciriyle gelişip “Tayfun işte abi, Tayfun!” diye bitecek kara mizah bir sona kavuşur. Tek bir hikâye anlatamaz onun nev-i şahsına münhasırlığını. Öyledir Tayfun.
İnsanı çok sever. Her insanı merak eder. O yüzden karşılaştığı her insanın mutlaka bir şekilde peşine takılır, hayatına girer. Derdini dert edinir. Çözmeye çalışır. Ama dikkati kolayca dağılır. Olası yolda başka insanlarla karşılaşmıştır. Bu sizi yarı yolda bırakacağı anlamına gelmez. Hep geç kalır, ama mutlaka gelir. Her gelişinde işleri olabilecek en dolambaçlı ve (başta kendine) zor yollardan da olsa halletmiş ve anlatıp sizi güldüreceği bir hikâyeyle geri gelmiştir. Geç gelecektir ama mutlaka beklemediğiniz bir anda, en olmadık hallerin içinden çıkıp yüzünde muzip bir gülümseme ve “yaaa n’oldu biliyor musun...” diye başlayacağı bir hikâyeyle geri gelecektir.
O yüzden Cumartesi günü Ankara’da bombalar patladıktan sonra dostları onlarca kaynaktan ölüm haberini alsa da, Tayfun’u morgda bulana kadar ölümüne inanmadı. Bir yerden çıkıp gelecek diye bekledi herkes. Herkes birbirine “Tayfun bu abi, kimbilir nerdedir, koşturuyordur ortada, kendini unutmuş yaralılara koşturuyordur, çıkar bir yerden” dedi durdu. “Eşi Gülderen’i arardı ama telefonunu mu düşürmüştür; bilmez o kimsenin numarasını ezbere”, diye diye gün geçti... Yok yok... Tayfun çıkar gelir bir yerden...
Kızım Tayfun’un elinde büyüdü. Nasıl söylesek diye düşündük Yüce’yle. Zihnimde kızıma anlatmaya çalışırken, onun hayali sorularına cevap bulmaya çalışırken, kızımın aklıyla bu olup biteni anlamaya çalışırken fark ettim ki her an öldürülebilecek olmayı nasıl da kanıksamışız... Kızımızın çocuk aklıyla ‘ama neden’ sorusunu anlamaya çalışmak ne dehşetli bir şey...
Çocuğumuzun bu dünyaya, insanın iyiliğine duyduğu inancı geri dönülmez bir şekilde sarsmadan Tayfun’un ölümünü açıklamanın bir yolu var mı?
Yok sanırım.
O yüzden söylememeye karar verdik. Tayfun’u sordukça geçiştiririz, çok üstelerse şehir dışına taşındı deriz. Çocuktur nasılsa unutur. Varsın ismini, cismini unutsun... Yeter ki Tayfun’la Pati’yi alıp çıktığı her gezmenin heyecanı ve macera duygusu, sabah yatakta boğuşularak uyanılan her sabahın neşesi, Tayfun’un tertemiz ruhunun, emeğinin, sabrının kızımıza kattığı tüm güzellikler, aklımızın almadığı bir katliamın acısıyla zedelenmesin. Tayfun kızımızın içinde adını unuttuğu bir iyilik, mutluluk, inanç, ışık olarak kalsın.
Güzel yavrum. Tayfun amcanı öldürdüler. Biz senden bunu saklayacağız. Çünkü dünyanın ne kadar kötü bir yer olduğunu senden biraz daha saklamak istiyoruz.
Sen büyüyüp kendi kayıplarınla öğren. Ruhun zedelenmesin. Zedelenmesin ki Tayfun amcan gibi tek bir an olsun insana inancını kaybetmeden, doğru bildiğinden şaşmadan, korkmadan, uzanan her eli tutabilecek kadar cesur, adaletli ve güzel bir insan olabilesin. Tayfun’un devrimci mirasıdır bunlar bize. Çünkü devrimci olmak öncelikle insana inancı ve sevmeyi gerektirir.
KİMDİLER? NE YAPIYORLARDI?
10 Ekim günü Ankara’da “Barış” için bir araya gelenlerden, resmi rakamlara göre 99’u, Tabipler Birliği’ne göre 106’sı bombalanarak öldürüldü.
Ülkenin dört bir yanından Ankara’ya gelen bu insanlar kimdi? Ne istiyordu? Ne yapıyorlardı? Ankara’ya gelmeden önce nasıl bir hayatları vardı. En küçüğü 9 yaşında olmak üzere öldürülen insanların ulaşabildiğimiz hikâyelerini paylaşıyoruz.
MUHAMMET VEYSEL ATILGAN
Ankara’daki saldırının en küçük kurbanı 9 yaşındaki Veysel Atılgan 11 saniyelik bir videoda “Avukat olmak istiyorum. Annemden tablet, bilgisayar ve bisiklet istiyorum” diyordu. Hiç birini olamadı, alamadı… Babası İbrahim Atılgan’la birlikte ilk kez gittiği bir mitingde yaşamını yitirdi. 9 yaşında kaldı…
Katliamın ardından Veysel’in okulunda anma yapıldı ve öğretmeni en zor dersi verdiğini belirterek Veysel için yazdığı mektubu okudu:
“Sevgili öğrencim Muhammed Veysel Atılgan, küçücük bedeninde taşıdığın kocaman yüreğinle barış dediğin için babanla el ele katillerin hedefi oldun. Başkentin göbeğinde faşist saldırıya maruz kaldın. Arkadaşlarınla daha dün mendil kapmaca oynarkenki coşkun gözlerimin önünden gitmiyor. Şimdi söyle güzel gözlü güzel yürekli çocuğum nasıl anlatayım arkadaşlarına barış sözcüğünün anlamını?
Ben bu dersi seni anmadan nasıl veririm? Seni, barış sözünü kullanmadan anlatırsam eksik olur, barış dersem peki arkadaşların sormaz mı ‘barış ölüme eş mi öğretmenim?’ diye. Küçücük bedenin ağzı salyalı katillerin hangi egolarını tatmin etti acaba? Güzel gözlü, güzel yürekli oğlum sana söz, oturmaktan hoşlandığın o cam kenarındaki yerin hep senin olacak. Barışın güvercini sensin artık benim için…”
GÜLHAN - YILMAZ ELMASCAN
Gülhan Karlı Elmascan ve Yılmaz Elmascan bir yıllık evliydi. Gülhan Karlı Elmascan rehberlik öğretmeni, Yılmaz Elmascan ise Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası (BTS) üyesi bir makinistti.
Konya’nın Ereğli İlçesi Zengen Mahallesi’nde oturan inşaat işçisi Yusuf Can, Ankara’da yapılan barış mitingine Adana’da oturan kızı Gülhan Elmascan ve damadı Yılmaz Elmascan ile birlikte gitti. Ve yalnız döndü…
Kızı ve damadı ile aralarında mesafenin yaklaşık 30 metre olduğunu belirten Yusuf Can, şunları söyledi: “Ciğerimi kopardılar. 30 metre mesafemiz vardı. Orada oynayan, gülen, halay çeken insanları niye katlettiler, bunu açıklasınlar.”
Babasının “birbirlerine doyamadılar” dediği Yılmaz Elmascan’ın cenazesi Urfa’nın Suruç ilçesinde Gülhan Karlı Elmascan cenazesi ise Konya Ereğli’de toprağa verildi.
KÜBRA MELTEM MOLLAOĞLU
Kübra Meltem Mollaoğlu HDP İstanbul 1. Bölge 16. Sıra milletvekili adayıydı. Kadıköy’de yaşıyordu. Evli ve iki çocuk annesiydi. Cenazesini Karacaahmet Mezarlığı’na kadar kadınlar omuzlarında taşıdı. Cenaze törenine çok sayıda kişi katıldı.
ALİ DENİZ UZATMAZ
Ali Deniz Uzatmaz, Gezi eylemleri sırasında Eskişehir’de dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın Mersin’de yapılan anmasındaydı. Ali İsmail’in resminin bulunduğu pankartın önündeydi.
Ali Deniz Uzatmaz, Ankara’daki ‘Barış Mitingi’ne düzenlenen canlı bomba saldırısında öldü. O da 19 yaşındaydı. O da Ali İsmail gibi öğrenciydi. Bu yıl Mersin Üniversitesi Elektrik Bölümü’ne başlamıştı.
Memleketi Kahramanmaraş’ta toprağa verilen Ali Deniz Uzatmaz’ın fotoğrafını bir başka genç taşıyordu.
DİCLE DELİ
Dicle Deli Ankara’ya yola çıktıklarında çektiği selfie ile hafızalarda kaldı. 17 yaşındaki Dicle otobüste çektiği fotoda “Ankara’ya barışı getirmeye gidiyoruz” demişti. Dicle Deli, 17 yaşında lise öğrencisiydi. Bakırköy Belediyesi’nde zabıta memuru olan babası, patlama öncesini şöyle anlatıyor: “Benim yanıma geldi ve kızım bana ‘baba seni seviyorum’ dedi. Ben de kızıma ‘seni seviyorum kızım’ dedim. Daha sonra kızımı bağrıma basmıştım ve bir daha basmak nasip olmadı”
Deli’nin cenazesi Silivrikapı Mezarlığı’nda defnedildi.
EREN AKIN
Saldırıda hayatını kaybeden Eren Akın 19 yaşındaydı. Eren Akın da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile çektirdiği selfiyi twitter hesabından paylaşmıştı. CHP Malatya Gençlik Kolları Üyesi Eren Akın, Ocak ayında Uğur Mumcu anısına yapılan etkinlikte, Mumcu’nun “Vurulduk ey halkım unutma bizi” dizelerini okumuştu…
TEKİN ASLAN
Tekin Aslan İnşaat İşçileri Sendikası kurucularındandı. İnşaat işçilerinin örgütlülüğü ve hakları için mücadele eden Aslan mitinge İstanbul’dan gitmişti. Cenazesi Kartal Cemevi’nden binlerce insanın katılımıyla kaldırıldı.
FATMA KARABULUT
42 yaşındaki Fatma Karabulut’un yaşamı mücadeleyle geçti. HDP Üsküdar İlçe Örgütü’nde faaliyet yürütüyordu. Üsküdar’dan birlikte yola çıktığı yedi arkadaşıyla birlikte o da patlamada yaşamını yitirdi. 20 yaşında bir kızı olan Fatma Karabulut, Konya Cihanbeyli’de toprağa verildi.