Maraş Katliamının tanığı anlatıyor

Kadıköy’de yaşayan Sevim Polat, 19-26 Aralık 1978’de Maraş’taki Alevi katliamının tanıklarından. Dik duruşu ve hoşgörülü tavrıyla, bu ülkenin,katliamlarıyla nasıl yüzleşmesi gerektiğinin simgesi adeta. Polat ile Maraş Katliamı'nı konuştuk

19 Aralık 2014 - 11:31
Semra ÇELEBİ
 
Sevim Polat ile ilk kez, Esra Açıkgöz ve Hakan Alp’in “Nefret” belgeseli sayesinde tanıştık. Orada anlattıkları, Maraş’ta günlerce süren Alevi katliamının kısa bir özetiydi. Şimdilerde baskısı yapılan, “Biz De İnsanız Yavrum Ya!” adlı belgeselin kitap çalışmasında ise çok daha ayrıntılı bir anlatısı bulunuyor.
Maraş katliamın ardından doğduğu memleketi terk edip Kadıköy’e yerleşen ve bir daha da buradan hiç ayrılmayan Sevim Polat’la, katliamın 36. yılı vesilesiyle,“Hoşgörü Sokağı”ndaki evinde buluştuk. Acılarını tazelediğimizden korksak da o, yaşadığı her şeyi anlatmakta bir sakınca görmedi. Çünkü paylaşıldıkça ve hesap soruldukça acıların azaldığını biliyordu.
 
MERKEZ’DEKİ TEK ALEVİ AİLE 
Maraş’ın Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Elbistan ilçesinden olan Sevim Polat, babası, annesini kaçırarak, kardeşinin yanına Sivas’a götürdüğü için orada doğar. Aileler, bu kız kaçırma meselesinden dolayı kavgalı oldukları için köye dönemezler ve Maraş’ın merkezine yerleşmek zorunda kalırlar.
İlk çocuk olan Sevim Polat’ın iki kardeşi daha olduktan sonra, annesiyle babası Almanya’ya işçi olarak gitmeye karar verir. Çocuklar Maraş’taki akrabalarının yanında yaşamaya devam eder. 1972’de anne baba da ülkeye döner. Bu arada üç çocukları daha olur. Altı çocuğun en büyüğü olan Sevim Polat, Maraş Öğretmen Lisesi’ni kazanır ve orada yatılı okumaya başlar.
   
ALEVİLİĞİMİZİ HİÇ ÖNE ÇIKARMADIK 
Oturdukları semt, Alevi bir aile olarak yalnız oldukları bir semttir. Aleviliklerini kendi içlerinde yaşarlar. “Hiçbir zaman Aleviliğimizi öne çıkarmadık” diyor Sevim Polat ve devam ediyor: “Mahalleli bizi çok severdi. Modern bir genç kızdım ama komşularımızdan ne bir eleştiri ne de yan gözle bakma oldu. Organizasyon çok başka yerlerde yapıldı. Kendi halimizde bir aileydik. Ne bizim onlara bir zararımız vardı ne de onların bize. ”
 
EVDEKİ SON GECE
19 Aralık 1978’de 20 yaşındadır Sevim Polat. Soğuk bir kış gecesidir. Annesinin kuzeni, bir gece yarısı kapıyı çalar. Dayılarının damadının vurulduğunu haber verir. Anne ve babası apar topar hastaneye gider. Altı kardeş o gece evde yalnız kalırlar. O evde ailecek geçirdikleri son gece olduğunu bilmezler.
Evin büyüğü olarak Sevim Polat da sabah erkenden çıkıp hastaneye gider. Akrabaları Hacı Çolak ve yanındaki Mustafa Yüzbaşıoğlu, öğrencileri tarafından yol ortasında vurulmuştur, ikisi de yaşamını yitirir. Cenazeler Ulucami’ye götürülür ama orada toplanan bir grup cenaze namazının kılınmasına izin vermez. “Cemevi olsa oraya götürürdük, kimseyi de yaklaştırmazdık. Ne olduysa caminin önünde oldu” diyor Sevim Polat: “Hiç unutmuyorum, o caminin ve belediyenin olduğu caddedeki dükkânların camlarını indiriyorlar, talan ediyorlardı. Yağmalanan dükkânlardan uzak yürüyordum, çalınan altınlardan sorumlu tutmasınlar diye.”
 
CEMSEYLE YÖRÜKSELİM’E
Asker, onları cemselere doldurup Alevilerin yoğun olduğu Yörükselim mahallesine götürür. Polat, o kargaşada aile üyelerini bir kez daha kaybeder. Cemseyle giderken gördükleri ise korkunçtur: “Her sokakta ellerinde odunlarla insanlar gördük, sel gibi üzerimize geliyorlardı. Bizim elimizde bir kibrit çöpü bile yoktu.”
Sevim Polat, anne babası ile iki kardeşini Yörükselim’deki tanıdıklarının evinde bulur ama üç küçük kardeşi Maraş merkezdeki evlerinde kalmıştır.  Sokağa çıkma yasağı konduğu için gidip kardeşlerine bakamaz. Her taraf asker doludur.
 
‘O KIZILBAŞI ÖLDÜRECEĞİZ’
Bütün ailenin aklı, yüreği evde bıraktıkları üç küçük kardeştedir. Baba dayanamaz ara sokaklardan kaça kaça evlerine gider. Devamını Polat şöyle anlatıyor: “Babam eve gidiyor, ev yerinde duruyor ama çocuklar yok. Kalabalık bir grup var evin önünde. ‘Ver o Kızılbaş’ı öldüreceğiz’ diyorlar askere. Asker de ‘Bu bana emanet, bir şey yapamazsınız’ deyip silahını doğrultuyor. Babam sağ salim eve döndü ama kardeşlerimi bulamamıştı.”
O sırada İstanbul’da görev yapan astsubay akrabaları gelir yanlarına. Askeri cipin içinde saklanarak eve giderler: “Ev talan olmuştu. Bitişikte Sünni komşularımız olduğu için evi yakmamışlar. Almanya’dan gelen bir tır eşyayı götürmüşler, götüremediklerini de yandaki arsaya götürüp yakmışlar. Evin içindeki lambaları sökmüşler, muslukları baltayla kırmışlar, kavanozlar duvarlarda patlatılmış. O eve yüzlerce insan girmiş. Bu nasıl kin, bu nasıl öfke?!”
 
ÖĞRETMEN LİSESİ KARARGÂHA DÖNDÜ 
Yan komşularından, çocukları askere teslim ettiklerini öğrenirler. Biri 4, diğeri 5, en büyüğü de 7 yaşındaki çocukları aramak için bu sefer askeri karargâha giderler. Sevim Polat’ın okuduğu öğretmen lisesi, askeri karargâha dönüştürülmüştür. Neyse ki üç kardeşini de orada bulur Polat.
 
‘ASIL ACIYI AKRABALARIMIZ YAŞADI’
“Ben olayı anlattım ama asıl acıyı yaşayan annemin kuzeni oldu.” diyor Sevim Polat: “‘Size üzülüyorum, biz komşularımızla bir yumurtayı bile paylaşıyoruz’ diyen annemin kuzeninin evinden 9 ölü çıktı. Kendi komşuları katlettiler, 9 aylık hamile kadının karnından bebeği çıkarıp duvara çivilediler.” O evden sadece üç kişi sağ kurtulur.

 
“HİÇ AKLIMIZA GELMEZDİ”
Sevim Polat’a öncesinde böyle bir saldırının olabileceğini hissedip hissetmediğini sorduğumuzda şunları anlatıyor: “Kapımız işaretlenmişti ama biz anlamadık. Çocuklar boyamıştır diye düşündük. Aklımıza hiç böyle bir şey gelmedi.  Oysa herkesin kapısı işaretliymiş.  Daha olay patlamadan Yörükselim’de bir kahveyi taradılar, bir Alevi dedesi öldü.  Yine de düşünmedik bunun devamı mı gelir diye. Ama o dönem şehir çok kalabalıklaşmıştı. Dışarıdan insan getirilmişti.”
Katliamdan sonra, katilleri yakalatıp davaları takip etmek isteseler de Maraş’ta yaşamak hiç kolay olmaz: “Katliamdan sonra da tehditler bitmedi. Bir gün durakta beklerken bir otobüs durdu, kapısı açıldı tam kapanırken birinin “Aaa Sevim Polat ölmemiş” dediğini duydum. Sonrasında da bir arkadaşı babama “Kızını buradan kaçır, peşindeler” demiş. Ben de daha bizimkiler şehirden ayrılmadan, önce Elbistan’daki köyümüze gittim sonra da İstanbul’a Kadıköy’e geldim. Geliş o geliş”
 
“ONLARIN SUÇU YOK Kİ!” 
Daha sonra Maraş’a bir kez, kimliğini kaybettiğinde gitmiş Polat. Olaylardan sonra kendisini hiç arayıp sormayan arkadaşlarının hepsini bulup onlarla görüşmüş. “Hesap sordunuz mu?” diye sorduğumuzda şöyle yanıtlıyor:
“Hayır. Onların bir suçu yok ki. Ben bu olayları yapanlara da kızmıyorum. Beyni olmayan insana kızamazsın ki! Nefret ediyor musun? diye soruyorlar, hayır diyorum. Cahil dostun olacağına akıllı düşmanın olsun. Sonrasında karşılaştığım iki katil bana cevabını verdi. Neden? diye sordum: “Gavurları öldürüyorlardı ben de öldürdüm” dedi. Buyur, buna ne diyebilirsin ki?”
 
 
 

ARŞİV