Rahmet, Bereket ve Mağfiret ayı: RAMAZAN

Kadıköy’e bir başka hava getiren Ramazan ayı ve Oruç ibadetinin önemini Kadıköy İlçe Müftüsü İlyas Öztürk’ten dinledik.

25 Temmuz 2013 - 10:28
 
Mustafa SÜRMELİ
11 Ayın Sultanı Ramazan Kadıköy’de güzel geçiyor. Ramazan bereketi sardı çarşıyı, sokakları. Farklı bir heyecan var sofralarda. Mevsimin yaz olması dolayısıyla imsak ile iftar arasındaki süre uzun olsa da susuzluk biraz daha kendini hissettirse de adeta iradelerimizin test edildiği şu günlerde ibadetin verdiği haz her şeyin önüne geçiyor. Hele mütevazı iftar sofralarının çevresi çoluk çocuk, akraba, eş dost, komşularla çevrelendi mi değmeyin keyfinize. İşte “paylaşmak bu olsa gerek” dedirten tablo.
Sohbetimizde sık sık dinimizin paylaşmaya vurgu yaptığına değinen Kadıköy İlçe Müftümüz İlyas Öztürk, başı rahmet, ortası bereket, sonu mağfiret olan Ramazan ayı ile ilgili pek çok önemli bilgiyi paylaştı.

-Ramazan ayının önemini anlatır mısınız?
Malumunuz Ramazan ayı 11 ayın sultanı olarak bilinir. Ramazan ayı eskiden beri Müslümanlar arasında ayrı yeri olan bir ay. İnsanlık için hidayet rehberi olan Kur’an-ı Kerim bu ayda Kadir Gecesi’nde nazil olmaya başlamış. Bir de Ramazan ayını üstün kılan oruç gibi bir ibadet var. Oruç da Ramazan ayında farz. O’nun mükafatını da Yüce Rabbimiz “Sadece Ben takdir ederim” diyor. Yani kelimelerle, matematiksel ifadelerle anlatılmayacak kadar ecri büyük olan bir ibadet. Bu şu anlama geliyor: Aslında Ramazan ayı ile birlikte biz kendimizi yeniliyoruz. Nefsimizi temizlemenin, her türlü kötülüklerden arınmanın bir ayı. Onun için evveli rahmet, ortası bereket, sonu mağfiret, cehennem ateşinden, azabından kurtuluş olarak belirtilir. Bu ayda Müslümanlar oruç tutar.

-Oruç ibadetini açıklar mısınız? İnsana kazandırdıkları nelerdir?
Oruç, sadece yemekten içmekten, cinsel arzulardan geri kalmak değildir. İmsak ile iftar arasındaki süre içerisinde oruç tutarız. İrademizi sağlamlaştırmak için oruç tutmanın bize bir güç verdiği kesindir. Esasen dünyadaki olumsuzlukların, hayatımızdaki birtakım olumsuzlukların gerisinde irademize sahip çıkamamak yatar. Başka bir ifadeyle sabırlı olamamak, sinirlerine hâkim olamamak, diline, eline sahip çıkamamak gibi durumlardan dolayı insanlar birtakım olumsuzluklar içine hatta birtakım suçların içine girebilir. Zaman zaman biz görevimiz gereği hapishanelere gideriz. Oralarda hep serzenişlerle karşılaşırız. “Ah Hocam ah! Keşke bir anlık öfkemin kurbanı olmasaydım. Sinirlerime hakim olsaydım. Dilime sahip çıksaydım. Elim kırılsaydı da elimi kaldırmasaydım…” gibi keşkeler duyarız, pişmanlıklar duyarız. Ahu figan eden insanlarla karşılaşırız. Bunların gerisinde ne vardır? Sinir vardır, asabiyet vardır. Bir anlık öfkenin kurbanı olmak vardır. İşte oruç, irademizi sağlam tutmayı, sabır eğitiminden geçmeyi öğrenmektir. Ramazan ayını iyi değerlendirmek, oruç ibadetinin hakkını vermekle olur. Gazali’nin İhya’sında da belirtildiği gibi oruç sadece yemekten içmekten cinsel arzulardan belirli bir süre içerisinde vazgeçmek değildir. Elini harama uzatmamak, gözüyle kimseyi rahatsız etmemek hele hele diliyle rahatsız etmemek. Zaten Peygamberimiz de Müslüman’ı şöyle tanımlar: “Müslüman, elinden ve dilinden diğer insanların güven içerisinde bulunduğu kimse’dir” der.

-Ramazan ayını nasıl değerlendirebiliriz?
Ramazan ayı, kendimizi sorguladığımız ve olumsuzluklara son verdiğimiz iyilik ve güzelliklere başlangıç noktası yapabildiğimiz bir aydır. Kendimizi revize ettiğimiz bir aydır. Deyim yerindeyse, yeniden doğmamız gereken bir aydır. Ve bu bir eğitimdir. Ramazan ve oruç gerçekten sabır, merhamet, nimetlerin kadrini kıymetini bilme eğitimidir. Merhamet eğitimi diyoruz; “Tok acın halinden bilmez” demiş atalarımız. Aç kalmakla açlığın ne olduğu bilinir. Bu ayda nimetlerin kadrini kıymetini öğreniyoruz. Aslında insanoğlu nimetleri kullanırken pek kadrini kıymetini takdir edemez. Görmek, işitmek veya yediğimiz içtiğimiz nimetlerin kıymetini bilemiyoruz. İşte bu ayda bunların da kadrini kıymetini biliyoruz. Merhamet duygularımızın gelişmesi lazım. Aç olanın halinden anlamamız lazım. Bu ay vesilesiyle dünyanın geçici olduğunu bilmemiz lazım. Burada bir imtihan dünyasındayız. Ramazan bu duyguyu perçinlememiz gereken bir ay olmalı. Bu dünyada yararlı bir iş yapmış isek, Yunus Emre’nin deyişiyle, gariplere, muhtaçlara yardımcı olabilmiş isek, yarın mahşer gününde bunlar bizim kazanımımız olacak. Yunusumuz ne kadar güzel dile getiriyor “Geldi Geçti Ömrüm Benim” şiirinde: “Bir hastaya vardın ise bir içim su verdin ise Yarın anda karşı gele Hak şarabın içmiş gibi. Bir miskini gördün ise bir eskice virdün ise Yarın anda sana gele Hak libâsın biçmiş gibi”. Ramazan ayında fakirin, muhtaç olanın halini anlamaya çalışmak yine yetim, öksüz, gariplerin, dulların yardımına koşmak, hastaları her zamankinden fazla ziyaret etmek, ihtiyaç sahiplerine yardımcı olmak gerekir. Dinimiz sadece Ramazan ayında değil, sürekli bunu teşvik ediyor. Kur’an-ı Kerim’de Allah için vermek sürekli hatırlatılıyor. Hayatın paylaşıldıkça güzel olduğu haber veriliyor. “Paylaşın ki hayat güzelleşsin, siz Allah için verin ki Allah da size versin” diye ifade ediliyor. Bizim inancımızda malumunuz malın mülkün gerçek sahibi Allah’tır. Bugün zengin olan yarın fakir olabilir ya da bugün fakir olan yarın zengin olabilir. Durumu iyi olanların dünya imtihanını başarması için muhtaçlara sürekli yardımcı olması lazım. Ama bunu yaparken de hiçbir zaman insanların onurunu zedelememek gerekiyor. Buna dikkat etmeliyiz.

-Aşevi yıl boyunca hizmet veriyor. Ramazan ayında da iftar veriliyor. Çalışmalar bu anlamda nasıl gidiyor?
Kadıköy Müftülüğümüzün bir aşevi var. Ramazan ayında Osmanağa Camii bahçesinde her gün yaklaşık 450 kişilik iftar yemeğimiz oluyor. Öğlen vakti de yine akşam iftara götürecek insanlarımız için yemek çıkarıyoruz. Ramazan ayında günde 700 kişilik yemek ikram ediyoruz Türkiye Diyanet Vakfı Kadıköy Şubesi olarak. Ramazan ayı dışında her gün yaklaşık 250 kişiye yemek veriyoruz. Kimi orada yiyor kimi de evine götürüyor. Bunun finansmanını tamamen gönüllülük esasına dayalı çok kıymetli Kadıköylüler karşılıyor. Gelip görüyorlar ve bize güveniyorlar. Türkiye Diyanet Vakfı Kadıköy Şubesi’ne bağışta bulunuyorlar. Bağışı genelde fitre ve zekât olarak kabul ettiğimiz için başka hiçbir yerde kesinlikle kullanmıyoruz. Çünkü fitre ve zekâtların kullanıldığı yerler sınırlıdır. Artan miktar olursa da fakir öğrencilerimize ekstra burs olarak veriyoruz. Geçen yıl 600 civarında öğrenciye eğitim öğretim yardımında bulunduk. Hatta ülkemize dış ülkelerden gelen 459 öğrencinin Haziran ayındaki burslarını da Kadıköy Şubesi olarak biz yatırdık. Gazeteniz aracılığıyla çok kıymetli Kadıköylülere teşekkür ediyorum, Allah razı olsun onlardan.
 
40 YIL SONRA TEKRAR KADIKÖY’DE
Kadıköy’ümüzün yeni müftüsü İlyas Öztürk, Afyonkarahisar sandıklı doğumlu. 9 Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 33 yıldır Diyanet bünyesinde görev yapıyor. Müezzinlik, İmamlık görevlerinin yanı sıra 6 yıl yurt dışında görev yaptı. Konya Selçuk Eğitim Merkezi ihtisas kursunu bitirdikten sonra sırasıyla Ordu Gürgentepe, İzmir Kiraz, İzmir İl Müftü Yardımcılığı görevlerinde bulundu.  Son iki yılında İzmir Müftülüğü’ne vekâletle görevlendirildi. 8 Mart 2013 tarihinde de Kadıköy’de göreve başladı. Müftü İlyas Öztürk, “Aslında 40 yıl önceden Kadıköylülüğüm var bu arada. Kur’an-ı Kerim’i Erenköy Kur’an Kursu’nda ezberledim ve Hafız oldum. 40 yıl sonra Kadıköy’e müftü olarak gelmiş olduk. Kendim ve Kadıköylüler için hayırlı olmasını temenni ediyorum.” dedi.

“KADIKÖY O ZAMAN DA ŞİMDİ DE GÜZEL”
Müftü İlyas Öztürk, 40 yıl sonra müftü olarak atandığı Kadıköy ile ilgili de duygularını paylaştı. Öyle ya 40 yıl önce öğrencisiniz 40 yıl sonra ömrünüzü verdiğiniz eğitim ve öğreniminiz sonrasında hatıralarla ayrıldığınız kente yönetici olarak geliyorsunuz. İnsan düşüncelere dalmadan edemiyor. İşte bu duygularla ekliyor Öztürk: “40 yıl önceki ben ben değilim. Kadıköy de Kadıköy değil. Değişiklikler var. 15 yaşında buradan ayrıldım. Şimdi 40 yıl sonra 55 yaşındayım. Ama Kadıköy o zaman da güzeldi. Şimdi de güzel. Ben ise yaşlandım. Erenköy o zamanlar biraz daha yeşil alanları, köşkleri fazla olan yerdi. Açıkçası eğitimimiz dolayısıyla Erenköy dışına pek çıkmıyorduk. Hafızlık eğitimi disiplin gerektirdiğinden dolayı pek fazla gezmeye fırsat bulamıyorduk. Yeniden Kadıköy’e gelmek nasip oldu. İnşallah hayırlı olur.”


ARŞİV