Anılardaki Koşuyolu
Koşuyolu şu anda da Kadıköy’ün nadide bir semti ama 60’lı, 70’li hatta 80’li yılları orada yaşayanlar için yeri farklı. Bahçeli simetrik evleriyle, yemyeşil zarif sokaklarıyla o yıllarda sanki bir film dekoru gibiydi. Bahçelerde kamelyaları süsleyen envai çeşit sarmaşıklar, güller, manolyalar ve meyve ağaçları, orta sınıfın yaşam değerleriyle bütünleşmişti. İnsanların bahçelerindeki güllerle, açan çiçekleriyle ve komşularıyla paylaştığı meyvelerin nadideliğiyle övündüğü, fidelerin, aşılık dalların ve tohumların hediye olarak sunulduğu yıllardı. Sade bir mahalle hayatı, özlenen komşuluklar ve yürekli dostluklar vardı. Televizyonun olmadığı yıllardaki kapı önü sohbetleriyle, gece gezmelerindeki, hayal edilmesi güç yaşanmışlıklardaki Koşuyolu. Koşuyolu tarihini MÖ 4. yüzyıla kadar götürmek mümkün. Roma ve Osmanlı dönemleri için de söylenecek çok şey var. Adını 18. yüzyılın sonlarında yapılmaya başlanan at yarışlarından alan Koşuyolu ve civarı, Osmanlı dönemini de doya doya yaşamış bir yer. 2. Mahmut’un ve çocukları Abdülmecit ile Abdülaziz’in çok sevdiği, belki de günlük yaşamın stresinden kaçtığı bu bölge, aralarda hala var olma savaşı veren yüzyıllık fıstık çamlarıyla o yılların izlerini taşıyor günümüze...
Koşuyolu’nun güzel evlerinin yapılması ve ilk sakinlerinin yerleşimleri 1950’li yıllarda oluyor. Tabi bütçesine uygun olarak bahçe içindeki evlerden seçim yapıp çok uzun vadede ödemeyi göze alanları ilk yaralayanlar yakınları olmuş. Neredeyse, deli gözüyle bakılmış ilk yerleşenlere. Düşünsenize, şehirle tek bağı günün belli saatlerinde çalışan belediye otobüsü olan bir yaşam. Emeklilerin, işçilerin, memurun, esnafın çok uzun vadelerle zorla aldığı evlerine sığındığı kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerleşim. Sakinlerinin bahçe bakımıyla vakit geçirdiği, dikilen ağaçlara mürüvvet gözüyle bakıldığı, misafirliğe giderlerken hediye olarak bahçelerinden fidan götürdükleri, yeni doğmuş kedi-köpek yavrularının paylaşıldığı, anahtarların komşulara emanet edildiği bir Koşuyolu. Toprağa, komşuluğa ve doğaya sıkı sıkı sarılmış insanların dar alanlardaki özgür yaşamları ve bahçe sohbetleri. Sanki yüzyıllar öncesinden gelen, şehre olan yabancılaşmanın, betonun, gökdelenlerin tarih öncesini anlatan Koşuyolu yaşamı ve onun güzide insanları...
Ne oldu da, bu kadar yabancılaştık 20-30 yıl öncesine. İç kısmında hala bir-iki katlı bahçeli evler duruyor ama çevresinde nasıl geçtik kibrit kutusu misali yüksek katlılara. Tek kişinin kucaklayamayacağı kalınlıktaki çam ağaçlarını nasıl kesebildik de otopark yaptık. Dut, armut, erik, manolya ve nice nadide ağaçların zarif gövdeleri belediyenin çöp arabası ile terk etti yaşanmışlıklarını. Her şeye rağmen Koşuyolu bugün hala yeşil ve betona direniyorsa, bunu geçmişinde var olan değerlerine bağlayın, derim.
Doğal yaşamı değerli kılan kimler yaşamış, kimler paylaşmış anlarını Koşuyolu’yla... Erzurum Sitesi’ndeki evine her zaman 5B numaralı otobüsün ön koltuğunda giden Hulusi Kentmen, Sadettin Kaynak ve diğer büyüklerimiz. Altan Erkekli Abi’den, balenin, sinemanın, bilim dünyasının, tiyatronun, önemli değerlerine kadar çok kişiye kucak açmış Koşuyolu yaşamı. Mandırasıyla, bostanlarıyla, bohçacılarıyla, kümesleriyle, saka ve güvercin besleyenleriyle sanki özlediğimiz köy yaşamını hatırlatan bir yerleşim. Hababam sınıfının çekildiği, etrafa coşku ve Ertem Eğilmez’in kapısı açılmadık yaratıcı küfürlerinin dağıldığı estetik sokaklarıyla Koşuyolu. Taksicisinin beyefendilikle yolcusuyla yarıştığı, kasabıyla, eczacısıyla, bahçıvanıyla, peşinden gelen çocukların belli bir saygı sınırında kızdırdığı takım elbiseli, fiyonglu Eksperanza’lı Koşuyolu. İşte size “ne mutlu bana, o günleri yaşamışım” dedirtecek bir yaşam destanı. Bir taraftan dün kadar yanı başımda, bir yandan da yüzyıllar öncesinden duyulan ve nereden geldiği belli olmayan bir uğultu gibi kalan son ağaçların dallarında, otoparka dönüşen bahçelerin gizemlerindeki Koşuyolu... Sisli bir havada tutulacak kadar görünür, geçmişte yaşananlar kadar düş dolu.