İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından daha önce başlatmış olduğu depreme hazırlık çalışmalarını hızlandırdı. Bilim insanları ve alanında uzman isimlerin bir araya getirildiği İstanbul Deprem Bilim Kurulu oluşturuldu. Kurul, İstanbul’da olası bir depreme hazırlık için yürütülecek çalışmaları lojistik, mühendislik, şehircilik ve mimari, toplumsal, sağlık, ekonomi ve yönetim-hukuk olmak üzere yedi konu başlığında topladı.
İstanbul Deprem Bilim Kurulu'ndan Prof. Dr. Tarık Şengül ile olası bir İstanbul depremine ilişkin yapılan hazırlıkları konuştuk. Şengül depremle ilgili yapılacak hazırlıkların sadece yapı güçlendirmek ve yenilemekle mümkün olamayacağını söylüyor.
“BÜYÜK BİR SEFERBERLİĞE İHTİYAÇ VAR”
Türkiye’nin en stratejik bölgesinde hem insan hem de maddi kaynaklar ve yatırımlar açısından ciddi sonuçları olacak olası bir depremden bahsediyoruz. Dolayısıyla bu bölgede depreme hazırlıklı olmak demek her şeyden önce sorunu teşhisle başlıyor. Bu uzun vadede birikmiş ve çok büyük ölçekli bir mesele. Bu sorunlara yanıt üretmek yüz milyarlarla ölçülen bir kaynak tahsisi gerektiriyor. Bu bir yerel yönetimin “ben bütün bu sorunları çözüp İstanbul'a hazırlıklı hale getirebilirim” diyebileceği bir durumun ötesinde bir probleme işareti ediyor. Dolayısıyla İstanbul'un hazırlıklı olabilmesi için çok büyük bir seferberliğe ihtiyaç var. Yani yerel yönetimlerin ötesinde merkezi yönetimin hatta onun da ötesinde uluslararası kaynaklara ve yaklaşıma ihtiyaç var. İşbirliğine, birlikte çalışmaya, dikkatli bir strateji ve planlama gerekiyor. Çözüm için önce problemin çok büyük ölçekli olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu tür bir yaklaşımla yeni bir süreç başlattı. Daha önce de bu çalışmalar yapılıyordu ama Kahramanmaraş merkezli depremden sonra Ekrem İmamoğlu belediye başkanı olarak bir çağrı yaptı. Birinci adım bir bilim üst kurulunun oluşturulmasıydı. Üst kurulun oluşması önemli. Çünkü deprem karşımıza çok boyutlu bir sorun olarak çıkıyor. Mesele sadece yapıların güçlendirilmesi değil. Deprem öncesi, esnası ve sonrasına yönelik adımlar atılması, planlamalar yapılması gerekiyor. Bunların her birinin kendi içinde süreçleri var. Benim de içinde olduğum hazırlık komitesi bir çalışma yaptı. Depreme yönelik yedi tane önemli çalışma alanı tespit ettik.
Saydığım bu yedi alanda faaliyet gösteren çalışmalar başladı. Türkiye’de ilk kez bu kadar kapsamlı bir çalışma yapılıyor. Umuyorum ki bu çalışma merkezi ve daha yerel yüzeylerde de karşılık bulur ve geliştirilip uygulamaya konur.
“BU İSTANBUL’UN SORUNU”
Birtakım davet ve temaslar yapılıyor. Önümüzdeki dönemde birlikte çalışmaya döneceğini umuyorum. Şu anda istenilen düzeyde değil ama bu İstanbul’un sorunu, kimsenin dışında kalma lüksü yok.
İkna edici bir çözüm kapsamlı bir stratrejiyle kaynakların bir araya getirilmesi gerekiyor. Kapsamlı bir yaklaşım olmadan ister kurumları bir araya getirin, ister kaynak bulun etkili müdahale araçlarının planını geliştirmiş olmuyorsunuz. Bu aşamada en kritik olan şey yaklaşımın gelişmesi ardından da kaynaklarının ve kurumların bir araya getirilmesi gerekiyor.
Bu şu anlama gelmiyor; yıllarca sürecek bir planlama ve strateji geliştirmeden söz etmiyorum. Bütün bunları yaparken, bazı süreçleri çok hızlı işletmek mümkün. Örneğin tespit çalışmaları hızla tamamlanacak. Benzer biçimde güçlendirme için de düğmeye basıldı. Benzer biçimde lojistik alanında yapılacak birçok hazırlıklar içinde çalışmalar sürüyor. Örneğin olası bir depremde kentin boşaltılması, çadır alanları, toplanma alanları konusunda önemli mesafeler alındı.
Ancak şunun da altını çizmek isterim; sadece bina güçlendirilmesi için kullanılması gereken kaynak belediyenin bir yıllık bütçesinin dört-beş katı. Bunun içinde altyapı yok. Sanayi ve üretim tesisleri yok. Kentin merkezi çalışma alanları bunun içinde yok. Çok uzun sürede birikmiş bir sorunun bir yerel yönetimin kaynaklarıyla çözülemeyeceği herkesin kolayca görüp değerlendirebileceği bir gerçek.
Ekrem Başkan depreme ilişkin yapılan son toplantıda “seferberlik” dedi. Bu seferberlik sadece iyi niyetle ve gönüllülük esaslı bir araya gelme olarak algılanmamalı. Bağış yapma türü bir seferberlikse hiç değil! Burada olağanüstülük kaynaklı bir seferberlik söz konusu ve kanımca bir zorunluluk durumu da var. Hem kurumsal anlamda hem de kaynakların harekete geçirilmesi ve tahsisi konusunda ciddi bir irade gösterilmesi gerekiyor. Türkiye ekonomisinin ve kamu maliyesinin yeni baştan düşünülmesi ve önceliklerin yeniden tespiti lazım. Aynı konuşmanın içinde Başkan, “Bütün İstanbul'u şantiyeye çevirmeye hazırım ama o şantiye bu kez rant için değil, insan yaşamı için olsun” dedi. Dolayısıyla milyarlarca dolarlık projeler yapmaktansa bütün semtlerde önceliklendirmeler yapılarak güçlendirme projeleriyle ekonomi işletilebilir. Bu arz talep ve istihdam meselesinin yeniden kurgulanması demek. İşte o seferberliğin anlamlı olabilmesi ve sonuç alabilmesi için bir yol haritasına ihtiyacımız var.
“KENTLER KARMAŞIK YAPILAR”
Soru inşaat mühendisliği başta olmak üzere başka uzmanlık alanlarının sınırında kalıyor. Bu soruyu en yeterli yanıtı o kesimler verebilir. Bir şehir plancısı ve yönetim bilimci olarak şunu söyleyebilirim; böyle baktığımız zaman kentlerde eski dokuların, kültürel mirası gözden çıkarmamız gerekebilir. Binaların eskimesi tek başına deprem dayanıklılık kriteri olamaz. Binalar zaman içinde yorulur ve bu deprem dayanıklılığının düşmesine neden olabilir ama aynı zamanda bakım, onarım ve güçlendirmelerle binalar dinlendirilebilir de! Deprem bölgelerinden eski binalardan ayakta kalıp, yeni binalardan yıkılanlar var. Yıkıp yapmak bazı durumlarda zorunlu olabilir ama binaların güçlendirilmesi, dayanıklılıklarının artırılması çoğu durumda çok daha akılcı bir yaklaşım. Sadece insan yaşamı ya da mali boyutuyla değil aynı zamanda çevreye yarattığı tahribat düzeyi nedeniyle de var olan dokuların korunması önemli. Hele ki tarihi ve kültürel miras niteliğinde olanlar yanında geleceğe yönelik bu potansiyeli olan yapıların ve dokuların korunması son derece önemlidir. Öte yandan binaların eskiliğinden kaynaklanan korku da normal. Özellikle riskli görünen yapılı çevrede korkmak da gerekiyor. Ama bilmek gerekiyor. Gerek tespit gerekse güçlendirme konusunda İBB BİMTAŞ ve KİPTAŞ firmaları bu süreçte aktif bir rol aldı. Ama daha büyük ölçekli ve daha kapsamlı projelere ihtiyacımız var. Ancak şu da bir gerçek hem tespit sürecinin hem de güçlendirme projelerinin hem hızlanması hem de çok daha büyük bir yapı stokunu kapsaması gerekiyor.
Kentler karmaşık yapılar. Karmaşık yapıları basitleştirmenin bir sınırı var. Karmaşanın karşısına çok katmanlı, çok aktörlü ve kurumlu modellerle çıkmanız lazım. Bir tek TOKİ’yi sokarak ya da tek başına belediyenin müdahilliği ile çok boyutlu sorunlarla baş edemezsiniz.
İnsanların başlarını soktukları konutlarını yitirdikleri ve çadıra erişimin meşakkatli bir hal aldığı ve konteynır türü bir çözümün lüks haline geldiği bir ortamda TOKİ tarafından hızlı biçimde konut üretileceği yönündeki açıklamalar ihtiyaç sahiplerinin kulağını iyi gelebilir. Uzmanlar artçı depremlerin sürdüğü bir ortama bu tür acelecilikleri sorguladılar. Ancak bu aceleci yaklaşımı kuşkuyla karşılamak için başka nedenler de var. Kentler sadece konutlardan ve hatta yapılı çevrelerinden oluşmuyor. Kentsel düzeyde ele alırsak, deprem karşısında başarısız deneyim vermiş kentlerin geleceğe yönelik nasıl konumlandırılacağı konusu da başlı başına bir nazım imar planı konusudur. Konut yanında, çalışma alanlarının, tarihi doku ve mirasın, hizmetlerin ve daha birçok kentsel işlevin afet başta olmak üzere belli kısıtlar ve eşikler dikkate alınarak baştan düşünülmesi gerekir.
Ancak dahası da var. İçinde bulundukları bir bölge ve bölge ekonomisi ve kentlere bağlanan yaşam damarları var. Bu kentleri besleyen damarlar koptu. Onları besleyen, ayakta tutan ekonomiler çöktü. Ve bu ekonomiler, bölgesel hatta uluslararası ekonomiler. Hasar sanıldığının ötesinde büyük. Burada aynı zamanda bölge planlarına ihtiyacımız var.
Evet, bölgenin toparlanma ve ayağa kalkma işini konut yaparak çözebileceğini düşünen bir anlayış olayı hiç anlamamış demektir. Çok ölçekli planlamaya ve kamu idaresine ihtiyaç var. Bu yerleşmelerin ayağa kalkabilmesi için önümüzdeki dönemde kamu otoritesinin öncülüğüne ihtiyaç var. Bugünkü iktidarın anlayışının çok ötesinde bir problemle karşı karşıyayız. Öyle bir dünyayı anlayabilseler zaten böyle bir duruma düşmeyecektik. Bu bir tahayyül meselesi. Öyle bir dünyayı anlayamayan iktidarların ihtiyaçları anlayabileceğini düşünüyorum. Bu yüzden başka türlü bir bilimselliğe yeni bir yaklaşıma ihtiyaç var. Bir kentin yeniden kurulması sanılanın çok ötesinde karmaşık bir süreç örgütlenmesini gerektiriyor. Mevcut iktidar parasallaştırılmış bir dünya kendi öncesini düşünmek konusunda da, kendi sonrasını kurgulamak konusunda da son derece yetersiz ve yeteneksiz. Bütün söyleyebildiği beş bin tane konut yaparım diyor. Sorunlarımız keşke bu kadar kolay olsa ama değil. Ancak bir uyarı da yapmadan geçmeyeceğim. Hatay Büyükşehir Belediyesi’nin deprem akabindeki yaklaşımı mevcut imarcı ve inşaatçı anlayışın sadece iktidara ait olmadığını da gösterdi. O nedenle geniş bir zihniyet dönüşümüne de ihtiyaç var.
Öte yandan bölgenin toparlanma sürecinde sorunun sahiplerine de kulak vermek lazım. Kuşkusuz uzmanlara ihtiyacımız var. Ama sorunun sahiplerinin de iyi dinlenmesi gerekiyor. Ciddi bir travma ve eşlik eden bir göç süreci yaşanıyor. Bu süreç tersine çevrilecekse, sorunun sahiplerini toparlanma sürecinin ana aktörlerinden biri ve başlıcası haline getirmek önemli. Ancak bu yapılırsa travmalar da belli ölçülerde atlatılabilecek ve yaralar sarılacaktır. Bu insanların iyi dinlenilmesi gerekiyor, çünkü bu kentlerde onlar yaşayacak. Kentlerin sadece binalarıyla değil, insanlarıyla birlikte ayağa kaldırılması gerçek bir onarımın çıkış noktası olmalıdır.