Mülteciler: Döneceğimiz günü bekliyoruz

BEKSAV’ın Suruç’taki çadır kentlere düzenlediği dayanışma ziyaretinde gördük ki, savaştan kaçıp buraya sığınmak zorunda kalan Kobaneliler’in akılları da yürekleri de geride bıraktıkları yakınlarında.

11 Aralık 2014 - 14:27
BEKSAV’ın Suruç’taki çadır kentlere düzenlediği dayanışma ziyaretinde gördük ki, savaştan kaçıp buraya sığınmak zorunda kalan Kobaneliler’in akılları da yürekleri de geride bıraktıkları yakınlarında. Ağır kış koşullarında, henüz tamamlanmamış çadır kentlerde çoluk çocuk yaşam mücadelesi veren mültecilerin tek isteğiyse bir an önce topraklarına dönmek…
 
 

Semra ÇELEBİ
 
Bilim Eğitim Estetik ve Kültür Sanat Araştırmaları Vakfı (BEKSAV), dört yıldır durdurduğu faaliyetlerine Kadıköy Acıbadem’de yeniden başladı. Vakfın ilk etkinliği ise savaştan kaçıp Urfa Suruç’a sığınan Kobaneli mültecilerin kaldığı çadır kentlere üç günlük dayanışma ziyaretinde bulunmak oldu. Biz de Gazete Kadıköy olarak, orada yaşananları yerinde görmek üzere BEKSAV’ın ziyaretini izledik.
Yola çıkmadan önce ihtiyaç listesi belirleyen BEKSAV, yerel yönetimlere ve çeşitli kurumlara giderek, battaniye, erzak ve çocuklar için oyuncak topladı.
BEKSAV Müzik Topluluğu da, Halitağa Caddesi ve Altıyol Boğa’da şarkılar söyleyerek kazandıklarıyla çocuklar için erbane, marakas gibi müzik aletleri aldı.
BEKSAV Müzik Topluluğu, Drama Atölyesi ile Getto Sinema Kolektifi 5-6-7 Aralık günlerinde Suruç’taki çadır kentlerdeydi. Burada özellikle çocuklar için yüz boyama ve resim atölyesi, hikâye ve oyun atölyesi, erbane atölyesi ile müzik dinletileri ve film gösterimleri yapan BEKSAV ekibine ilgi büyüktü. Çocukların, en büyük ihtiyacının ilgi ve sevgi olduğunu bir kez daha gördük.
 
SURUÇ = ÇADIR KENT
Suruç’ta resmi rakamlara göre 80, yerel kaynakların verdiği bilgiye göre 50 bin Kobaneli mülteci bulunuyor. Ancak bunların sadece 4 bini devletin AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) eliyle kurduğu iki kampa dağılmış durumda. Geriye kalan 10 binlerce mültecinin bir kısmı, kapılarını açan Suruç halkının evlerinde, bir kısmı da Suruç Belediyesi tarafından kurulan çadır kentlerde kalıyor. Ana caddenin iki tarafına yol boyunca dizilen çadır kentler, Suruç’un başlı başına mülteci kentine dönmüş olduğu izlenimini veriyor.
İlk kurulan kamplardan biri olan Arin Mirkan Çadır Kenti, ziyaret ettiklerimiz arasında imkanları en fazla olan kamp olarak dikkatimizi çekiyor. Çadırlar sağlam, etkinlikler için büyük çadırlar kurulmuş, sağlık mekanizması oturtulmuş. Yaklaşık 4 bin kişi kalıyor bu kampta.
 
 

KAMPLARIN ÜÇTE İKİSİ ÇOCUK

 

Aynı durum, Kobane’deki savaşta yaşamını yitiren Kadıköylü akademisyen Suphi Nejat Ağırnaslı’nın adını taşıyan çadır kent için geçerli değil. Burada daha az insan kalmasına rağmen, henüz yerine oturmayan pek çok şey var.
Görevli arkadaşlardan, bu çadır kentte bin 220 kişinin kaldığını, üçte ikisini çocukların oluşturduğunu öğreniyoruz. Zaten bunu çadır kente girdiğimiz anda ortalıktaki onlarca sevgi dolu çocuktan anlıyoruz. Çok küçükler ortada koşturuyor, oyunlar oynuyor ama biraz daha büyükler özellikle kız çocukların sorumlulukları daha ağır. Kimi çamaşır yıkıyor, kimi kardeşlerine yemek hazırlıyor, kimi çay yapıyor... Henüz 10-11 yaşında hayatın yükünü sırtlanmış çocuklar...
Kürtçe konuşamamanın ağırlığını hissettiğimiz ziyarette tercüman aracılığıyla yaptığımız sohbetlerde çocukların en çok ayakkabıya ihtiyaçları olduğunu anlıyoruz. Bunu bir kenara not edip çadırlara giriyoruz.
İlk girdiğimiz çadırda Şemse Ana karşılıyor bizi. Onca yoksulluğa rağmen tüm sıcaklığı ve vakur duruşuyla savaştan çıkmamış gibi... Rojava’da savaş başlayınca 22 kişilik ailesiyle buraya göç ettiklerini söylüyor. “Evimizi, malımızı, tarlamızı, ülkemizi bıraktık” diyor. Erkek kardeşinin de aralarında olduğu üç kişiyi savaşta bırakmış Şemse Ana. Aklının hep orada olduğunu söylüyor.
 
‘O GÜZEL HABERİ BEKLİYORUZ’ 
Çadır kentte yaşadıkları zorlukları sorduğumuzdaysa, bölgede konuştuğumuz pek çok kişi gibi “Hepinizden Allah razı olsun” diyor. “Elinizden gelen bu kadar, bunu biliyoruz. Elinizden başka ne gelir ki?” diye soruyor ve ekliyor: “Yurdumuzdan toprağımızdan çıktık geldik. O güzel haberi bekliyoruz. Yurdumuzun özgürlüğünü haber alır almaz çok mutlu bir şekilde döneceğiz Kobanêye. Döneceğimiz günü bekliyoruz.”
 
 

 

 

‘ÇOCUKLAR OLMASA GELMEZDİK’ 
Hanife ile Emine, iki kız kardeş. Birinin altı, diğerinin beş çocuğu var. Tek çadırı paylaşıyorlar. Ailelerinden onlarca kişi savaşta yaşamını yitirmiş
Eşi 13 yıl savaştıktan sonra yaralanıp sakat kalan Hanife, savaştaki ülkesini terk etmiş olmanın ağırlığıyla “Çocuklarım çok küçük. Onlar olmasalardı asla yurdumu terk etmezdim” diyor. Bir taraftan en küçüğü bir, en büyüğü dokuz yaşında olan çocuklarına yemek yedirirken diğer taraftan buraya nasıl göç ettiklerini anlatıyor: “IŞİD köyümüzü bastığında köyde 3 aile kalmıştık. Onlar köye girdiğinde biz çocuklarımızı alıp kaçtık.”
Bu ilk kaçışları da değilmiş üstelik. Suriye’de savaş başladığında Halep’teki yaşamlarını bırakıp Kobane’deki köylerine göçmüşler. “Öleceksek köyümüzde ölelim” demişler ama köyleri basılınca orayı da terk etmek zorunda kalmışlar. Sınırdan geçmeleriyse tam üç gün sürmüş.
 
MEVSİMLİK İŞÇİ DALİ
Çadırları ziyaret ettiğimizi gören Dali, uzaktan bağırıp çay içmeye davet ediyor bizi. Henüz 10 yaşında. Birkaç kelime Türkçe konuşuyor, nereden öğrendiğini sorduğumuzda mevsimlik işçi olduğunu öğreniyoruz. Rojava’da savaş başladığında, o ailesiyle Uşak’ta salatalık topluyormuş. Sonra Adana’ya geçmişler ama savaş başlayınca bir daha köylerine dönememişler.
Bir daha Uşak’a gidecek misin diye soruyoruz: “Hayır, Kobanê’ye gideceğiz. Savaş bitecek, biz de köyümüze geri döneceğiz.” diyor.
 
ÇADIR KENT KIŞA HAZIRLIKSIZ 
Kurulan çadır kentlerin en sonuncusu olan Kader Ortakaya’da ise kış koşullarının en ağır yaşandığı kampların başında geliyor. Savaş nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan Kobanêliler, henüz altyapı hazırlıkları tamamlanmayan çadır kente yerleşmek zorunda kalmış.
Kamptaki eksiklerin en başında elektrik geliyor. İki aydır elektriğin olmadığını söyleyen mülteciler, soba yakamadıkları için sadece battaniyeyle ısınmak zorunda kalıyor. Çadır kentin sorumluları ise elektrik sorununun 10 güne kadar çözüleceğini söylüyor. Elektrik direkleri yeni döşenmeye başlamış.
Her çadırda en az iki aile ve ortalama 10 kişinin kaldığı kampta çadır ve battaniye en fazla ihtiyaç duyulan malzemeler. Mültecilerin kendi imkânları ile kurmaya çalıştıkları çadırlar kışa uygun değil. Yıkanan çamaşırlar, yerlere serilerek kurutulmaya çalışılıyor. Lavabo ve banyo ihtiyacı ise Hayata Destek isimli sivil toplum kuruluşu tarafından karşılanmış.
 
BEŞİK VE MAMA ACİL İHTİYAÇ 
5 bin kişilik kampta 0-13 yaş arası bin 800 çocuk olduğunu belirten sorumlular, şu an için en acil ihtiyacın yeni doğan çocuklar için beşik ve bebek maması olduğuna dikkat çekiyorlar.
Sadece dört gönüllünün, idare etmeye çalıştığı kampta çalışacak insanlara da ihtiyaç duyuluyor. Gönüllü doktorlarsa sağlık hizmetini sistematik hale getirmeyi başarmış.
Çadır kentin sorumluları, Kobanêli mültecilere yardım etmek isteyenlerin, ihtiyaç duyulan eşyaları Suruç Belediyesi’ne ulaştırmasını istiyor.
 
 
BEKSAV: ‘YENİDEN GELECEĞİZ’ 
BEKSAV Yönetim Kurulu Üyesi Duygu Bozkurt, Suruç’a olan ilk ziyaretin 3 gün sürdüğünü ancak temaslarını kaybetmeyeceklerini belirtti. Bozkurt, “Kültür-sanat alanında çalışmalar yürüten arkadaşlara destek olmak için enstrüman göndermeye devam edeceğiz” dedi. Aynı zamanda Şubat ayında daha geniş katılımla, daha uzun süreli bir ziyaret düşündüklerini aktardı. Bozkurt, “Burada geçirdiğimiz vakit ve yaptığımız işler bize Kobane halkının uzun süreli dayanışma etkinliklerine ihtiyaçları olduğunu gösterdi” dedi. Bozkurt, imkânlarını zorlayarak Kobanê halkının ihtiyaçlarına cevap olmaya devam edeceklerini kaydetti.
 

ARŞİV