Pelin Batu: ‘Ben ısrarla şiire devam ediyorum'

Kadıköy Lisesi tarih öğretmeni eğitimci-yazar Nusret Karaca, oyuncu, şair ve tarihçi kimlikleriyle öne çıkan Pelin Batu ile sıcak bir söyleşi yaptı.

22 Ağustos 2013 - 12:26

Nusret KARACA
Yazıları, kitapları ve televizyonda izlediğim programları dışında yüz yüze tanışıklığımız yoktu Pelin Batu ile. Daha doğrusu Kadıköy Yoğurtçu Parkı’ndaki Kitap Şenliği’ne katılana kadar. Orada aynı sahnede sanatçılarla birlikte yer almanın dışında, ayaküstü söyleşip bir hatıra fotoğrafın anısı kalmıştı bugün kadar. Aynı branşta, alanları edebiyat olan iki ayrı kişiydik bir mekânda buluşan. İlgimi çeken ilk şey mütevazı ve içten oluşuydu.Sayısız sanatçıyla söyleşi yapan biri olarak bu kez Pelin Batu’yla söyleşi yapmayı aklıma koymuştum onun bu doğal, samimi, içten davranışından cesaret alarak.
Pelin Batu da beni kırmadı, kendisine yönelttiğim soruları samimiyetle yanıtladı:
 
-Şiirler yazıyorsunuz, edebiyatla yakından ilgilisiniz.Aynı zamanda bir araştırmacı olarak tarihle de ilgileniyorsunuz. Tarihe olan bu ilginiz nasıl başladı?
Ben tarih okumaktan her zaman ilham aldım ama edebiyat ve tarih arasında kalmadım, edebiyat hep ön planda oldu. Tarihi, yazılarımı fitillemek için, heyecan bulmak için, yazı yazma şevkim için kullandım ve kullanıyorum diyebilirim.
 
-Son 3-5 yıla baktığımızdatarih çok ön plana çıktı edebiyat dünyasında. Şu Çılgın Türkler’den sonra, tarihi romanlar ya da tarihi kimlikleri ve olayları konu alan çokça yapıt süsledi kitabevi raflarını. Belli bir ilgi oldu. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
Haklısınız ama ben bunu son yıllarla kısıtlamıyorum. Bizim gibi tarihiyle sağlıklı bir şekilde yüzleşememiş toplumlarda elbette tarih hayatın her yerinden çıkar, romanlarına ve filmlerine sos olur, konu olur, çünkü bazen, açıkça söyleyemediğimiz, kendimize bile telaffuz edemediğimiz şeyleri dolaylı olarak psikiyatristleri dediği gibi “süblime” ederek yaparız. Son yıllarda darbe ile ilgili bu kadar çok belgesel ve film yapılması bu yüzden. Şimdi de savaş filmleri ve kitapları furyası başladı, bu da günümüzde içinde bulunduğumuz düğümlü durumlara gönderme.
 
-Tarih mi edebiyat mı? Hangisi ağırlıklı yaşamınızda?
Edebiyat! Çocukluğumdan beri şiirle uğraşıyorum ve hayatımda en önemsediğim, kendimi ifade etmek için en çok çaba harcadığım şey şiir. Farkındayım, dünyada da ülkemizde de artık şiir ne fazla okunuyor, ne de kolay basılıyor. Ben ise ısrarla şiire devam ediyorum. Tarih okumalarım bana ilham veriyor, ama üniversite de tarih bölümünde okurken bile tarihçi olma gayem olmamıştı. Tarihin edebiyatla olan ilişkisi, birbirini tamamlamaları benim için önemliydi. 
 
-Size göre topluma tarih bilincini nasıl verebiliriz?
İnsanlar, günlük hayat içinde koştururken, hayatın zorluklarıyla, zamansızlıkla boğuşurken, ciddi araştırmalarını, kütüphanelerde yatıp kalkmalarını bekleyemeyiz. Ama hazıra konarak da hiç iyi sonuç alınmayacağına göre, ciddi tarih bilincini doğru  araştırmacıları ve tarihçileri takip ederek, belki de mikrodan başlayıp makroya bakmaya çalışmakla başlayabiliriz diye düşünüyorum. Kendi aile tarihlerimizi, sokak isimlerimizin hikâyelerini, şehirlerimizin dönüşüm süreciyle incelemeye başlarsak, belki büyük resmi görmemize yardımcı olur. 

-Bir söyleşinizde Anglo Amerikan şiirinden bahsediyorsunuz. Biraz açar mısınız?
Ben, lisede ve üniversitede ağırlıklı olarak Anglo Amerikan eğitimi gördüm. Chaucer’dan, Shakespeare’den başlayarak, geleneğin nasıl evrildiğini ve bu günlere geldiğini çalıştım. Bugün, ön plana çıkan, kabul gören, Batı’daki iyi edebiyat dergilerinde karşımıza çıkan şiir, düz yazıya daha yakın, biyografik, hikâyemsi bir hal aldı. İtiraf edeyim ki bu tarzın egemenliğinden hoşnut değilim. Zaten kısa hikâyeler ve romanlar var, şiirde form ve müzik görmek ve duymak istiyorum, biraz eski kafalıyım bu anlamda. 

 -“Şiir yaşantının yüreğidir” der Mehrizat. Güngör Gençay da “Hayatın yansıması” derdi. Siz ne düşünüyorsunuz?
Aforizma yapmak istemiyorum ama şiir bana göre bir kuyu ve kuyunun çekimi. Hem karanlığa ve derinliğe çeken, hem dibini gösterebilen, hem yazanın hem okuyanın yarattığı bir dünya.

-Sizinle söyleşmek mutluluk ve gurur verdi. Umarım yeni eğitim-öğretim yılında öğrencilerimle de buluşturma olanağı olur. Teşekkür ediyoruz.
Ben de çok isterim bunu. Görüşmek üzere, sevgiler,
 
PELİN BATU KİMDİR?
Türk sinema oyuncusu, şair.
Pelin Batu, geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz emekli büyükelçi ve eski milletvekili İnal Batu’nun kızıdır. Babası büyükelçi olduğu için çocukluğunu Pakistan, Çek CumhuriyetiFransa ve ABD gibi yabancı ülkelerde geçirdi. New York’taki Marymount Okulu'nda liseyi bitirdi ve ayrıca Mannes Müzik Koleji’nde müzikal ve tiyatral yetenekler kazandı. New York Üniversitesi'nde edebiyat ve felsefeye başladıktan sonra üzerine çalıştığı bölümü tarihe çevirdi ve Boğaziçi Üniversitesi'nde eğitimini tamamladı. 1999 yılında çektiği Harem Suare filmiyle sinema dünyasına giriş yaptı, ayrıca birçok film ve dizide oynadı.
Ahmet Almaz'la Yahudilik Tarihi isimli bir kitap yazmıştır. Boğaziçi Üniversitesi'nde edebiyat doktorası yapmaktadır. Habertürk televizyonunda Murat Bardakçı ve Erhan Afyoncu ile birlikte Tarihin Arka Odası adlı bir tarih programı yapmıştır. Batu, halen Milliyet gazetesinde köşe yazılarını sürdürüyor.
-Kitapları: Glass/Cam, Yapı Kredi Yayınları, 2003- Jewish History (Ahmet Almaz/ Pelin Batu) 2008- Book of Winds, Artshop-2009- The Divan of Lost Things (In progress)

Virgüllerin Rüzgârı
Kurgu güzelleştirir, derler
Doğru.
Seninle noktaların anlamı vardı
(cümle sonlarında)
Sen
Kara gözlerin
Ve sessizliğinle.
Ama benim kelimelerimdi, benim zengin
Gal dilinde kelimelerim,
Onlar, parlak halıların gülleri ve kadehleri,
Kırmızı turuncu Matisse laleleri onlar,
Yuvarlak ve hareli, sivri ve kuş gibi,
Kelimelerim
Masumiyetlerinde
Beni
Sevebileceğine inandıran
 
Pelin Batu

ARŞİV