Söyleşide ilk sözü Mücella Yapıcı aldı. Yapıcı, “İstanbul, Türkiye’de bugün konuştuğumuz mega projelerin kendisidir” diye başladığı konuşmasının ilk kısmında, kentsel mücadeleler tarihi açısından ilklerden bahsetti: “Aslında ben şöyle söylüyorum Türkiye’nin mega projesi İstanbul’dur. 1970’lerden itibaren özellikle savaş sonrası Beyrut’un gözden düşmesiyle ‘İstanbul’u nasıl satmalı, küresel kentler sırasına İstanbul’u nasıl sokmalı?’ gibi sorularla bir sürü bilim insanının gündemine girdi. 1970’lerden itibaren. Özellikle 1978’lerde Washington Mutabakatı’nın imzalanmasıyla farklı bir ekonomik proje dolayısıyla kentsel yansımaları yaşandı. Birinci Boğaz Köprüsü’nün yapımı önemli. Bunda meslek odalarının ciddi bir mücadelesi vardır. Esas olarak en gelişkin mücadele köprü ve gökdelenler üzerinden gelişti. 1970’leri ve Boğaz Köprüsü’nü hatırlarken, şunu mutlaka hatırlamamız gerekir: Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının Zap Suyu üzerinde Boğaz Köprüsü’nün benzerini inşa etmeleri, bu mücadele biçimi, eleştiri biçimi o günlerin en önemli karşı çıkışlarından biridir.”
80’LERDEN AKP DÖNEMİNE GEÇİŞ
1984-1989 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) başkanlığı yapan Bedrettin Dalan döneminde kente önemli müdahaleler yapıldığını belirten Yapıcı, bu dönemi ise şöyle anlattı: “Aflar, gecekondu bölgelerinin kaçak yapılara dönüşmesinin ötesinde ‘küresel kent İstanbul, dünyayla entegre İstanbul’ anlayışı çerçevesinde 12 Eylül darbesinden önce çok önemli proje vardır: Yeşilköy’deki 500 bin metrekarelik kamusal alan için bir proje yapıldı. Dalan’ın ortaya attığı Essen planı dediği, Tarlabaşı yıkımları, Beşiktaş, Samatya otoyollarının dayandığı plandı. İlk kez, planlama müdürlüğünde çalışan 11 plancının hiçbiri imzalamadı. Bunu reddettik. Yani bir anda planlama bürosunun imzalamayı reddettiği projeydi. 16 yıl sürdü davamız ve 16 yıl sonra kazandık ama koskoca bir yeraltı suyu havzasını kaybettik, oralar dönüştü. İlk yargısal süreçler de Tarlabaşı projesi için gerçekleşti. 1100 binanın yıkımı öngörülüyordu, 400’ü çok önemli Levanthen mimari örneğiydi. Orada gördüğümüz hukuksuzluk bizi çok şaşırtmıştı. Yargı kararlarına, kurulun suç duyurularına rağmen Dalan, kimseyi dinlemeden bugün gördüğünüz yıkımları yaptı. 350 tane Levanthen yapıyı kaybettik. Hem yargı yolunu kullandık hem de ilk defa halkla birlikte hareket etmeyi öğrendik.”
AKP döneminde depremin fırsat olarak görüldüğünü ve İstanbul’un fuarlardan ‘görücüye’ çıkarıldığını vurgulayan Yapıcı, bu döneme dair ise şunları söyledi: “İstanbul Metropolitan Planlama Ajansı kurulmuştu, deprem master planları açıklandı. Kadir Topbaş, ‘mega’ dönüşüm, 2023 vizyonunu ilan etti. Mega projeler, deprem odaklı mega kentsel dönüşüm projelerine döndü. İlk defa bir kent, İstanbul, ‘küresel dünya kenti olacaktır’ diye kalkınma planına dahil edildi. İstanbul, kalkınma planlarına girdi ve ondan sonra bütün idari mekanizmadaki anlayış değişti. Yönetişimler, özelleştirmeler vs. Her şey değişti. Fırsat meselesi ortaya çıktı. Depremi fırsata çevirdiler. Marmara depremi sonrası dünyanın önemli sermayedarlarına, ‘Marmara depremi ve küresel iş fırsatları’ başlığıyla sunuşlar yapıldı. Bir takım dönüşüm projeleri ortaya çıkmaya başladı. Galataport, Salı Pazarı turizm alanı uygulamaları vs. 2005 yılı ilginçtir, ilk defa açık açık İstanbul, görücüye çıkarıldı. Gayrimenkul fuarında dönüşüm projeleri yer aldı. Kartal’daki dönüşüm, Haydarpaşa projesi, gökdelen projeleri, tamamı fuara götürüldü. Aynı süreçte kentsel dönüşüm ve belediye yasaları çıkarıldı, TOKİ’ler yaratıldı. Bir de 5366 sayılı tarihi alanların yenilenmesiyle ilgili bir yasa daha çıktı.”
HAYDARPAŞA MÜCADELESİ BİR İLK…
Yapıcı, Kadıköy Haydarpaşa’da hala devam eden mücadelenin özellikle altını çizerken “Haydarpaşa projesinde birlikte bir dayanışma örgütledik. Bu dayanışma şöyle önemlidir, Taksim Dayanışması’nın ve diğer dayanışmaların ilk örneklerindendir. 2005’te sendikalar, meslek örgütleri, mahalle örgütleri ve tek tek kişiler bu dayanışmaya dahil oldu. Mücadele tarihi açısından çok önemlidir. Çok da başarılı bir mücadeledir. Biz oraya o oteli yaptırmadık. Haydarpaşa Dayanışması’nı kent hakkı mücadelelerinde ciddi şekilde anmak lazım” diye konuştu.
Kent hakkı mücadelesine dair sözlerini şöyle noktaladı: “Kent hakkı mücadelesini yıllarca geliştirdik ve Gezi protestoları bunun en üst noktası oldu. Müdahaleler hep bir karşı alanı da yaratıyorlar ama burada gerçekten neoliberal ideolojinin yarattığı, yarışmacılık mantığı ortaya çıkıyor. Muhalefet alanında da bu var. Bir parka bir şey yapılacağı zaman beş farklı dayanışma ortaya çıkıyor. Kazandığımız zamanlar birleştiğimiz zamanlar.”
İSTANBUL HAVALİMANI ÖRNEĞİ
Şehir plancısı, Akif Burak Atlar “2009 itibaren TMMOB Şehir Plancıları Odası’nda görev aldım” diye giriş yaparken, odanın seçtiği tarafın her zaman kamudan, kentten ve kentlilerden yana olduğunu belirtti ve ekledi: “Karşısında ise çok güçlü, sahip olduğu güçle beraber baskıları arttıran bir yönetim anlayışı vardı.”
Son dönemdeki kar fırtınasıyla insanların mahsur kaldığı bir yer haline dönüşen İstanbul Havalimanı’ndan bahseden Atlar, “Havalimanıyla ilgili planları incelediğimde şunu söylüyorum, dönem sonu ödevi olarak teslim ettiğinizde bile sizi sınıfta bırakacak bir planı Bakanlık onaylayarak askıya çıkardı. Son kar fırtınasında bile gördük, bugün hala tartışılıyor” dedi.
“PLANLAMA PARÇA PARÇA EDİLDİ”
Bir dizi yasal değişiklikle aslında planlamanın ortadan kaldırıldığını söyleyen Atlar, “2009’dan bugüne, İstanbul’da ve diğer kentlerde ortaya çıkan uygulamalar planlamayı parça parça etti. Şehir plancıları olarak söylememiz gereken temel şey, planlamayı yeniden tesis etme zorunluluğu olmalı. Bu devam da ediyor. En son imar barışı da böyle bir icat” diye konuştu.
Atlar, kazanımlardan da bahsederken “2000’lerden bu yana sivillerin ve örgütlerin katkılarıyla büyüyen kazanımların olduğunu söylemek bizi mutlu ediyor ama birçok noktada da kayıplar verdik. 3. havalimanı ve 3. köprü bunlardan ikisi. Umarım Kanal İstanbul gibi bir yıkım projesinin önüne hep beraber geçeriz” dedi.