Bir buçuk yıl önce hayatımız birdenbire değişti. Dokunmayı, sarılmayı, sosyalleşmeyi bıraktık. Çalışma biçimlerimiz, alışkanlıklarımız değişti. Pandeminin başında bir kesim “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” derken başka bir kesim “her şey eski haline döner” diyordu. İki tespit de hala bir soru işareti olarak kalmaya devam ediyor. Pandeminin sosyal ve toplumsal etkilerini, ne gibi değişimlere neden olabileceğini Maltepe Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi- Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nurgün Oktik ile konuştuk.
“DÜNYAYI CAM EKRANLARDAN İZLEDİK”
Covid 19 tüm dünyayı etkiledi. Hazırlıksız bir süreçte geldi. Ülkelerin varsıl ya da yoksul olması geliş sürecini etkilemedi. Kendi ülkemizde başlangıçta bir salgın olacağını düşünmesek de ilerleyen günlerde ciddi bir salgınla yüz yüze kaldık.
Hepimizi derinden etkileyen bu süreç yaşantımızdaki en önemli gereksinmeyi, dokunmayı elimizden alıverdi. Her birimiz birbirimize kaygıyla bakarak uzaklaştık. İş yerlerinin birçoğu kapandı. Üretim şekilleri değişti. Birçok insan işsiz kaldı. Bence bu süreç toplumsal düzen üzerinde büyük değişim ve dönüşümlere zemin hazırladı. Bu süreç ki hala sürüyor, başka bir etkileşim ağını beraberinde getirdi. Daha az yüzyüze ilişki daha çok online ilişki...
Yaşadığım bölge olan Kadıköy’de yaşlı bir nüfus var. Yalnız yaşayan, özellikle yaş almış bireyler kendini daha çok yalnız hissetti. Kaygı ve korkunun karıştığı bir kapanma dönemiydi bu süreç... Sanki daha çok bireyselleştik ve toplumsal akışı önemsemedik. Güçlü bir sosyal devletin varlığına daha fazla ihtiyaç duyduk ve dünyayı cam ekranlardan izledik. Soyut, sanal, bize uzak ama yakın...
Kentli insan zaten biraz da kentin kargaşasında sıkışmış ve yabancı bir insandır. Bu izolasyonun bir tercihe döneceğini sanmıyorum. Hafif bir gevşeme ile birlikte insanlar sokağa, arkadaşlarına koşuyor. Sahilde, piknik alanlarında sosyal grupları görebiliyoruz.
Dilerseniz bunları sizin verdiğiniz başlıklar doğrultusunda kısaca açayım. Çalışma kavramı pandemiden önce de yavaş yavaş yeni, farklı açılımlar oluşturmuştu. Örneğin ‘homeofis’ kavramı uzun süredir bazı ülkelerde uygulanıyordu. Dolayısıyla evde olmak, çalışmayı eve taşımak bazılarımız için daha cazip gelebilir. Yanı sıra dışarıda yemek ortadan kalkınca da eve yemeği getirtmek de önem kazandı.
Eğitim tamamen ekrana taşındı. Hem dinleyen hem de anlatan için de zorlu bir süreç başlasa da bazıları ‘evde derse girmek’ fikrini çok sevdi. Kalıcı olur mu? Tortuları uzunca bir süre kalacaktır diye düşünüyorum.
Bu temassız süreçten kimsenin mutlu olduğunu düşünmüyorum ama birisine yaklaşırken bile kaygı duyuyorsak bize uygun olmayan bu eylemi bırakmasak da eskisi gibi olmayacaktır diye düşünüyorum.
“EŞİTSİZLİK ARTTI”
Bence en büyük değişimi tetikleyecek güç budur diye düşünüyorum. Dünyada var olan eşitsizlikler bu süreçte daha da derinleşti. Başlangıçta bu hastalık hem zengini hem de yoksulu vurdu gibi genelleme yapılsa da gelişmiş, küresel güç olan ülkeler başlangıçta sersemleseler de kendilerini hızlı bir şekilde toparlayıp vatandaşlarına ciddi destekler verdiler. Zaten yoksulluğun yaygın olarak yaşandığı ülkelerde eşitsizlikler daha da arttı. İşini, işyerini kaybedenlerin yanı sıra, özellikle büyük kentlerde var olan hizmet sektörü çöktü. Yoksulluğun çok derinleştiğini düşünüyorum.
Ben ‘yeni normal’ kavramını anlamakta zorlanıyorum. Bizi dış dünyadan koparan bu süreç ‘normal’ olamaz. Bizim gerçeğimiz diğer insanlarla etkileşimle şekillendi. Aşılama tamamlandıktan sonrayı bekleyecek miyiz bilemiyorum ama bugün ne trafik azaldı ne de insanlar ‘yeni normal’ yaşıyor. Herkes dışarıda, evet belki yakın temas yok ama sanki bu kadar aşıyla iyi olacakmışız umudu var. Normal dediğimiz şey daha fazla yoksullaşmaksa o oldu ve bunun ülke ekonomisine etkisi düşünüldüğünde de büyük oldu inancındayım.
Kaygı ve tedirginliğin uzunca bir süre devam edeceğini hesaplamamız gerekiyor. Bu kaygıların en çok hijyen konusunda olduğunu düşünüyorum. Her birimiz başlangıçta evlerimizi, evlerimize giren her şeyi dezenfekte ediyorduk. Dışarıdan biri geldiğinde ya da biz gittiğimizde ciddi bir titizlik vardı ve virüsün her şeyden geçeceğini kabullenerek tabiri caizse kırklanıyorduk. İlerleyen süreçte başka şeylerden virüs geçmiyor dense de devam ettik. Şimdi herkes kolonya ya da dezenfektan taşıyor ve daha dikkatli. Ancak, her gün işine kalabalık otobüslerde giden insanlar da bu tedirginliği yaşasa da zorunlu olarak o kaygılarını bastırıp yaşamını o koşullarda sürdürmek zorundalar...
“HER KRİZ KAPİTALİZMİ GÜÇLENDİRİR”
Bu süreçte bireyselleşmeden çok ailelerimizle kapandık. Bir yandan kapanırken diğer yandan kendi içimizde ailemize açıldık. Başlangıçta zor da olsa insanlar aileleriyle iyice yakınlaştı diye düşünüyorum. Bu nedenle bu süreci daha az hasarlı bitireceğiz umarım. Küçük grup dinamikleri dediğimiz aile içi etkileşimler ve biz bilinci pekişti. Elbette yalnız yaşayanlar için oldukça zor bir süreçti ama ailesiyle birlikte olanlar daha az hasarla atlatacak diye düşünüyorum. Her koyun kendi bacağından asılacak ama kim asacak? Yine diğerlerine gereksinmemiz var. Dersler sürecinde öğrencilerin aileleriyle birlikte olduğu ilk dönemle son dönem arasında ciddi farklar görmek mümkündü. Yanyana olmak insan olmanın getirdiği su gibi ekmek gibi bir gereksinme...
Kapitalizm krize dayalı bir sistemdir ve her kriz onu güçlendirerek büyütür. Kapitalizm başlangıçta tökezler gibi oldu ise de yine ilaç sanayi, temizlik sektörü, yeni sağlık yapılanmalarıyla güçlenerek çıktı. Sağlık sisteminin arkasında dev bir ekonomik sektör var. Dolayısıyla ortaya çıkan her salgın, her problem, sistem ve güçlü ekonomileri daha da güçlendiriyor diye düşünüyorum.