“Üretim de satın alma gücü de yetersiz”

Sebze ve meyve fiyatlarındaki artışın sebepleri neler? Temel gıda ürünlerinde uygulanan KDV indirimi zamların önüne geçebilir mi? TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Murat Kapıkıran ile konuştuk

23 Şubat 2022 - 11:07

Türkiye’nin temel gündemini yüksek enflasyon, ekonomik kriz, gıda fiyatlarına ve elektriğe yapılan yüksek zamlar oluşturuyor. 12 Şubat itibariyle temel gıdada Katma Değer Vergisi (KDV) yüzde 8'den yüzde 1'e indirildi. Vergideki bu indirimin gıda fiyatlarındaki artışın önüne geçeceği ve enflasyonun da bir miktar düşeceği öngörülüyor.

Peki, sebze ve meyve fiyatlarındaki artışın temel sebepleri neler? KDV indirimi kalıcı bir çözüm sağlar mı? TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Murat Kapıkıran ile konuştuk. Kapıkıran, “KDV indirimi; girdi ve lojistik maliyetlerindeki KDV ve diğer vergileri yüzde 1’e indirmeden, üretimi artırıp, aracıları azaltmadan, tüm toplumu içeren kamucu tarım ve gıda politikası uygulamadan amacına ulaşamaz.” diyor.

Kapıkıran’a göre, Türkiye tarım ürünleri üretiminde potansiyele sahip olmasına karşın yanlış uygulanan tarım politikaları ile ihtiyacını karşılayamaz duruma getirildi. Beslenme krizinin iki nedeni olduğunu söyleyen Kapıkıran, “Birincisi, tarım ürünleri üretim ve arzındaki yetersizlik, ikincisi de satın alma gücündeki yetersizlik. Köktenci bir planlama yapmak yerine gıda komitesi, erken uyarı sistemi, tanzim satış çadırları, etiket-fiyat denetimi ve ceza uygulamaları, Hal Yasası değişiklikleri, depo baskınları, ihracat kısıtlamaları, ithalatta gümrük vergileri sıfırlamaları gibi uygulamalar ile çözüm arandığına dair algı yönetimi, halkı beslenme krizinin eşiğine getirdi.” dedi.

ÜRETİMDEKİ MALİYETLER ARTIYOR

Etiket fiyatlarının alım gücüne uygun olması için tarımsal üretimdeki girdi fiyatlarının da düşük olmasının gerekli olduğunu vurgulayan Kapıkıran, tarımsal üretimde kullanılan ürünlere yapılan zamları şöyle özetledi:

-“Kimyasal gübre üretiminde kullanılan hammaddeler Türkiye'de yok. Yüzde 95 oranında ithal ediliyor, dışa bağımlıyız. 2002 yılında yüzde 21 Amonyum Sülfat gübresinin tonu 162 lira iken 2012’de 590 liraya ulaştı. Yüzde 26 Can gübresi aynı dönemde 176 liradan 678 liraya yükseldi. ÜRE, 237 liradan 1111 liraya, DAP, 354 liradan 1348 liraya çıktı. Bu gübrelerin fiyatları 2022 Ocak ayında sırasıyla 10 bin 500 TL, 9 bin 860 TL, 16.000 TL, 15 bin 800 TL oldu. Yine sırasıyla 64, 56, 67, 44 kat arttılar. Sadece son bir yılda 5 ile 7 kat artışlar oldu.

-“Mazotun litre fiyatı Ocak 2002’de 94 kuruştu. 2012 yılına geldiğimizde yani 10 yıl sonra 4 liranın biraz üzerindeydi. 2019 yılında ortalama litre fiyatı 6 lira 43 kuruş olan mazotun litresi, 2021 Ağustos ayında 7 lira 37 kuruş oldu. 2022 Şubat ayında 15,42 TL oldu.

-“Çiftçinin kullandığı tohumlukların fiyatları 2020 Ağustos- 2021 Ağustos döneminde ortalama yüzde 20-25 oranında arttı. Yem bitkisi sorgumun tohumluk fiyatı yüzde 152,92 artış gösterdi. Mercimek ve kuru fasulye tohumluğunun fiyatı yaklaşık yüzde 23 arttı.2021 yılına göre 2022 yılı tohumluk fiyatlarında ortalama üç kat artış oldu.”

-“Hayvancılık yapan çiftçiler için yemin girdiler içindeki payı yüzde 65-70 seviyelerinde. Yem hammaddelerinin yüzde 50'den fazlası ithalatla karşılanıyor. Yem fiyatlarındaki artışı çiğ süt fiyat artışları karşılamıyor. Bu durum süt ineklerinin kesilmesine neden oluyor. 500 bin baş süt ineğinin kesime gönderildiği, mezbahaların kesim için sıra verip yoğunluk nedeniyle ileri tarih verdiği bildiriliyor. Ulusal Süt Konseyi, 8 Aralık'ta geçerli olmak üzere çiğ süt referans fiyatını litre başına 3 lira 20 kuruştan 4 lira 70 kuruşa çıkardı. Ancak yem fiyatlarına gelen zamlar bu fiyatı yetersiz kıldı. Çiftçinin 1 litre süt fiyatına dünya ortalaması olarak 1,5 kg kesif yem alması gerekirken, Türkiye’de 1,3 kilo hedeflenmesine karşın 1 litre sütle 1 kilo yem alamıyor.”

-“Sulama amaçlı kullanılan elektrik fiyatı son zamlarla yüzde 125 arttı, birçok çiftçi elektrik borcu nedeniyle takibe uğruyor. Süt ineği başına düşen aylık elektrik gideri tutarı 300 TL’ye yaklaştı.”

-“İnsan etkisi ile oluşan, önlem alacak politikalar geliştirilmeyen iklim krizi ve buna bağlı olarak yaşanan kuraklık, meteorolojik suya (yağmur) ihtiyaç duyan kuru tarımda, özellikle hububat ve bakliyatta rekolteyi düşürdü, diğer ürünlerde de verimi etkiledi. Fiyat artışında kuraklık, sel, dolu, don, aşırı sıcak, orman yangınları gibi iklim krizine bağlı afetlerin de etkisi var. Ulusal Su Yönetim Planı’nın uygulanmaması, tarımda sulanabilir 8,5 milyon hektar arazinin 6,5 milyon hektarının sulanıyor olması, basınçlı, kapalı, kontrollü sulama sistemleri yerine yüzde 75 oranında vahşi sulama, yüzde 5 damla sulama, yüzde 20 yağmurlama sulama durumunda devam ediyor olması, su kıtlığı çeken ülkemizin yakın gelecekte sulu tarım ürünleri üretiminde de önemli sorunlar yaşayacağının göstergesidir. Mevcut sulama kanallarının yüzde 87’si vahşi sulamaya uygun kanallardan oluşuyor. Borulu basınçlı sisteme uygun kanalların oranı yüzde 13’tür.”

HAL YASASI NELERİ DEĞİŞTİRDİ?

Kapıkıran’ın verdiği bilgilere göre 10 Mart 2010 yılında değiştirilerek, 1 Ocak 2012'de yürürlüğe giren “Hal Yasası” ile marketlere; üreticiden doğrudan ürün alma imtiyazı tanındı. Kapıkıran bu değişiklikle birlikte gıda ve beslenme tedarikinin, marketlerin egemenliğine terk edildiğini ifade etti. Bu yasadan önce toptancı hallerinden ürün alma zorunluluğunun olduğunu söyleyen Kapıkıran, yasanın neleri değiştirdiğini şu sözlerle anlattı: “Hal Yasası düzenlemesi ile fiyatların yüzde 25 ucuzlayacağı iddia edildi fakat gelinen noktada, uygulanan politikalar kamu yararına değiştirilmek yerine, bu politikaların neden olduğu marketlerin ‘fahiş fiyat’ları suçlanıyor. Rekabeti ortadan kaldıran düzenleme, sözleşmeli üretim ile çiftçiyi sömürmek, artan aracı sayısı ile fahiş seviyelere ulaşan tüketici fiyat oluşumları ve her aşamada kontrol edilemez bir gıda tedarik düzensizliği oluşmasına neden oldu.”

VERGİLER KALDIRILMALI?

Temel gıda ürünlerindeki Katma Değer Vergisi (KDV) yüzde 8'den yüzde 1'e indirilmesinin tek başına çözüm olmayacağını vurgulayan Kapıkıran, son olarak şu önerilerde bulundu: “Tüketici fiyat etiketlerinde KDV indirimi, girdi ve lojistik maliyetlerindeki KDV ve diğer vergileri yüzde 1’e indirmeden, üretimi artırıp, aracıları azaltmadan, kısaca tüm toplumu içeren kamucu tarım ve gıda politikası uygulamadan amacına ulaşamaz. Girdi temini, üretim, lojistik, işleme ve tüketim alanında kooperatif örgütlenmeler ve tüm bileşenlerin dayanışması ekseninde, sosyal dayanışma büyütülmeli yakın çevrede, tarımsal varlıklar korunarak ithalat yerine üretim odaklı tarım politikaları ile planlı tarımsal üretime geçilmeli. Tarımsal üretim girdileri ve tarım ürünleri fiyatlarından her türlü vergi kaldırılmalı destekler artırılmalı. Tarım Yasası'nda yer alan çiftçinin ürettiği ürünün maliyeti ile piyasa fiyatı arasındaki farkın çiftçiye destek olarak ödenmesini öngören ve bugüne kadar uygulanmayan ‘fark ödemesi’ hemen uygulamaya konulmalı.”

ÜRETİM YAPMAK ZORLAŞIYOR

“Çiftçilerimizin tarımsal üretimi sürdürme kararı, gerekli girdileri kullanarak ürettiği üründen elde ettiği kazanca bağlıdır.” diyen Kapıkıran, “Ailesinin geçimini sağlayacak ve en önemlisi yeni dönemde üretimi sürdürebilecek bir gelir elde etmediği koşullarda, doğal olarak, üretim yapmaktan ve nihayetinde tarımdan vazgeçer. Çiftçi borçları katlanarak artıyor. Çiftçi yıllardır tarımsal üretimi tasarrufları ile yapamıyor. Bir sonraki yıl üretim yapmaya ayıracak gelir elde edemediği gibi zarar ediyor ya da maliyetleri ancak kurtarabiliyor. Çiftçinin örgütü olan Tarım Kredi Kooperatifleri pandeminin en ağır koşullarında bile borcunu ödeyemeyen çiftçilere haciz uyguladı. Çiftçinin toplam borcunun, bankalar, TKK, tefeci, tedarikçi ve tüccar finansmanı toplamı olarak 230 milyar lirayı aştığı tahmin ediliyor.” diye konuştu.

“İthalata dayalı tarım politikası nedeniyle fiyatlardaki artış ve fiyatları dengelemek gerekçe gösterilerek birçok ürün ithal ediliyor.” diyen Kapıkıran, fiyat artışlarının temel sebeplerini ve çözüm önerilerini şöyle açıkladı: “Tarımsal varlıkların korunup, öncelikle iç yeterliliği esas alan Tarımsal Üretim Planlaması yoksunluğu fiyat artışlarının temel nedenidir. Toprak ve su varlıklarımız, biyo çeşitliliğimiz, tohum ve hayvan varlıklarımız, hukuki düzenlemelerle etkin koruma altına alınmalı. Yerli girdi üretimi yapan KİT’le kamulaştırılmalı ya da yenileri kurulmalı. Çiftçinin yerli girdi kullanması sağlanarak küresel ve kur artışlarına bağlı fiyat artışlarından etkilenmeleri önlenmeli. Girdi fiyat artışlarına paralel ürünlerin çiftçi satış fiyat artışları paralel olmalı. Yaş meyve ve sebze başta olmak üzere birçok üründe üretimden tüketime tüm aşamalarda fire ve kayıplar önlenmeli. Tarım ürünleri lojistik maliyetleri, köprü, yol ücretleri ve vergiler, kendine yeter üretimin sağlanacağı döneme kadar, oluşturulacak bir fon ile sübvanse edilmeli.”


ARŞİV